İnsanların en çok merak ettiği konulardan biri de sevap ve günah kavramları olmuştur.
Sevap kelimesi etimolojik olarak Arapça S-V-B kökünden türemiştir. Sözlükteki anlamı kısaca gittikten sonra geri dönmek anlamına gelen “sevb” kelimesi bir şeyin ilk haline veya planlanan haline dönmesini de ifade eder.
Terimsel anlam olarak ise sevap kelimesi; Ettiği itaatından veya ibadetinden dolayı bir kişiye verilen karşılık olarak kabul edilir “Ecir” kelimesiyle aynı anlama gelen sevap teriminin karşıtı olarak dilimizde günah, azap ve ceza kelimeleri kullanılmaktadır. Sevapla ilgili bu farklı açıklamalarda ortak görüş ise bir kimsenin yaptığı amelin karşılığı olmasıdır. Yapılan doğru ve faydalı amelin karşılığı mükâfat, kötü amelin karşılığı da ceza olacaktır Günümüzde ise bu terim yaygın olarak iyi bir karşılık yani mükafat anlamında kullanılmaktadır. Buna göre sevabı, yapılan iyi amellerin sonucunda Yüce Allah’ın bu iyi amellere beklenen karşılığı vermesi olarak tanımlamak mümkündür.
Kur’an’da sevap kavramında dünya ve ahiret sevabı olarak ayrım vardır. Al-i imran suresi 145. Ayette ‘’Allah’ın izni olmadan, yazılı eceli gelmeden kimse ölmez. Kim dünyalık isterse ona ondan veririz. Kim ahiretlik isterse ona da ondan veririz. Biz, görevini yapanları ödüllendireceğiz.’’ Yine Nisa Suresi 134.ayette ‘’Kim dünyalık isterse bilsin ki dünyalık da ahiret kazancı da Allah katındadır. Allah, dinler ve görür.’’ de vahyedildiği gibi iki kategoride sevaplar işlenmiştir. Ayetlerde dünya nimetlerini isteyip onlarla övünen kişilerin Karun gibi olmak istemeye imrenmesine değinilmiş, ahireti istemenin sevabının aldatıcı dünya malı sevgisinin önüne geçmemesi gerektiğinden bahsedilmiştir. Yine mal ve oğulların dünya süsü olduğu geçici bir şey olduğu ahiretteki kazanımların ise kalıcı olduğundan bahsedilir. Ayetlerde geçen sabredenler ise dünya hayatının cazibesine ve mallara karşı sabreden, Allah katındaki sevabı dünya nimetlerine tercih eden kimselerdir. Buna göre Allah’ın ahiretteki mükâfatı olan cennet nimetlerine kavuşabilmek için imanla birlikte sâlih amel ve sabır gerekmektedir.
Günah kelimesi ise etimolojik olarak kök olarak farsça olup Arapça da ‘’ C U N A H ‘’ olarak gösterilir. Günah farsça da suç, tazminat gerektiren eylem anlamına gelir. Bir hedeften amaçtan meyletmek, ayrılıp başka yana yönelmek anlamına da gelir. “Günah” olan söz, fiil ve davranışlar Kur’an-ı Kerim’de “zenb” (kasıtlı ve kasıtsız işlenen günah), “ism”, (kasıtlı ve bilerek işlenen günah),” hatîe” (kasten ve bilerek işlenen günah), “fısk” (itaatsizlik), “fuhş-fahşa” (çok çirkin olan günah), “seyyie” (kötülük, günah), “isyan-ma’sıyet” (itaatsizlik),” vizr” (günah, ağır yük), “kebîre” (büyük günah) gibi kelimelerle ifade edilmiştir. Terimsel anlam olarak Allah’ın buyruklarına aykırı düşen, dinen suç sayılan davranışlar Kur’an’ca yasaklanan ve temiz insan fıtratının yapmaması gereken tüm hususlardır. İyiliğe ulaşmanın yani dünya ve ahiret mutluluğuna ulaştıran sevabın karşıtı olarak kullanılan günah, Allah’ın emirlerinin yerine