Ülkemizde emekliler yaklaşık otuz yıldır sendikalaşma mücadelesi vermelerine rağmen ne yazık ki bir arpa boyu yol alamadılar. EMS’den önce kurulan tüm emekli sendikaları, ya işçi sendikası ya da memur sendikası olarak kuruluş başvurusunda bulundu ve bunların tamamı valilik tarafından açılan “Kapatılma Davaları” sonucu mahkeme kararlarıyla kapatıldı. Bu sendikaların bazıları kapatma kararlarının kesinleşmesi üzerine ufak isim değişiklikleri yaparak yeniden kuruluş başvurusunda bulunmuş ve yeni kurulan sendikalar hakkında da “kapatılma” kararları verilmiştir.
Bu sendikaların kuruluşunda dikkat çeken husus ise tekrar tekrar aynı yolu takip etmiş olmalarıdır. Oysa ki aynı yolu takip ederek farklı bir yere varamayacaklarını bilmeleri gerekiyordu. Ne yazık ki başka bir alternatif arayışına girmemiş olmaları aslında sendikal anlayışlarının niteliğini de ele vermektedir.
Emekli Meclisleri Sendikası (EMS), kuruluş sürecinde diğer tüm sendikalardan farklı bir yol izleyerek “Emekli Sendikası” olarak kuruluş başvurusunda bulunmuştur. Tamamen yeni bir “Patika” izlememiz, tüm muhataplarımızın ezberini bozmuştur. Kendileri sendikalaşma talebimize çözüm üretemezlerken, bizim mevcut hukuk çerçevesinde önerdiğimiz çözüm önerilerini ise uygulamaya yanaşmamışlardır.
Geldiğimiz noktada öyle anlaşılıyor ki emeklilerin sendikalaşması bir süreç işidir ve bir müddet daha bizim gündemimizin baş köşesini işgal edecek gibi duruyor. EMS’nin Ankara 6.İdare Mahkemesi’nde valilik ve bakanlığa karşı açmış olduğu “İptal Davası” lehimize sonuçlanmış olsa da ilgili valilik, fiili engeller çıkarma ve lehimize kurulan hükmü uygulamamak için ayak diretmeye devam ediyor.
EMS, sendikalaşma sürecinde bugün ikili bir görevle karşı karşıyadır. Sendikamız bir yandan emekli sendikalarına “Hukuksal Statü” elde etmek için hukuksal alanda başarılı şekilde hak mücadelesini yürütürken diğer yandan da 16.4 milyon emekliyi “Fiili ve Meşru Sendikacılık” anlayışı ile “Emekli Meclislerinde” örgütlemek için tüm var gücüyle örgütlenme çalışmalarını yürütmelidir. Bu görevlerin her ikisi de birbirini besleyen ve destekleyen çabaları içermekte olup EMS’nin varlığını korumak ve bu mücadelede “zaferle çıkmak” için hayati öneme haizdir. Ne pahasına olursa olsun bu görevler asla ihmal edilmemelidir.
Bugün hem ülkemizde ve hem de dünya genelinde örgütlenmenin objektif koşulları daha önce hiç olmadık kadar elverişlidir. Toplumun en zengin kesimi ile en yoksul kesimi arasındaki fay hattı görülmedik derecede derinleşmiş ve makas oldukça açılmıştır. Dünya nüfusunun %1,1’lik kısmı, dünya genelindeki toplam servetin neredeyse yarısını (%45,8’ini) gasp etmektedir. Dünya nüfusunun %55’lik çoğunluğunun toplam gelirden aldığı pay ise sadece %1,3 kadardır. Gelir dağılımındaki bu “büyük adaletsizlik” toplumun işsizler ve mülksüzlerden sonraki en yoksul kesimini oluşturan emeklileri örgütsel arayışa doğru itmektedir. EMS kadrolarının bu nesnel durumu doğru değerlendirmeleri gerekmektedir.
Emekli Meclisleri Sendikası, savunup uyguladığı doğrudan demokrasi anlayışı ile demokrasi alanında adeta bir Rönesans hareketi başlatmıştır. Bu sürecin istediğimiz gibi sonuçlanması için tüm sendika üyelerimizin hem kendi yerellerini örgütlemek ve hem de ülke genelindeki örgütlenmede aktif sorumluluk ve inisiyatif almaları gerekmektedir.
Bu sürecin düşündüğümüz ve kurguladığımız şekilde başarıyla yürütülmesi durumunda EMS’nin Hukuksal Statü elde edeceği ve sürecin sonunda yüzbinlerce üye edineceğinden en ufak bir şüphe duymuyorum. İlk gün kurduğumuz cümleyi bir kez daha tekrarlamış olayım. YA BAŞARACAĞIZ YA DA BAŞARACAĞIZ BAŞKA ÇIKIŞ YOK…
Ali Ersin GÜR
Emekli Meclisleri Sendikası Eş Sözcüsü