L. Doğan Tılıç
Bugün Ankara’nın Tandoğan Meydanı’nda “Bu sefalet ücretiyle olmaz” diyenler toplanacak. “Olmaz” demek için!
“Olmaz” denilen şey 22 bin 104 TL ile bir ay geçinebilmek!
“Olur olur, bal gibi olur” diyenler de var tabii. Başta buna karar veren iktidar. Sonra onun etrafındakiler.
Şu yılbaşı öncesinde alışveriş yapanlara işaret edip, restoran ve kafelerin tıklım tıklım dolu olduğunu söyleyerek “olur”larını temellendirebilirler. Yılbaşı gecesinden sonra da, “olur” tezlerinin arkasına 1, 2 hatta 3 asgari ücretin yetmediği otellerden fotoğrafları koyabilirler: Tıklım tıklım!
Milyonerlerin her yıl arttığı bir ülkeyiz, dolayısıyla o mekânları dolduracak insanlarımız var. Onlar göz önünde. Evinde, ısıtamadıkları odalarda çocuklarının önüne bir parça ekmek ve üç beş zeytin koymakta zorlananları gösteren bir medya da olmayınca, sefalet pek görünmüyor.
Meydanlara çıkmadıkça!
İsviçre bankası UBS birkaç ay önce küresel servet raporunu açıklamış ve 2028 yılına kadar dünyada en fazla milyoner artışının yaşanacağını ikinci ülkenin Türkiye olduğunu söylemişti. Tayvan’ın ardından. Milyonerlerimizin sayısı yüzde 43 artacakmış!
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu da (BDDK), bankalardaki mevduatlar üzerinden bir hesap yaparak, son 1 yılda bankalarda 1 milyon TL ve üzeri parası olanların sayısına 512 bin 284 kişi eklendiğini söylemişti.
Gerçi TL ile ölçülen milyonun pek bir hükmü kalmadı ama bunu ayda 22 bin 104 lira ile geçinmesi söylenen asgari ücretliye hiçbir iktidar anlatamaz!
Tamam, milyonerleriniz artıyor ama gelir dağıtımı adaletsizliği varsa, bu artış o milyonerler dışında herkesi vuruyor demektir. Gelir dağılımı eşitsizliğinde dünyada 28’inci, Avrupa’da 1’inciyiz!
Eşitsizliğin en çarpıcı göstergesi de asgari ücret alanların çalışan nüfusa oranı. Adı üstünde “asgari ücret”, nüfusun çok küçük bir kesiminin alması beklenen ücret. Hollanda’da öyle oluyor, misal, asgari ücret alanlar çalışanların yüzde 3’ü. Almanya’da yüzde 5. AB ortalaması yüzde 9.
Türkiye’de ise “Olur olur, bal gibi olur” denilerek asgari hayatlarına gıpta ile bakmaları istenenler çalışanların en az yüzde 50’si.
Evet, hayatlarına gıpta ile bakmaları isteniyor. Hem de adının önünde “Prof” unvanı olanlar tarafından: “Fakir hayat ya da fakir tip hayat, en sağlıklı hayattır.”
Allah vaaz ettikleri “en sağlıklı hayat”ı hepsine nasip etsin deyip geçerek, o hayatı yaşayanlara bakalım: Asgari ücretleri İstanbul’un Adalar hariç 38 ilçesinden 22’sinde standart bir ev kiralamaya yetmeyenlere… Temel ihtiyaçları için 75 bin TL gerekirken, 22 bin ile yetinmesi gerekenlere…
Onlara da “İstanbul’u bırakıp köylerine gitsinler, daha da sağlıklı bir hayatları olur” diyenleri duyar gibiyim ama köyde asgari ücreti veren bir işveren de yok!
Hayatlarını asgari yaşayanların gidebilecekleri bir yer kalmadı aslında. Sırtları duvara dayandı. Ortalama bir “yılbaşı sofrası” kurmaya çalışsalar, 4-5 kişilik aileleri için, asgari ücretlerinin dörtte biri bir öğünde gidecek.
Onun da çaresi var tabii; Müslümanın ne işi olur yılbaşıyla!
Asgari ücretlilerin gidebilecekleri tek yer kaldı aslında ya da gidebilecekleri ilk yer: Tandoğan Meydanı!
Ya bugün Tandoğan’a gidecekler ya da Suriye’nin fethi, Şam’ın ardından açılacak Kudüs kapıları hayaliyle “en sağlıklı hayat”lara devam edecekler. Gittiği yere kadar!
Şimdi Suriye, iktidarın elinde, asgari ücretli “en sağlıklı hayat”ları görünmez kılacak bir örtüye dönüştü. Ancak, o örtünün de Suriye’nin başta Aleviler ve Kürtler gibi Türkiye’ye de uzanan ve kırılma işaretleri veren fay hatlarıyla yırtılma olasılığı az değil!