getirilmemesi sonucunda, bazen kulun çevresine karşı bazen de kendi haklarına karşı işlediği zulümler şeklinde de ifade edilmektedir. İnsanı günaha götüren çeşitli sebeplerin olduğunu, bu sebeplerden bazılarının kişinin kendisinden (nefis, heva, insanın zayıflığı) bazılarının ise çevre ve şartlardan (dünya hayatının cazibesi, şeytanlara ve insan şeytanlarına uymak) kaynaklandığını görmekteyiz. İnsanı günaha sürükleyen sebeplerin başında nefis gelir. Nefis Kuranca en çok ele alınan problemler arasında yer almıştır. Çünkü nefis günahın bizzat meydana geldiği en büyük kaynaktır. Nefse itimat edilmez. Çünkü nefis daima fenalığı ister, insanı kötülüğe sevk eder. Nefs-i emmare olarak da adlandırılan bu nefis, insana hep vesvese verir. Günahla ilgili Enam 120.ayette ‘’Günahın açığını da gizlisini de bırakın. Suç işleyenler, suçlarının cezasını çekeceklerdir.’’ Nisa Suresi 31.ayette ‘’Size konan yasakların büyüklerinden kaçınırsanız kabahatlerinizi örter, sizi şerefli bir yere yerleştiririz’’ günahların büyük ve küçüklüğü vahyedilmiştir.
Büyük Günahlar; Allah’ı tanımaya engel olan ve yapılması hâlinde şer’î ceza gereken, Kur’an’ın en temel öğretilerine aykırı olan, Allah’ın cehennem azabıyla tehdit ettiği günahlardır. Kur’an da büyük günah tabiri geçmekle birlikte büyük günahın tarifi ise ayetlerle bellidir. İslam’ göre büyük günahı; Allah’ın yapılmasını yasak ettiği ve yapılmaması konusunda Kur’an’da ayet bulunan ve bu günahı işleyene had ve cezayı gerektiren her türlü suça bağlamak mümkündür. Hakkında kıyamet gününde cezanın Cehennem olduğu bildirilen, Allah’ın gazap ve lanetini gerektiren, hakkında şiddetli uyarı bulunan, Allah’ın failini fasık ve asi vasfı ile vasıflandırdığı günahlar, büyük günahlardır. En büyük ve o şekilde ölünürse affı olmayan günah şirktir. Nisa 116.ayette ‘’Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun altında olanı, şirkten uzak kalmayı tercih eden kişi için bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa derin bir sapıklığa düşmüş olur’’ vahyedilmiştir. Yine ayetlerden hareketle büyük günahlara örnek verirsek; Sebepsiz yere insan öldürmek, zina yapmak, kamu malını çalmak, büyü yapmak, namazı duayı terk etmek, zekatı vermemek, özürsüz oruç tutmamak, ana-babaya asi olmak, yakınlarla ilgiyi kesmek, faiz alıp vermek, yetim malı yemek, kibirli olmak, yalan söylemek, yalan yere yemin etmek, yalancı şahitlik yapmak, içki içmek, kumar oynamak, hırsızlık etmek, vasiyette haksızlık etmek, yapılan vasiyeti değiştirmek, iftira etmek, haram yemek, insanlara eziyet etmek, iki yüzlülük yapmak (riya), kovuculuk (söz taşıma), intihar, gasp, rüşvet, ahde vefasızlık etmek, homoseksüellik yapmak, Allah’a yalan isnat etmek, terör, sahtekârlık, ölçüde ve tartıda hile yapmak, ölünün arkasından yaka paça yırtarak ağlamak, büyücülere inanmak, komşuya, iş arkadaşına, işçisine eziyet etmek, suçsuzu suçlu göstermek, insanların gizli hallerini araştırmak da günahlardandır. Ancak tövbe kapısı açıktır. Günah yapanların tövbe( içten yapılıp bir daha o hatayı yapılmayacak şekilde edilen dua) tövbe edip sakınması gerekir. Zümer Suresi 53.ayette
