Korona virüsü salgını ile sinema dünyası en talihsiz yılını geçirdi. Sinema dünyasından isimler 2020 yılında sinemayı değerlendirdi.
Korona virüsü salgınıyla birlikte birçok sektör etkilendi. Salgının en çok etkilediği sektörlerden biri de sinema oldu. Salgınla beraber birçok filmin vizyon tarihi ertelendi, sinema salonları kapandı ve dünya genelinde de milyarlarca dolarlık zarar oluştu.
Box Office Türkiye’nin aktardığına göre, Türkiye’de 2019 yılında yaklaşık 980 milyon TL hasılat toplanırken, bu yıl yaklaşık 300 milyon TL hasılat elde edildi.
Salgının getirdiği karantina ile dijital platformların da izleyici sayısı oldukça arttı. Dijital platformlar, ev sinema sistemleri nedeniyle klasik sinemanın yavaş yavaş sonuna geldiği konuşulurken salgın dönemi ile birlikte bu sürecin daha da hızlandığı düşünülüyor.
Sinema dünyasından isimler 2020 yılında sinemayı değerlendirdi.
Kadıköy Sineması sahibi Funda Kocadağ: Topun ağzındaki sektör sinemalar, tiyatrolar, konserler. Bunlar yani en şanssızı. 2020 yılı tabii ki çok kötü, aylarca mücbir sebepten kapalıydık. Daha sonra az sayıda salon Türkiye’de açıldı, biz de onlardan biriyiz. Açıldığımız zamanda salonlar yüzde 90-95 zarar ettiler. Tekrar mücbir sebeple kapalıyız. 2020 için söyleyebileceklerim bunlar.
Yılın filmlerine gelecek olursak; Nomadland, 85 Yazı, It Must Be Heaven ve yerlilerden İyi ki Yapmışım, Kumbara, Ah Gözel İstanbul
‘HERKESİN UNUTMAK İSTEYECEĞİ BİR YIL OLDU’
Box Office Türkiye’nin kurucusu Tolga Akıncı: 2018’in sonlarına doğru çıkan ve basında yer aldığı isimle “Mısır Krizi” sonrası 2019 yılı sinema sektörü açısından çok parlak geçmedi. Ertelenen filmler yılın son çeyreğine kayınca, kötü geçen ilk üç çeyrek sonrasında son çeyrek güçlü geçti. Ama ne var ki son çeyrek diğer üç çeyrekteki kaybı doldurmadı ve yıllık seyirci sayısı 3 yıl aradan sonra yine 60 milyonun altına indi.
Sektördeki herkesi mutlu eden 2019’un son çeyreğinden sonra 2020 iyi başlamıştı ve tam her şey yoluna girecek derken salgın baş gösterdi ve sinemalar kapandı! Yaz sonu, sonbahar başı sinemalar kısa süreliğine açıldı ama bu sefer de “Lokomotif Film” eksikliği oluştu. Şu anda sinemalar yine kapalı ve ne zaman açılacağı belirsiz (Belki 2021’in mart başında). Sonuç olarak 2020, 18 milyon seyircinin altında kaldı. 2020, birçok sektörde olduğu gibi sinema sektörü için de büyük bir kayıpla geçti ve herkesin unutmak isteyeceği bir yıl oldu.
Ne kadar sinemanın ayakta kalacağı ve devam edebileceğini ancak 2021 yılında gözlemleyebileceğiz. Film üretimin azalması hatta hiç olmaması bunun yanı sıra salgın geçene kadar eski ritmini bulamayacağından sektörel etkisi biraz daha uzun sürebilir. Birçok kişi seyircinin de artık sinemaya gitmeyeceği evde artık çeşitliliği yakaladığını söylemekte, ben bu düşünceye katılmıyorum. Sinemanın yeri bambaşkadır. İnsanlar evde de kahve yapabiliyor, yemek yapabiliyor ama yine de kafelere gidiyor, restoranları dolduruyorsa, sinemalar da eski canlılığına kavuşacaktır. Yeter ki insanların sinemada izlemekte keyif alacağı filmler yapılsın.
Salgın sırasında sinemaların kapalı olması doğal olarak dijital platformlara ilgiyi arttırdı. Bu süreç hala devam ediyor ama insanlar evde olmaktan da sıkıldığını düşünüyorum. Sinemanın büyük tehlike altında olduğu yorumlanıyor ben bu görüşe katılmıyorum. Netflix ve benzeri platformlar daha önce de vardı daha sonra da olacak. Hepimiz hatırlayalım 90’larda video kiralama hizmeti altın günlerini yaşarken herkes sinema ölecek dedi, sonra tek kanaldan çoklu kanallara geçildiğinde, ilk paralı sinema kanallarının olduğu Cine5’in açılması ile yine aynı endişeler baş gösterdi.
