İçimizden zaman zaman tuhaf düşünceler geçer, çoğunu şeytana söyletiriz. Sonuçlarına katlanamadığımız için muhtemelen bastıracağımız düzen bozucu düşüncelerimizi şeytana atfederiz. Bilinç bu tür düşünceleri sevmez, şeytanlaştırır ve derhal uzaklaştırır. “Bilinç genelde ancak bir bütünün kendini daha üstün bir bütüne tabi kılmak istediğinde ortaya çıkar. Bu üstün bütün, ben’in dışındaki gerçekliğin bilincidir” (Nietzsche). Başka bir deyişle bilinç, sizden daha üstün birine, bir efendiye boyun eğdiğinizde ortaya çıkar; efendi sizin dışınızdaki gerçekliği kurgulamış ve sizi bilinçlendirmiştir. Dolayısıyla kurgulanmış gerçeklikle çatışan, aykırı her düşünce bilinç açısından şeytandan yapılmış alıntılardır. Alıntıları çoğaltıp ana metni, yani gerçekliği tamamen değiştirebilir ve özgürleşebilirsiniz ya da ana metnin sadık bir okuyucusu olabilir, ana metni yorumlamakla yetinen bir köle olmayı da sürdürebilirsiniz. Aklımızdan geçen her düşünce bilinç tarafından denetlenir, mevcut gerçeklikle uyuşmayanlar şeytana atfedilir ve eylemlerimiz sürekli ertelenir. Şeytana atfettiklerimiz sadece buzdağının dile gelmiş küçük bir kısmı. Bir de bilincin altında sözcüklere dökemediğimiz, zaman zaman his olarak yaşadıklarımız var.
∗∗∗
Şeytana söylettiğimiz, sonra da ertelediğimiz eylemler, yaşanmamış bir hayattan sahnelerdir. Şeytanın dediklerinin çoğunu şimdi hatırlamıyor olabilirsiniz. Fakat zamanında şeytana kulak asmış olsaydık, normalin asfalt yolunu çoktan terk edip ara yollara sapmış ve mümkün dünyaların en kötüsünde yaşamak yerine kendimize başka bir dünya yaratmış olabilirdik. Leibniz’e göre mümkün dünyaların en iyisinde Âdem şeytana uymuş bir günahkârdır. Demek ki mümkün dünyaların en iyisi, ancak şeytana uyulduğunda gerçekleşebiliyor. Arzularımızı şeytana söyletmek yerine “ben istiyorum” da diyebilir ve canlarımızın istediği şeyleri, işi tanrı-şeytan dikotomisine havale etmeden hep birlikte gerçekleştirmenin yollarını arayabilirdik. Şeytan dedikleri, algılar ve arzulardır. Şeytan, yoldan çıkıp ara yollara sapma ve hayatla yeniden buluşma arzusuna tanrı-kralların verdikleri bir adlandırmadır. Ve arzular, halkların başına musallat olan tanrı-kralların çizdikleri haritaları izlemek zorundadır. Haritayla çatıştıkları halde arzularınızı gerçekleştirmeye kalkıştığınızda iblis unvanını hak edersiniz. “Tanrıların sabit nitelikleri ve işlevleri, yurtları ve kodları vardır; yollarla, sınırlarla ve harita çıkarmayla ilgilidirler. İblislerin yaptığı ise aralıklar boyunca, bir aralıktan diğerine sıçramaktır” (Deleuze). Şeytan aralarda, ayrıntıda gizlenir. Benjamin’in alıntılar için söylediği şeytan için de geçerlidir: “Eserlerimdeki alıntılar, pusuya yatmış, yoldan geçenlere saldırıp onları kanılarının yüklerinden kurtaran haydutlardır.”
Bilinç, efendinin bilincidir; kanılar ise efendiye karşı sorumluluklarını yerine getirmesi için bilincin bedene yüklediği yükümlülüklerdir, prangalar. Kanılarınız çoğaldıkça bedeninizin kudretini, yapabilirliğini giderek azalır. Ve bedeninizin nelere muktedir olacağını asla bilemezsiniz. Şeytana atfedilen düşünceler, kudretini duyumsayan, fakat sonuçlarına katlanamayıp kudretini ertelemek zorunda kalan, bilincine yenik düşmüş, efendiye boyun eğmiş bir bedenin göndermeleridir. Bedenin kudretini şeytana göndermek, ahlaki bir yaşam sürmenin garantisidir. “Ahlak yasası, bir ödevdir; itaatten başka bir sonucu yoktur” (Deleuze). İtaatkâr bedenler kanılarla yüklüdür ve onları kanılarının yükünden ancak bedenlerinin kudreti kurtarabilir. Bedenler, pusuya yatmış, sizi kanılarınızın yükünden kurtaracak haydutlar. Bedenlerinize güvenin! Beden her zaman bilinci aşmayı bilir. Beden kudretlidir, bilincin dayattığı ahlaki zincirleri parçalayabilir, özgürleşebilirsiniz.
Özgürleşmek istemeye de bilir, bilincinize güvenmeye devam edebilirsiniz. Bilinç binlerce küçük algının nedenleriyle değil, sadece sonuçlarıyla ilgilenir. Acıktığınızda, bilinciniz size efendinin kurguladığı ekonomik gerçeklik menüsünden makarnayı önerecektir. Oysa “acıktım” demek, bedenin binlerce küçük açlığından söz etmektir; protein açlığından, tuz açlığından, yağ açlığından, mineral açlığından vd. Fakat ekonomik gerçeklik sizi makarnaya mahkûm etmiştir. Bedeniniz protein ister, şeytana uyup çalabilirsiniz. Bedeninize güvenin! Sizden çalınanları ancak bedenler geri alabilir.