‘’Onlara şu sözü söyle: “Ey kendilerini aşırı davranışlara sürüklemiş Allah kulları! Allah’ın merhametinden (ikramından) umut kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar. O, hem bağışlar hem de ikramda bulunur.’’ bu durum açıklanmıştır. Necm 32.ayette ‘’Öyle kişilerdir ki onlar, günahın büyüklerinden ve iğrençliklerden çekinip kaçınırlar. Bazı küçük sürçmeler hariç. Hiç kuşkusuz, senin Rabbin affı geniş olandır. Sizi en iyi bilen O’dur: Hem sizi topraktan oluşturduğu zaman hem de annelerinizin karınlarında ceninler halinde bulunduğunuz zaman. O halde kendi kendinizi temize çıkmış göstermeyin; kimin sakındığını en iyi bilen O’dur.’’ de de bu durum belirtilmiştir. Hatasız kul olmaz. İnsanlar illaki hatalar yapacaktır. Önemli olan ciddi hatalar yapmamak ve bunlardan geri dönmektir. Nitekim Fatır 45.ayette ‘’Allah insanları işlediklerine karşılık hemen yakalayıverseydi, yeryüzünde tek bir hareketli canlı bırakmazdı. Ama onları, o belirlenmiş ecellerine kadar erteler. Sürelerinin sonu gelince gereğini yapar. Allah kullarını görmektedir.’’ Günahsız insan olmayacağı bildirilmiştir. İnsanoğlu beşerdir bazen şaşabilir. Sonuç olarak insana verilen akıl ile doğruyu ve yanlışı ayırt etme gücü insanda var olmuştur. Küçük günahlar ise gündelik hayatlarda işlenen ve etkileri büyük olmayan ufak tefek hatalara denilebilir.
***Yukarıda belirttiğim sevap ve günah kavramları insanoğlunun Ahiret hayatında Cennet veya Cehenneme gireceğini belirleyen ölçütlerdendir. Bu sevap ve günahlar Amel Defterinde yer alacaktır. İsra Suresi 13.ayette ‘’Her insanın tâirini (uçup gider sandığı işlerini) boynuna bağladık. (Mezardan) kalkış günü ona ait bir defter çıkarırız. Açılmış bir şekilde onu karşılar.’’ yazar. Tahmin edilebilir ki böylesine önemli bir kavram olarak sevap ve günahlar her insanın hayatında yaşadığı olaylara maruz kaldığı durumlara maddi gücüne vb. birçok faktöre göre değişebilir. Bir fakirin verdiği 100 TL’ lik yardım ile bir zenginin verdiği 100 TL lik yardım aynı sevapta olmaz. Burada dini bir katsayı sistemi olacağına inanmaktayım. Burada niyet, inanç gibi nitel kavramlar da sevaplarda önemli faktör olup matematiksel bir anlatım yapmak istediğimden dolayı ölçüye katılmamıştır. Örneğin tüm mal varlığının toplamı 500 bin tl olan bir insan ile 50 Milyon TL lik mal varlığı olan insanın yaptığı 1000 TL lik yardımın sevabı 500 bin TL mal varlığı olan insanda 100 birim ise 50 Milyon TL lik serveti olan insanda 1 birim olur. Ayrıca mülk Allah’ın olup insanların bazılarının varlıklı olup bazılarının olmaması imrenilecek şey olmamalıdır. Malı çok olanın malıyla övünmemesi ve o malı fakirlere dağıtması gerekir. Zenginin dini sorumlulukları mali olarak daha fazladır. Bunu yapmayanları ahirette ve dünya da felaketlerin beklediği ayetlerde açıktır. Fakir dünya nimetinden fazla yararlanamaz ama zengine ölçütle dini görevleri maddi olarak çok daha azdır. Bu bir denge oluşturur. Örneğin Karun Hz. Musa zamanında yaşayan çok