Daha sonra DVD, BluRay derken ev sinemasının konforunun artması, internetin yaygınlaşması ve korsanın artması ile hep bu süreçlerde sinema ölecek dendi ama hiçbirinde ölmedi. Sinemaya seyirciyi meraklandıracak, gitme isteği uyandıracak kaliteli ve iyi film geldiği müddetçe ve bunun yanında sinemada gösterilen filmin de paralı kanallarda en az 6 ay, free tv diye adlandırdığımız ulusal kanallarda da en az 1 yıl olamayacağı konusu sağlanırsa sinema ayakta kalmaya devam eder.
Salgın bittikten sonra bence her şey eskisi gibi olacak. Kimsenin endişe duymasına gerek yok. Geçen gün bir sinemacı arkadaş bana yeni açılacak platformda yer alacak yerli çizgi film serisinin başlayacağı haberini yolladı ve artık sinemaya film yapmazlar dedi. Ben de ona dedim ki sinemada çıkan ilk iki filminden önce bunun çizgi dizisi yok muydu? İkinci film ilk filmin 6-7 katı seyirci yapmadı mı? Bu çizgi filmler gösterime girdiğinde televizyonda onlarca çizgi film kanalı, her yerde çizgi film yok muydu? Tabii ki bu soruların cevabı evet. Aileler çocuklarını sinemaya götürmesinin başka sebepleri var olaylara yüzeysel bakılmaması gerek. Sinema geri dönecek!
Bu yılın filmlerinden sadece Tenet’i yazmak istiyorum. Filmi beğenmiş olmamın yanı sıra filmin yönetmeni Christopher Nolan’ın bu kadar zor bir dönemde filmi sinemaya sunma isteği ve sinemada seyirciyle buluşması önemliydi.
‘TEKELLEŞME, DARALMAYI DERİNLEŞTİRDİ’
Yönetmen ve Altyazı Sinema Dergisi editörü Fırat Yücel: Covid-19 pandemisi, hem küresel ölçekte hem de Türkiye’de sinema sektöründe büyük bir daralmayı beraberinde getirdi. Ancak pandeminin Türkiye’deki sinema endüstrisinde, birçok ülkeye kıyasla çok daha vahim sonuçlar doğurduğunu görüyoruz: Avrupa genelindeki seyirci rakamlarındaki düşüş, 2019’a kıyasla yüzde 60 dolaylarında iken Türkiye’de yüzde 90 dolaylarında kaydedildi.
Bunun nedenlerinden biri de, Türkiye’de müstakil ya da bağımsız olarak niteleyeceğimiz sinema salonlarının, AVM’lerdeki sinema zincirlerinin çıkarlarını koruyan kültür politikalarıyla nefessiz bırakılmış olması. Zaten zor durumda olan ve sayıları git gide azalan bağımsız salonlar pandemi sırasında perdelerini açmadı. Seyirci de pandemi koşullarında AVM’lere gitmeyi tercih etmedi. Yani tekelleşme daralmayı derinleştirdi.
Bu boşlukta güçlerini artıran tabii ki dijital platformlar oldu. Ancak Türkiye’de, “popcorn krizi”nin ardından yürürlüğe giren yeni sinema yasası bu konudaki hareket alanını kısıtladığı için, sinema filmleri dijital alanı da değerlendiremediler. Sonuç olarak filmler, ne sinemalarda gösterilebildiler ne de dijital platformlarda. Pek çok film, birkaç fiziksel ya da çevrimiçi festival gösterimiyle yetinmek durumunda kaldı.
