Şiddet yok! Kimseye yumruk göstermiyorlar, parmak sallamıyorlar.
Kimseye küfür ve hakaret etmiyorlar.
Nara atmıyorlar, onların ki sessiz bir çığlık; kendi içlerine, bizim içimize sessiz bir ses!
„Kabul etmiyoruz, boyun etmiyoruz“ diyorlar.
Kim diyor?
Leyla Güven, Mustafa Sarıkaya, Gülistan İke, Nasır Yağız ve sayıları 300’u geçen açlık grevi eylemcileri…
Ne istiyorlar?
Sayın Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit son bulsun istiyorlar.
Sayın Öcalan Nisan 2015’ten bu yana kimseyle görüştürülmüyor.
Kardeşi iki defa 30’ar dakika görüştü o kadar. Dışarıya yalnızca bir mektubu ulaştı.
Türkiye cezaevlerinde kalan bütün tutuklu ve hükümlülere tanınan hakların çoğu O’na tanınmıyor.
Sn. Abdullah Öcalan 20 yıldır tutsak! Tutsaklığının sadece son dört yılı değil neredeyse tümü tecrit altında geçti.
İmralı’da Milli İstihbarat Teşkilatının yönettiği özel bir hukuk ve özel bir idare var.
20 yıllık tutsaklığı boyunca ailesi ile tek bir telefon görüşmesi yapamadı.
Neden?
Türkiye Devlet idaresi bu tecridi ve İmralı Cezaevinin özel hukukunu Öcalan’ın örgütü ile olan ilişkisine bağlıyor.
O, bir rehine.
20 yıldır cezaevinde bir rehine ve ona rağmen tek kişilik hücresinde 200 yıllık Türk-Kürt çatışma ve sorununu çözüme kavuşturmak için çalışıyor.
Denebilir ki 20 yıldır kafa yorduğu ve çalıştığı tek konu çatışmanın bitmesi ve demokratik özgür yurttaşlık hukukunun tesisi.
Uluslararası bir komplo ile rehin alındığı 15 Şubat 1999’dan bu yana tecrit devam etti?
Zaman zaman gevşeme olsa da tecrit sürekli oldu.
Türkiye Cumhuriyetleri hükümetleri son yirmi yılda ne zaman görece barışçıl bir sürece ihtiyaç duysalar tecridi gevşettiler.
Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri ne zaman çatışmalı ve gerilimli bir süreç istedikler işte o zaman tecridi yeniden arttırdılar.
Devletin barış veya savaş tercihi birazda Öcalan’a yaklaşım ile paralellik arz ediyor.
Sayın Leyla Güven ve arkadaşları bunun farkındalar ve bu nedenle eylemlerinde ısrarcılar.
Leyla Güven 107 gündür yemek yemiyor.
Mustafa Sarıkaya, Gülistan İke ve 12 arkadaşı Strasbourg’ta 68 gündür yemek yemiyorlar.
Nasır Yağız 93 gündür yemek yemiyor.
Türkiye cezaevlerinde 200’ü aşkın tutsak 69 gündür yemek yemiyorlar.
HDP eski Milletvekilleri Selma Irmak ve Sabahat Tuncel 38 gündür yemek yemiyorlar.
Açlık grevi kritik evreye yaklaşıyor.
‘Açlık grevine karşıyım’ deyip tecride kayıtsız kalmak açlık grevi eylemini bitirmiyor. Kuşkusuz tecridi kırmak için tek yol açlık grevi eylemi değildir; başka yollar var. Bedenini eritmeden, ölümü göstermeden gidilecek, yapılacak, duyarlılık oluşturup tecridi uygulayan hükümeti caydıracak yollar var.
Kürt hareketi ve Türkiye demokrasi güçleri bu konuda büyük deneyim sahibidir.
Tecride karşı etkili yollar bulunabilir.
Leyla Güven bir röportajında ‘yaşamak istiyorum’ diyor.
Leyla Güven, Mustafa Sarıkaya, Selma Irmak, Sabahat Tuncel, Gülistan İke ve açlık grevinde olan diğer eylemciler ölümü kutsamıyorlar; yaşamı boğan tecridi kırmak istiyorlar.
Güven, Sarıkaya, İke ve arkadaşları grevi sürdürmekte kararlılar.
Eğer seslerine ses vermezsek korkarım bedenleri eriyecek…
Eğer tecridi kırmazsak elleri bizi saramayacak… Eğer nedenleri eriyik bir daha elimizi tutmazlarsa ‘açlık grevine karşıydım’ diyerek sorumluluktan kurtulamayız!
Tecrit kime uygulanır ise o bir insanlık suçudur. Tecride karşı çıkan, onu protesto eden ve sona ermesini talep edenlerin seslerine ses vermek demokrat, hak ve adalet savunucusu olmanın gereği değil mi?
Öcalan’ı sevin ya da sevmeyin açlık grevcilerinin ‘tecrit bitsin’ talebi için ‘haksızdır’ diyemezsiniz.
‘Haksızdır’ derseniz hak bilmiyorsunuz derim!
Leyla Güven, Mustafa Sarıkaya, Gülistan İke ve arkadaşlarının eylemi ŞİDDETSİZ bir direniş.
Güven, Sarıkaya ve İke’nin talebi temel bir insan hakkı.
Çaresiz değiliz.
Tecride karşı çare olabiliriz!