Kürt hareketinin ‘bölgedeki’ AKP kuşatmacılığını bir kez daha boşa çıkarması dışında, ülkenin demokrasi güçlerinin hanesine yazılabilecek kayda değer somut bir şey çıktı mı referandumdan?
Soruya, “biraz daha bölündük, aradaki mesafeler biraz daha açıldı…” şeklinde verilebilecek bir yanıtın hepten karşılıksız olduğunu kimse söyleyemez herhalde.
Belirli sol-sosyalist güçler arasında gerçekleşen referandum yakınlaşmasının da böylesi bir yanıtı boşa çıkaracak nitelikte (ve de nicelikte) olmadığı da ortada.
Evet, nitelik önemli. Sadece ‘sol-sosyalist’ güçlerle sınırlı bir yakınlaşmanın, genel demokrasi mücadelesi ve demokrasi cephesi ihtiyacı açısından hangi ‘reel’ anlamlar içerdiği de tartışmaya açıktır. Zira sol platformlarda canla başla yer alan bazı sol güçlerin, yakıcı bir gereksinim durumundaki demokrasi cephesi fikri karşısında oldukça olumsuz bir ‘öznel’lik içinde bulundukları biliniyor. (Ki ‘demokrasi mücadelesi’ başlığını bile “içi boş bir fantezi” olarak görenler var.) Bunlar için, örneğin referandum yakınlaşması birilerinden uzaklaşmanın (ya da uzak durmanın) meşruiyet gerekçesi de olabiliyor.
Böyle ‘defolar’ barındıran yaklaşımların referandum sürecini âdeta “bundan sonrası tufan” şeklinde ele almaları da bu ‘sol-öznellik’lerindendir aslında. Referandum ve referandum tutumlarını ‘nihai pozisyonlar’ olarak değerlendirme kestirmeciliğinin AKP’ye entegre olmuş liberal-sol cengaverlerce de paylaşıldığı unutuluyor sanki. Onlar da ‘hayır’ diyen devrimcileri, sosyalistleri, boykotçu Kürtleri bir çırpıda “darbeci” yaparak hesaptan düşmüşlerdi!
Oysa demokrasi güçlerinin birliği gibi bir kaygısı olanların referanduma böylesi bir ‘milat’ anlamı atfetme lüksü olmamalıdır. Sürecin en önemli sorumluluklarından biri budur. Kendi tutumu dışında ara tonları, nüansları görmeyen, hesaba katmayan ‘rijit’ yaklaşımların bu sorumlulukla bağdaşmayacağı açıktır. İhtiyaç, birleştiriciliktir ve ortaya çıkan durumdan yararlanma becerisini göstermektir.
Gazetemiz yazarlarından Ahmet Yaşaroğlu’nun daha referandumdan önce yazdığı gibi:
“…Evet çıkması ise dünyanın sonu değil…Şunun altını çizmek gerekiyor. Hükümet ‘evet’i demokrasi ve özgürlükler üzerine yaptığı demagojiye dayandırıyor. Bu durumun, hükümetin hesapları dışında kitleler arasında demokrasi ve özgürlük istemini tahrik etmesi kaçınılmaz olacaktır… Demokrasi ve özgürlük mücadelesi verecek olanların cephesi, “yetersiz ama hayır” diyecek olanlardan da, boykot uygulayacak olanlardan da çok daha geniştir…”
Evet, böylesine bir geniş açıdan değerlendirmek gerekiyor referandumu. Yoksa sadece “soldan” bakan bir yaklaşımla geleceğe dönük hesaplar yapmanın bir alemi yoktur.
Böyle yaklaşan arkadaşlarımız, “sağ evette (yani AKP’de) birleşti”, “solda taşlar yeniden dizilecek”, “sol evetçilerle yollar ayrıldı”, vb… başlıklarıyla çıkardıkları referandum derslerinin, sadece “sol borsada” para edeceğinin farkında olmalıdırlar.
Yine, “hele bir evet çıksın, sosyalistler olarak bu boykotçu Kürtlerle hukukumuzu yeniden gözden geçiririz…” şeklindeki ültimatomculuk da aynı dogmatik solculuğun çok daha tehlikeli sonuçları olabilecek bir versiyonudur.
Bu kadar basit olmasa gerek!
Ve de demokrasi mücadelesi ve demokrasi güçlerinin birliği gibi bir büyük görevin yanında, böylesine bir reaksiyonercilikle hemen “sosyalistlerin kendi kaderlerini tayin hakkı”nın peşine düşmenin ya da bunu önermenin rahatlatıcı bir etkisi olabilir belki! Ama bunun, gerçekten sosyalist bir hattın geleceği açısından zorunlu olan memleketin can yakıcı Kürt sorunuyla ilgilenme sorumluluğundan imtina etmekten öte bir ‘rahatlama’ olmayacağı açık değil mi?
Kaldı ki, bir sorundan ve o sorun üzerinden boyvermiş realitelerden uzak durduğunda o sorunun da senden uzaklaştığını kim söyleyebilir ki. Uzak durduğun sorun çeşitli dolayımlarıyla seni sarıp sarmalar ve o duyarsızlığınla öyle yerlere savrulursun ki, o çok övündüğün sosyalist kimliğini kaybettiğinin bile farkına varamazsın. Örneklerini saymak gerekmiyor herhalde…
Yüzünü ‘sol’un dışına dönmeyen bir ‘sosyalist-devrimci sol’un söz konusu kimlik sorunundan da, bugünkü güçsüzlüğünden de kurtulması mümkün müdür?
Referandum değerlendirmeleri bu açıdan da önemli veriler sunmaktadır…