zengin bir insandı. Herkes ona imreniyordu. Karun malın sahibinin kendisi olduğu sandı ve kibirle birlikte servetini paylaşmadı. Ancak işler Karun için hep yolunda gitmeyecekti. Kasas Suresi Ayetlerinde ‘’Karun Musa’nın kavmindendi; zamanla onları ezmeye başladı. Halbuki ona öyle hazineler vermiştik ki anahtarlarını taşımak güçlü bir topluluğa bile ağır geliyordu. Kavmi ona şöyle demişti: “Şımarma Allah şımaranları sevmez.” Allah’ın sana verdikleri ile ahiret yurduna yönel. Dünyadan da payını unutma. Allah sana nasıl iyilikte bulunduysa sen de başkalarına, o şekilde iyilikte bulun. Buralarda bozgunculuk yapmaya çalışma, Allah bozguncuları sevmez.” Dedi ki; “Bu bana, bendeki bir ilimden dolayı verildi”. Karun bilmiyor muydu ki, Allah kendinden önce nice nesilleri yok etti; hem de onlar daha güçlü ve daha zengindiler. Suçlulara suçlarını sormaya gerek duyulmaz. Sonra bütün haşmetiyle halkının karşısına çıktı. Dünyalık arzusu içinde olanlar dediler ki, “Ah keşke Karun’a verilenin bir benzeri bizde de olsa? O gerçekten büyük bir paya sahip!” Kendilerine ilim verilenler de şöyle dediler: “Yazık size! Allah’ın, inanan ve iyi işler yapanlara vereceği karşılık daha iyidir. O da sabırlı olanlardan başkasına verilmez.” Nihayet onu, yeriyle yurduyla birlikte batırdık. Allah’tan başka ona yardımcı olacak bir ekip ortaya çıkmadı. Herhangi bir yardım da görmedi. Düne kadar onun yerinde olmak isteyenler şöyle demeye başladılar: “Vay be! Demek ki Allah rızkı, kimi kullarının önüne seriyor, kimi kullarına da ölçülü olarak veriyormuş. Allah yüzümüze bakmasaydı bizi de batırırdı. Vay be! Demek ki, nankörler iflah olmazlarmış.” İşte son yurt!.. Orası yeryüzünde büyüklük taslama arzusunda olmayanlar içindir. İyi son, korunanlar içindir’’ bu durum insanlara anlatılmıştır. Yaşadığımız hastalık ve kederler de insanları sınama aracıdır. Örneğin hayatının son 5 yılını kanserin ölümcül bir versiyonuyla acı içinde çeken bir insanın bu acılarının günahlarının bir kısmına kefaret olacağına inanmaktayım. Örneğin 100 Birim bir günaha sahip olan bir insanın çok sevdiği bir insanın kaybındaki çekeceği ızdıraplar veyahut canını yakan hastalıklar günahlarını 95 birime düşürebilir. Başına gelen bir olay sonucu ayakları kesilmek zorunda kalan bir engelli bireyin hayatındaki zorluklara karşı gösterdiği direnç ona sağlıklı bir kişinin yaptıklarına karşı kıstas olarak daha fazla sevap getirecektir. Bu bir denge oluşturur. Yine çok zor bir anında müşküldeyken edilen bir yardım 2 birim sevapsa kolay bir yaşam anında edilen aynı yardım 1 birim sevap olarak Allah katında değerlendirilebilinir. Zor zamanında insanoğlu Allah’a daha çok sığınır ama rahat anında nankörlük yapar. Mutlu zamanlarda edilen dualar ve ibadetler, zor anlarda edilen dualar 1 birim ise rahat zamanda mutlu iken Allah’ı sürekli anmak 2 birim sevap olabilir.
Sonuç olarak insanların hayatlarının farklı olması imtihanları İlahi bir ölçüye bağlıdır ve ayetlerde de belirtildiği gibi kimseye haksızlık ve zulüm edilmeyecektir.
En doğrusunu Yüce Allah bilir…