CHP’de kurultay davası yaklaşırken bir eline havuç ötekine sopa alan iktidar, makûl sınırlarda bir muhalefet dizayn etmeye çalışıyor. Planın önündeki en büyük engel 19 Mart’ın yarattığı toplumsal muhalefet rüzgârı.

Mehmet Emin Kurnaz
Saray rejiminin hezimetle ayrıldığı 31 Mart seçimlerinin ardından iktidarının ömrünü uzatmak adına muhalefeti yeniden dizayn etme hamleleri tam gaz sürüyor.
Sandıkta ilk kez ikinci parti konumuna gerileyen, kale ve oy deposu olarak gördüğü illeri muhalefete kaptıran iktidar, seçimlerin hemen ardından muhalefete yönelik çok yönlü bir operasyon başlattı. Bir eline havuç öteki eline sopayı alan Saray yönetimi kimi zaman zor kullanarak kimi zaman da başka yöntemlerle rakiplerini bertaraf etmeye çalıştı.
Çoğunluğun rızasını alamayacağını anlayan iktidar, çareyi muhalefeti kendisi için makul bir hatta çekmekte arıyor. Ülkede kendisine oy vermeyen büyük çoğunluğu baskı ve yargı sopasıyla yönetmeye çalışırken, sandığın göstermelik kurulduğu, seçimlerin anlamsız hale geldiği, muhalefetsiz bir rejim inşa edilmek isteniyor. Bunun için karşısındaki en büyük engel son 10 yıla yakın zamanda çözemediği rejim karşıtı cephe. İktidarın baskıcı politikalarından, hukuksuzluklarından, halkı yoksulluğa mahkum eden tercihlerinden, eğitimi gericilik kıskacına, sağlığı piyasanın çarklarına terk eden tüm eylemlerinden bıkmış milyonların Erdoğan karşısında ördüğü kalın duvar yıkılmak isteniyor.
MUHALEFETE SOPA
Saray yönetimi seçimin ardından önce yumuşama-normalleşme tartışmalarıyla zaman kazanırken daha sonra da “çözüm süreci” ile Kürt hareketini ve Kürt seçmeni muhalefet blokundan koparmaya çalıştı. Bununla da yetinmeyen rejim, Zafer Partisi Lideri Ümit Özdağ’ı aylarca tutuklu bırakırken, gazetecisinden öğrencisine, menajerinden astroloğuna dek ağzını açanı hapse tıktı.
CHP’nin 15 milyonun üzerinde oy alarak seçilmiş Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu ile 11 belediye başkanını 19 Mart operasyonlarıyla cezaevine attı. CHP’li belediyelere kayyumlar eliyle çöken iktidar, 30 Haziran’da görülecek Kurultay davasını ise CHP üzerinde bir sopa olarak tutmaya devam ederken hesapta olmayan bir başka aktör sahaya indi. 19 Mart ile birlikte hukuksuzluklara karşı çıkan milyonlar üzerlerindeki ölü toprağını atarak sahneye çıktı. İlk barikatı yıkan üniversite öğrencilerinden Saraçhane’yi günlerce dolduran yüzbinlere, boykot çağrılarından liselilerin mücadelesine kadar toplumun en geniş kesimleri rejime karşı birlik oldu.
Rejim için CHP’yi Kılıçdaroğlu döneminin çizgisine çekmek oldukça önemli. Konuyla ilgili siyaset bilimci Behlül Özkan’ın Halk Tv’ye verdiği röportajda Kılıçdaroğlu için şu yorumunu hatırlatmakta fayda var: “Bir kere o zamana kadar dört genel seçim kaybetmiş, siyaseti, iktidar olmayı teşkilat, parti ve kitleler üzerinden kurgulamayan bir lider. CHP’yi tıpkı başında olduğu hantal bürokratik yapıya dönüştürmüş. Sürekli her seçimde sandıklara sahip çıkamayan, seçimlere asılmayan bir örgüt görüntüsü vardı. Yani partinin lideri örgütün gücüne, üyelerinin gücüne inanmıyor, onun üzerinden siyaset yapmayı hiçbir zaman kurgulamıyor.”
İKTİDARIN KORKUSU
Siyasetin sandığa indirgendiği, sokağın kriminalize edildiği, Meclis’e, salonlara, kürsülere, AYM’ye, kısacası Ankara’ya sıkışan yakın geçmişin siyaset yapma alışkanlığı terkedildi. Rejimden rahatsızlık duyan milyonların öfkesi ülkenin dört bir yanına yayılırken muhalefet partileri de halkın açtığı yoldan yürümenin önemini kavradı. Rejimin zayıf karnının yeniden meşruiyet kazanan sokak siyaseti olduğu, uzlaşmasız, sert bir muhalefet biçiminin iktidarın gözünü korkuttuğu çıplak gözle görüldü.
Mutlak butlan ve kayyum tartışmalarının yapıldığı CHP kurultay davası da ana muhalefet partisini iktidarın çizdiği sınırlara geri çekmek üzere hazırda bekletiliyor. Yandaşlar ellerini ovuşturarak 30 Haziran’da mahkemeden çıkacak sonucu bekliyor. TGRT başta olmak üzere, yandaş gazete ve televizyonlarda sabah akşam Kurultay meselesi konuşulurken, CHP’nin imajı sarsılmaya, parti içinde büyük bir kaos olduğu izlenimi verilmeye çalışılıyor. Son olarak dün Cumhurbaşkanı Erdoğan da konuya ilişkin şu sözleri sarf etti: “Kavga etmekten hizmet etmeye fırsat bulamıyorlar. Yönettikleri belediyeler, hepsi iflas bayrağını çekmiş durumda. Durumlar hiç iyi değil. Yolsuzluk, usulsüzlük, haraç ve rüşvet almış başını gidiyor. İşte son zamanlarda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ortaya koyduğu deliller, belgeler hepsi ortada. Sadece İstanbul değil, başka iller de ne yazık ki durum felaket. 13 yıl boyunca önünde düğme ilikledikleri bir şahsa yaptıkları karşısında ürkmemek, hicap duymamak mümkün değil.”
Meclis’e önerge vermekle yetinen, sözünü haftalık grup toplantılarına saklayan, hukuksuzlukları AYM’ye taşımaktan öte reaksiyon gösteremeyen, halkı yeniden tribünlere çeken, özetle Ankara’ya sıkışmış bir muhalefet arzu ediliyor. Bu rejimle uzlaşma içine girilemeyeceği, anayasa masasına oturulamayacağı, iç cephe kurulamayacağı, aksine çözümün tabanda rejime karşı biriken öfkenin akacağı kanallar açmaktan geçtiğini bir kez daha hatırlatmak gerekiyor.