İlerleyen yıllarda seyircinin giderek daha fazla evde film seyretmeyi tercih edeceğini, sinema salonlarının boş kalacağını söylemenin abartılı olacağını düşünüyorum. Seyirci yüz yıllık alışkanlığını kısa sürede kaybetmez. Dahası, bu tür konulara ‘hangi mecra pazar payını artıracak?’ sorusu etrafında değil, eşitlik ve adalet perspektifinden bakılmalı diye düşünüyorum. Buradan baktığımızda da Türkiye’de, 2021’de bizi aydınlık bir geleceğin beklemediği hemen görülüyor. 2021’de neler olacağını 2020’de neler olduğuna bakarak görebiliriz…
1- Salgın yayılmaya başladığında, setlerin durdurulması hiç kolay olmadı. Özellikle de dizi yapımcılarının, TV kanalları ve dijital platformların, insan hayatına değil reyting’e öncelik vermesine tanıklık ettik. Bu bize, gücünü artıran dijital platformlardaki çalışma koşullarının, televizyon kanalları için üretilen dizilerde olduğu kadar zorlu olacağını gösteriyor. Bunun karşısında durmak için ciddi bir sendikal mücadele ve örgütlenme gerekiyor. Bu, sinema-TV sektöründe henüz yok.
2- Dijital platformların yerel sinema üretimine destek olduğu ülkeler var, ama Türkiye’de böyle bir durum söz konusu değil. Devlet de yeni sosyal medya düzenlemeleri ile açıkça ortaya koydu ki, işin bu yönüyle değil, dijital platformları sansürlemenin ve ceza parası toplamanın yollarıyla ilgileniyor. Platformların sansüre karşı tepkisizliği, dizi üretimine ağırlık vereceklerini, yerel sinema üretimine destek olmayacaklarını gösteriyor. Zira, sansür koşullarında popüler dizi üretimini, maliyeti büyük, seyircisi düşük sinema filmlerinin yanında çok daha az riskli bulacaklardır.
3- Bu tabloda, zaten sinema işletmeciliğindeki tekelleşme ile gösterim alanı daralan bağımsız sinemanın büyük bir yara alacağını; üretilebildiği takdirde (ki bu mevcut koşullarda çok zor), giderek daha fazla festival alanına sıkışacağını söyleyebiliriz. Bu üç faktörü bir araya getirdiğimizde, 2021’in de, aslında tıpkı 2018 ve 2019 gibi, büyük yapımcıların ekonomik krizden en az hasarla çıkmanın yollarını tasarlayacakları ve buna bağlı olarak eşitsizliğin derinleşeceği bir yıl olacağını ön görebiliriz.
2020’nin en iyi filmleri sorunuza ise retorik bir cevap vermek isterim. 2020’nin Türkiye’de sinema açısından belki de tek güzel tarafı, festivallerde belgesellere yönelik ilginin artması oldu. Ben de bu yüzden bu sorunun cevabı olarak, bu festivallerde izlediğim birbirinden cesur belgeselleri zikretmek isterim: Maddenin Halleri, Miss Holokost Survivor, Ah Gözel İstanbul, Mimaroğlu, Atık Sözlüğü: Tanımların ve İmajların Geri Dönüşümü, Rüzgâr Tayı, Hayalimdeki Sahneler.
‘2020 YILI, SİNEMA AÇISINDAN BİR MİLAT’
Sinema yazarı Şenay Aydemir: Büyük bir kısmı pandemiyle geçen 2020 yılının sinema açısından bir milat olarak kayıtlara geçeceğini şimdiden not düşebiliriz. Özellikle, sinema salonlarının kapanmak zorunda kaldığı mart ayından sonra ortaya çıkan kriz, sektörün de kendisine yeni bir yön arayışına neden oldu. Sektör bütün yılı yüzde 50’yi aşan bir küçülme ile tamamlarken, online platformların büyümesinin yüzde 30’u bulması bekleniyor.
Pandemi ile birlikte eve kapanan insanların online yayın platformlarına ağırlık vermesi bu alandaki pazarı büyütürken, sinema yatırımlarının da buraya yönelmesine neden oldu. Hali hazırda piyasanın büyük oyuncusu konumunda olan Netflix, Alfonso Cuaron, Martin Scorsese, Coen Biraderler, David Fincher vb. yönetmenlere alan açıp diğer yapımcı ve salonların karşısında ciddi bir tehdit haline gelmişken, üzerine bir de pandeminin eklenmesi durumu daha da içinden çıkılmaz hale getirdi.
Yılın sonlarına doğru Warner Bross.’un aralarında “Wonder Women 1984”, “Dune”, “Matrix 4” gibi gişede büyük işler yapması beklenen filmleri aynı grupta yer aldığı HBO Max’te göstereceğini ilan etmesiyle durum yeni bir boyut kazandı. Bu dijital platformların sinema solanları karşısında açık bir yenilgisi anlamına mı geliyordu. Şirket bunun sadece 2021 yılına özgü olduğunu, daha sonra yeniden salonlara dönüleceğini iddia etse de, bu yeni kapı çok kazançlı olabilir?
