
İhsan Çaralan
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) haziran ayı enflasyon verilerini önceki gün açıkladı. TÜİK’e göre haziran ayında yıllık enflasyon yüzde 35.05, aylık enflasyon yüzde 1.37 oldu.
Böylece emeklilere ve kamu emekçilerine yapılacak temmuz ayı zamları da belirlenmiş oldu: Yüzde 16.67!
DİSK, KESK ve Tüm Emekliler Sendikası, TÜİK’in enflasyon hesabını ve bu hesabın emekliler, işçiler ve emekçiler aleyhine maniple edilmesini TÜİK binası önünde protesto ettiler!
Sendikaların, CHP ve çeşitli emekten yana çevrelerin “emeklilere seyyanen zam”, “refah payı”, “vergide adalet”, “asgari ücrete ara zam” gibi ek talepleri de var. Ama bu taleplerin elde edilmesi, işçi sınıfı ve emekçilerin yakın ve uzak mücadele tarihinin açıkça gösterdiği gibi, yığınların mücadelesinin düzeyiyle bağlantılı!
TÜHİS’in üçüncü teklifinde ölçüt ne olacak?
Sadece emekliler ve kamu emekçilerinin maaşlarındaki artış için değil, KÇP kapsamında görüşmeleri sürdüren 600 bin kamu işçisini kapsayan TİS görüşmelerinde de iktidar üçüncü (İktidarın son teklifinin bu olacağı bertiliyor) teklifini belirlemek için TÜİK’in haziran ayı enflasyonunu bekliyordu.(*)
İktidar son teklifini yapmak için TÜİK’i beklediğine göre, bu teklifin yılın ilk 6 ayındaki enflasyonla bağlantılı, dolayısıyla 6 aylık TÜİK enflasyonunun belki birkaç puan üstünde olacağı anlaşılmaktadır.
Bu da gösteriyor ki; Türk-İş ve Hak-İş tarafından belirlenip 27 Şubat’ta TÜHİS‘e sunulan talepler listesinde yer alan; 2025 yılının ilk 6 ayı için en düşük günlük ücretin 1800 liraya çıkarılması ve bu rakama yüzde 50 oranında zam yapılması, takip eden dönemlerde ise her 6 ay için yüzde 25 zam ve enflasyon farkı teklifini; TÜHİS, dolayısıyla iktidar ciddiye almamakta ısrarcıdır. Nitekim ilk iki teklifi işçiler ve sendikacılar “İktidar bizimle dalga geçiyor” diyerek karşılamışlardı! Ki, üçüncü teklif için haziran ayı TÜİK enflasyonu beklendiğine göre “üçüncü teklifin” de işçiler ve sendikalarıyla “Dalga geçen bir teklif olacağı”nı söylemek kehanet olmayacaktır!
Sendikacılar tutum sınavında!
Türk-İş ve Hak-İş yönetimleri şimdi tam bir ikilem içinde kalacak. Bunlardan birincisi elbette iktidarın teklifini çok da zorlamayan bir rakama imza atmaktır. İkinci seçenek ise alanlardan yükselen “Eylemse eylem, grevse grev” haykırışlarına; şube yöneticilerinin açıkça dillendirdikleri “Sendikalarımız TÜHİS’e sunulan taleplerimizin arkasında durmalıdır” uyarılarına; basın açıklamalarına yansıyan ve giderek büyüyen öfkenin “hükümet istifa!” haykırışlarına varan mücadele çağrısına uygun davranmaktır!
Eğer iktidarın teklifine ya da ona yakın bir sözleşmeye imza atarlarsa iktidarla aralarını bozmamış olurlar; ama işçiyle bugüne kadar olmadığı bir düzeyde aralarını bozmuş olacaklardır. Dahası Türk-İş ve Hak-İş yöneticileri ve böyle bir sözleşmeye imza atan sendikacılar;
- Ağustos ayında gündeme gelecek 5 milyon kamu emekçisi ve 2 milyon emeklisini kapsayacak toplu görüşmenin,
- Eylül ayında başlayacak 150 bin metal işçisinin TİS’inin,
- Tekstil iş kolunda yapılacak grup TİS’inin,
- Yılın sonunda yapılacak asgari ücret ve emekli maaşlarındaki artışların da Erdoğan-Şimşek programıyla uyumlu bir çizgiye çekilmesi için güçlü bir dayanak sunmuş olacaklardır!
Kamu işçilerinin tutumu tüm sınıfı doğrudan ilgilendiriyor
Bunların da ötesinde eğer sendikacılar kendi sundukları taleplerin arkasında durmayıp iktidarın ekonomik programına uyumlu bir TİS’e imza atarlarsa TİS’i işçilerin ve patronların arasında bir mücadele olmaktan çıkarıp işçilerin patronların ve iktidarlarının istedikleri çizgide bir sözleşmeye ikna edildikleri bir düzene indirgemiş olacaklardır.
Bu da TİS’in ve sendikalı olmanın anlamsız hale getirildiği, işçilerin gözünde sendikada örgütlenmeyi gereksiz kılacak bir düzendir.
Nitekim milyonlarca işçinin sendikayı “Olmazsa olmaz” bir talep olarak görmemesinin arkasında sendikaları kendi evleri, içinde birleşip güç oldukları mücadele merkezleri olarak görmemeleri vardır.
Bu nedenlerledir ki kamu işçilerinin sözleşmeleri bugün sadece 600 bin kamu işçisinin ücretleriyle değil, sözcüğün gerçek anlamıyla da tüm sınıfın hakları ve talepleriyle doğrudan ilişkili hale gelmiş bir sözleşmedir. Nitekim kamudaki mücadeleci sendikacılar ve ileri işçiler bunu her vesileyle ifade ediyorlar. Basın açıklamaları nedeniyle alanlara çıkan işçilerin sloganları ve kendilerine tutulan mikrofonlara söylediklerinde gazetemize yazılan mektuplarında bunu görüyoruz.
Şubeler düzeyindeki sendika yöneticileri ve ileri işçilerin açıkça ifade ettiği gibi bugün sürecin işçiler lehine bir mecraya girmesi için Türk-İş, Hak-İş ve üye sendikaların yöneticilerine düşen, 27 Şubat’ta TÜHİS’e sundukları talepler listesinin arkasında durmaları, bunun gereği olarak “Artık bıçak kemiğe dayandı” diyen işçilerin istediği mücadelenin önünü açacak bir hatta girerek grev ve direnişlerin önünü açmalarıdır.
Ötesi gelinen aşamada ayak sürüme ve boş laf olacaktır.
(*) TÜHİS, bu yazının yazıldığı cuma günü öğle saatlerine kadar üçüncü teklifini açıklamamıştı.