Attila Aşut
Kişi adlarına getirilen “-cik / ciğim” gibi sevgi eklerinin kesme imiyle ayrılıp ayrılmaması konusunda kimi okurlarımız duraksama içinde. Sözgelimi Ali adında çok yakın bir arkadaşınız var. Ona seslenirken “Ali’cik” ya da “Ali’ciğim” mi demeli yoksa düz biçimde “Aliciğim” ya da “Alicik” diye mi yazmalı?
Böyle durumlarda kesme imi kullanılmaması gerektiğini düşünenler olduğu gibi tersini savunanlar da var.
Kesme imi, genel bir kural olarak özel adlardan sonra gelen ekleri ayırmak için kullanılır. Ama genel kurallar kimi zaman ayrıksı durumlarla esnetilebiliyor. Bu esnekliği de en çok dilbilgisi kurallarının işleyişinde görüyoruz.
Güncel Türkçe kuralına göre, yapım eki almış özel adlarda kesme imi kullanılmıyor. Yani kişi adlarına getirilen “sevgi ekleri” kesmesiz yazılıyor.
Aynı biçimde dil adlarından sonra da kesme imi kullanılmıyor. Örneklemek gerekirse “Türkçe’nin” değil “Türkçenin” biçiminde yazıyoruz.
Ancak eski alışkanlıkla her iki durumda da kesme imi kullananlar var.
Kurallar bazen bize ters gelebiliyor. Mantıklı bulmadıklarımız da oluyor. Ama içimize sinmese bile yazımda birlik sağlanması için yine de kurallara uymamız gerekiyor.
Ne var ki kurallardaki farklılıklar ve çelişkiler de bazen kafa karıştırıyor! Örneğin Dil Derneği’nin Yazım Kılavuzu’na göre, Türkçe kişi adlarından sonra gelen sevgi ekleri kesme imiyle ayrılmazken, yabancı kişi adlarında karışıklığı önlemek için kesme imi kullanmak gerekiyor.
Kesme imi kullanımındaki bu yerli-yabancı ayrımı bana çok anlamlı gelmiyor. Çünkü kişi adı olarak kullanılan öyle Türkçe sözcükler var ki özellikle iyelik eki aldıklarında bunları kesmeyle ayırmadığımızda bambaşka anlamlar çıkıyor ortaya. Sözgelimi adları ya da soyadları Ata, Aziz, Can, Güzel, Sevgili olan kişileri düşünün. Onlara seslenmenin anlamı, kesmeli ve kesmesiz duruma göre bakın nasıl değişiyor:
–Ata: Ata’m, atam
–Aziz: Aziz’im, azizim
–Can: Can’ım, canım
–Güzel: Güzel’im, güzelim
–Sevgili: Sevgili’m, sevgilim.
Doğrusunu söylemem gerekirse, benim gönlüm, kişi adlarından sonra gelen tüm sevgi, içtenlik ve iyelik eklerinin -yerli/yabancı ayrımı yapılmadan- kesme imiyle ayrılmasından yana. Ama yürürlükteki dilbilgisi kuralları şimdilik buna engel…
* * *
“İNCE” DÜZELTİ!
Özdemir İnce, yazarlığının ve çevirmenliğinin yanı sıra ünlü bir ozanımızdır. Dahası, yıllardır gazetelerde köşeyazarlığı, ekranlarda yorumculuk yapıyor. Önceki yıllarda bana gönderdiği birkaç “medya notu”ndan biliyorum ki yazılarımızın da pek yabancısı değil. Böyleyken hâlâ “yıl” ve “tarih” kavramlarını karıştırmasını yadırgadım. Aşağıdaki tümceleri, 15 Haziran 2025 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki “Sosyalist Hüseyin Hilmi” başlıklı yazısından aktarıyorum:
“İlk sayısı 26 Şubat 1909 yılında çıkan derginin ömrü kısa süreli oldu ve siyasi gerekçelerle 2 Eylül 1910 tarihinde kapatıldı. (…) 15 Eylül 1910 yılında Osmanlı Sosyalist Fırkası kurulduğunda partinin önde gelen isimleri arasında yer aldı.”
Bu alıntılardaki “yılında” sözcüğünün “tarihinde” diye düzeltilmesi gerektiğini söylemeye gerek yok sanırım.
* * *
“TAHSİL” Mİ “TAHVİL” Mİ?
Yazar arkadaşımız Alper Akçam, 20 Nisan 2025 günü Facebook’ta paylaştığı “Köyün Enisdosu” başlıklı yazısının bir yerinde, “Her şeyin paraya pula tahsil edilip satılığa çıkarıldığı bir dönemde…” diye yazmış.
Bu tümcede “tahsil”in yeri olmadığı çok açık. Belli ki “Her şeyin paraya pula tahvil edilip satılığa çıkarıldığı bir dönem”den söz ediliyor ama bir harf yanlışı yüzünden tümcenin anlamı tümden değişmiş.
Editör arkadaşlarımız için uyarıcı bir örnek olduğunu düşündüğümden paylaşmak istedim. Bazen gözden kaçan bir harf yanlışı böyle sonuçlara yol açabiliyor. Aman dikkat!
HAFTANIN ŞİİRİ
BIÇAK KEMİKTE
Eti geçti, duydun mu?
bıçak kemikte.
Duymadınsa duy artık
behey Allah’ın kulu,
bıçak kemikte.
Duy da silkin n’olursun
bu ne biçim uyku bu.
bıçak kemikte.
Verilmemiş alınmış hep,
Yük vurulmuş dağlar gibi – insanlık bu mu?
Çalıyor sömürünün imdat çanları,
Kımılda da kurtar şu onurunu
bıçak kemikte.
Topraksa paylaşılmış, kıyılarsa yağmalanmış,
umut hacizde,
ya bu neyin puştluğu bu
sana yokluk sana yasak sana dam
insan değil -hâşâ- bir yağmacı soyu bu,
bıçak kemikte.
Üretensin yaratansın yürütensin dağları,
bakma öyle kilit kilit, duvar duvar.
Yetsin artık bu susku
bıçak kemikte.
Anasın boynun bükük, babasın kolun kırık
oğullar kan içinde.
Kaldır artık başını
“Kalsın benim davam divana kalsın” demiş ozan.
O divan sensin artık
bıçak kemikte.