Zafer Arapkirli
Sokak dilinde yaygın olarak kullanılan “Delikanlılığın kitabını yeniden yazmak” diye bir tâbir vardır. Genellikle olumlu anlamda kullanılır. Birinin öyle bir davranışı görülmüştür ki, mevcut “ahlaki örnekleri” hatta olumlu anlamda “raconu” bile aşan iyilik ve güzellikte bir örnek sergilemiştir. Övgü ve yüceltme anlamında “önemli ve büyük bir katkıda bulunduğuna” atıfta bulunulur, o “kitaba”…
Son 20 yılın Türkiyesi’nde ise, “siyasi ahlaksızlık” bağlamında bu alanda yazılmış olduğunu varsaydığımız sanal kitaplara yepyeni ve olağanüstü “düşük” seviyeli yeni yeni örneklerle karşılaştık, karşılaşmaya da devam ediyoruz.
Aslında siyasi ahlâksızlığın, geçmişte Türkiye’nin siyasi tarihinde görülmüş pek çok ve zaman zaman kanlı başka örnekleri de vardır. Onları da hatırlamadan ve hatırlatmadan bu konuyu konuşmak elbette yanlış olur.
Örneğin 27 Mayıs 1960 askeri darbesi ile iktidarı ele geçiren güçlerin, günün siyasetçilerini temsilen 3 kişiyi idam ederek ortadan kaldırmaları, elbette ki siyasi ahlâksızlığın ötesinde birer menfur cinayettir.
Sonrasında 12 Mart 1971 döneminin icracısı faşist unsurların, yine sola ve devrimci güçlere “tırpan” amacıyla gerçekleştirdiği infazlar, idamlar ve mahkemelerde hukuku “iğfal eden” kararlar ve soruşturmalar, yine siyasi ahlak konusunda bu toprakların siciline düşürülmüş birer “kara leke” sayılır.
12 Eylül 1980 faşist darbesinin hedef aldığı başta sol, sosyalist, devrimci, sendikacı, öğrenci örgütlerini hedef alan (hem insan yaşamı hem de mevzuat anlamında) “katliamı”, idamları, Anayasa değişiklikleri vs. bu anlamda o sicili daha da karartacak olumsuz katkılardır.
Ama buraya kadar saydıklarım, adı üstünde, birer silahlı askeri darbe ve müdahaledir. Tankla, topla, tüfekle, cebren, parlamentoyu feshederek, Anayasa’yı ortadan kaldırarak yapılmış “ahlaksızlıklar” olmaları açısından tartışılacak bir pek bir yanı yoktur. Malûm, darbedir. Başarılı olunca zaten kendini zorla kabul etttirir, olamazsa “hain” ilan edilir darbeciler. Neticede siyasetin silahla alt edilmesidir.
Ama 1980 darbecilerinin, mevcut siyasi partileri kapatarak liderlerini de “siyaseten yasaklayarak” imza attıkları yaptırımlar, bu topraklardaki en utançla anılacak “siyasi ahlaksızlıklarda” yeni bir çığır açmıştır.
O yılları hatırlayın. 6 Eylül 1987 referandumu ile siyasi yasaklar kaldırılmış ve zamanın Anavatan Partisi (ANAP) iktidarı ile o iktidarın başı “Fevkalade (sahte) Demokrat” Turgut Özal, siyasi rakiplerine yasağın devamı için ter ter tepinmiştir.
En az o kadar ayıp olan bir başka unsur da, o referandumda, bu ülke seçmeninin yüzde 49.84’ünün (evet diyenler yüzde 50.16’dı) de bu siyasi ahlâksızlığın bir ortağı olmak üzere oy kullanmış olmasıdır. O da dikkatle not alınmalıdır. Aradan geçen yıllarda, küçük küçük siyasi ahlaksızlık örnekleri yaşanmış olsa da, 2002 yılının Kasım ayında iktidarı ele geçiren bugünkü rejimin zihniyeti, geçmiştekilere “rahmet okutacak” örneklerle, o kitabın ciltlerine yeni ciltler eklemiş ve eklemektedir.
En önemli kilometre taşları olarak, 2009 – 2012 arasındaki FETÖ-AKP işbirliği ile sahneye konulan kumpas davaları sayılabilir. Siyasi rakiplerinin ortadan kaldırılması amaçlı bu davaların sonuçları malûmdur.
Derken, 2015 yılında yapılan seçimlerde geriye düşen AKP’nin o seçimi aynı yıl Kasım ayında tekrarlatmak için Türkiye’yi nerelere sürüklediği, bir yıl sonra 2016’daki “hâlâ şaibesi mevcut koşullarda yaşanan bir darbe girişimini” bahane ederek ve utanmadan “tanrının bize bir lûtfu” dediği bu girişimi bahane ederek 2017 referandumunu nasıl “olağanüstü hâl koşullarında” yaptığı da hatırlanmalıdır.
O referandumda yaptığı hile (mühürsüz – geçersiz oy pusulaları) rezaleti, siyasi ahlaksızlığın tarihi örneklerinden biri değil midir?
Sonrasında altına imza attıkları anayasa ihlalleri, AYM kararlarını yok saymaları ve bir yığın başka hileli – hud’alı işler. Ve en son yapılan seçimlerde yaptıkları hileler.
Bugüne geldiğimizde, bir yandan önemli siyasi rakiplerinden biri saydıkları HDP eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş’ı AİHM kararlarına aykırı olarak zindanda tutmak dahil, bir yığın başka “siyasi ahlaksızlığa” imza atmaya devam etmektedir Erdoğan Rejimi.
Yeni ve yine tarihe geçebilecek hunharca bir siyasi ahlaksızlığın yolda olduğuna dair işaretler gelmektedir. Can Atalay dosyası başlıbaşına bir siyasi ahlaksızlık örneğidir. Yine, “önemli bir siyasi rakip”’ olarak tebarüz eden Ekrem İmamoğlu’na siyasi yasak getirebilecek kararın istinafta onaylanması ile, yeni bir “zirveye” ulaşması olasıdır bu eğilimin.
Zaten 2019 seçiminde YSK üzerinden haksızlığa uğratılmak istenmiş İmamoğlu’nun önünü, kendine bağımlı yargı aracılığıyla kesme girişimine sadece İmamoğlu taraftarı ya da CHP’lilerin değil toplumun demokrasiye azıcık da olsa inancı olan herkesin karşı çıkması, hatta göğüslerini siper etmesi gerekmektedir.
Konu bir siyasetçinin özelinde, “siyasete devam edip edememesi” meselesinin çok üzerinde önem taşımaktadır. Türkiye’de siyasetin yapılış biçiminde, etik kuralların artık hiçbir şekilde yürürlükte olmaması biçiminde bir “yerleşik ahlâksızlık rejiminin” tesisi ya da buna direnip direnmeme meselesidir.
Mutlaka önü alınmalı, mutlaka bertaraf edilmelidir.
Ekrem İmamoğlu’na, üstelik de haksız bir gerekçe ile, böyle bir mahkûmiyet ve onun üzerinden bir siyasi yasak getirilmesine karşı “kıyamet” kopmalıdır.