Yine de, televizyon, video, CD-DVD dönemleriyle baş etmeyi bilen sinema solanlarının belli ki çok ağır darbe alacağı bu süreçten de çıkmayı başaracağını düşünenlerdenim…
Bana göre yılın en iyi üç filmi, Uncut Gems, Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum ve Mank.
‘PANDEMİNİN ETKİSİ SANATA DESTEK VERİLMEYEN ÜLKELERDE DAHA ÇOK SIKINTI YARATTI’
Oyuncu ve senarist Faruk Karaçay: 2020 yılı sadece sinema da değil sanatın tüm dallarında sıkıntı yaşanan bir yıl oldu.. Ve maalesef pandeminin etkisi bizim gibi sanata gereken desteğin verilmediği ülkelerde daha çok sıkıntı yarattı. Görünen o ki bu bir süre daha devam edecek.
Sinemaya gitme oranı 2019 yılında daha önceki yıllara göre zaten azalmışken üstüne yaşanan bu süreç daha çok darbe vuracak gibi görünüyor. 1970 yıllarda televizyonun evlere girmesiyle sinemada yaşanan sıkıntı bu kez dijital platformlar ve pandeminin de etkisi ile tekrar yaşanıyor. Ekonomik krizi de hesaba kadarsak sektör daha ağırlıklı olarak dijital platformlara yönelebilir. Umarım bu durumu düzeltecek bir aşı bulunur…
Yapımlara gelecek olursak; sağlıklı değerlendirme yapamam, bu yılı daha çok evde geçirdim…
‘SİNEMA BİR ZAMANLAR OLDUĞU KADAR ÖNEMLİ DEĞİL’
Sinema yazarı Kerem Bumin: Kuşkusuz pandemi sinema dünyasına çok ciddi bir darbe vurdu ancak bu kadar trajik bir olay aynı zamanda, ticari kazancı dışarıda bırakarak, sinemanın geleceği üzerine daha da derin düşünmemize yol açtı. Son James Bonf filmi “No Time To Die”, “Dune”, “Black Widow”, “Fast and Furios 9”, “Peter Rabbit: The Fugitive Rabbit” gibi tamamlanmış veya tamamlanmak üzere birçok büyük bütçeli filmin yani ‘blockbuster’ların çıkış tarihinin sürekli ertelenmesi sadece 2 ayda bile sinema endüstrisine beş milyar dolardan fazla para kaybettirdi.
Doğal olarak birçok film şirketi, film projelerini ve tamamlanmış filmlerini Netflix, Crave, Apple TV veya Disney gibi dijital platformlara kaydırdı. Üstelik bizce pandemi süreci geçtikten sonra bu ‘geçiş’ durmayacak, belki biraz yavaşlayacak ama durmayacak çünkü böyle iddialı yapımların bu tür kanallara kayması pandemi süreciyle iyice ayyuka çıkan ancak belli bir süredir devam eden sinemanın ‘öz’ güç kaybına işaret ediyordu. ‘Covid’ salgını bu ‘kan’ kaybını öyle bir şekle soktu ki, Fransız yönetmen-oyuncu Mathieu Kassovitz’in dediği gibi: ‘Gerçeklik kurgusalı aştı! Ve sinema artık, bir zamanlar olduğu kadar önemli değil’.
Kendi düşünceme göre, belki eskisi kadar önemli ancak o kadar öncelikli değil! Son olarak şunu da belirtmek isterim: Covid-19 salgını zorunlu olarak film ve dizi setlerindeki çekim koşullarını da değiştirdi. Artık yakın temas gerektiren sahneler örneğin sevişme sahneleri, eskiden olduğu gibi doğrudan değil, değişik metaforlar taşıyan sekanslarla, farklı açılardan çekimlerle, başka bir deyişle daha fazla hissettirerek yapılıyor. Dolasıyla yaşanılan bu salgın süreci sinemanın ticari yanında ciddi bir hasar bırakmış olsa da aynı zamanda bir anlamda yeni bir sinematografik yaklaşım da getirdi. Sonuçta ben sinemanın öleceği değil, ama hiç olmadığı kadar dönüşmüş olacağı düşüncesindeyim…
Bu kadar kısır geçen bir yılda birçok yapımı izleyemedik. İyiden ziyade ilk aklıma gelen ilk 3 film Mank, Platform ve Da 5 Bloods…