- Genel Değerlendirme
Halîfe sultanların veya halîfeyi emrine almış sultanlıkların yönetimi Sünnî tarihçiler tarafından İslâm devleti, âdil devlet diye yutturulmaya çalışılsa da gerçek öyle değildir. Emevîlerden Osmanlıya kadar tüm hilâfet ve saltanat dininin mensupları ürettikleri Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat[1] adlı devlet mezhepleri üzerinden muhâlefete kan kusturmuştur. Olayların bir ilginçliği de mihne döneminin[2] Abbâsî kralları bile Sünnî halîfeler kabul edilmeleri nedeniyle saygıyla anılmışlardır.
İslâm târihi denilen askerî din-tarım toplumunun tarihi, sultan, saray, iktidâr, egemen mezhep ve besleme ulemâ üzerinden aktarıldığı için bunların eylem ve fetvâları anlata anlata bitirilememiş;[3] onlara muhâlefete eden düşünce ekolleri ve fikir sahipleri zındık, Mürcî, Mecûsî, hâin, işbirlikçi, İslâm düşmanı, ırz düşmanı, sapık, Şiî, Haricî gibi onlarca takma adlarla etiketlenip öldürülmüş; kitapları yakılmış, sürgün edilmiş, dövülmüş ve susturulmuştur. Sünnîlerin günümüz temsilcileri de aynı yoldan ilerlemekte ve bulduğu her fırsatta kendi dinsel ideolojileri olan mezheplerinin tersine düşünenleri benzer yöntemle yaftalamaktadır.[4]
Mezhepçi, çoğulculuk düşmanı, özgür düşünce karşıtı, saltanatçı ve hilâfetçi bir zihniyete ait iddiâların Kur’ânla bağının olduğu iddiâsı ne kadar gerçek dışıysa Peygamber’in Kur’ânla uyumlu eylem ve sözleriyle ilişkili olduğu görüşü de o kadar tutarsızdır. Târih, Sünnî mihnenin sayısız örnekleriyle doludur. Sünnî cemaat, tarîkât ve ekollerin siyaseten zayıfken hoşgörü/tölerans ve fikir özgürlüğü lafları etmesi; politik gücü arkalarında görünce kimseye yaşam alanı tanımaması mezhepçi bir karakterin her zaman toplumsal bir kâbus olduğunun kanıtıdır.
Bu zihniyete karşı Kur’ân’dan beslenerek, ana ansiklopedik Arapça lügatları inceleyerek, Sümerlerden başlayan dinler tarihi sürecini ortaya koyarak, tarihsellik-evrensellik ölçütlerini tartarak, metin-makâsıd ayrımını yaparak, din ve devletin ideoloji ihtiyacı ilişkisini ortaya koyarak, Medîne Vesîkası’nın maddeleri hakkında konuşarak, Vedâ Hutbesi’nin mesajlarını dikkate alarak ve yönetim-özgürlük âyetlerini tartışarak mücâdele edilebilir. Akılcı, sorgulayıcı ve yargılayıcı zihniyeti engellemek isteyen tüm mezhepçi totaliter ve otoriterler “Kur’ân’ı anlayamazsınız; Kur’an’ı asla incelemeye kalkmayın yoksa imanınız gider, şeytan sizi kandırır; Sünnî ulemâyı ve Allâh dostları olan evliyâyı dinleyin; şeytan, bilgisi nedeniyle sapıttı, bu nedenle aklın verilerine dayalı bilgiye itibar etmeyin; iman susup itaat etmek ve büyüklerin işleri hakkında hikmetinden sual sormamaktır.” biçiminde zırvalarda bulunarak halkları öncelikle Kur’ân’dan uzak tutar; insanları afyonlar, zihinleri uyuşturur ve cehâlet üzerinden hem ahmak fedâiler üretir hem de iktidârını sürdürür. Sürüleşmiş kitleler de kendini dindâr, Tanrı’nın makbûl kulu, cennetlik, imanlı, dini bütün kimseler olarak görmeye devam eder. Bu bağlamda dinin sahtesi, sahte dindâr üreten tarlaya dönüşür; “özgürlük, direniş, barış, adâlet” genetiği değiştirilmiş din tohumları ekenler sözde dindârlığın zirvesine oturur. Kur’an bu sahte önderlere şeytan evliyâsı[5] der. Etrafımız bin dört yüz yıldır şeytan evliyasının dostları, fedâîleri, ekolleri, cemaatleri, velîleri, fikirdaşları ve tarîkleri tarafından örülmüş bir din engizisyonuyla karşı karşıyadır.
- Tarihte Mihneler[6]
Tarihsel veriler, sözün gücünü gücün sözüne üstün hale getirir. Her argüman[7] bir putu yıkar; her kanıt, bir yanıt olur; her gerçek, bir yalan mumunu söndürür; her sabah, bir cehâlet gecesini sonlandırır. Bu nedenle tarihten dersler çıkarmak için örnekler vermek istiyorum:
- Ebû Zer (Zer’in babası): Hem abdestli kapitalist hem de devlet malını keyfî kullanan ve israflarıyla bilinen Şam valisi Muâviye’yi eleştirdiği için Halîfe Osman tarafından Rebeze çölüne sürüldü, orada toplumdan soyutlanarak yaşamak zorunda bırakıldı ve tek başına öldü.[8] Halîfe Osman’ın zulmünü sevimli göstermeye çalışan hadisçiler de Ebû Zer’in çölde yalnız öleceğine dair hadis uydurdular.
- İbn-i Mes’ûd (Mesut’un oğlu Abdullâh): Zeyd başkanlığındaki Kur’ân’ı toparlama komisyonunu eleştirdiği ve onları oldukça yetersiz gördüğü için Kûfe’den Medîne’ye zorla getirildi, Halîfe Osman tarafından kaburga kemikleri kırılacak biçimde dövdürülerek mescitten atıldı, maaşı kesildi, Medîne dışına çıkması yasaklandı ve geçim sıkıntısı içinde öldü.[9]
- Hucr bin Adiy (Adiy oğlu Hucur): Muâviye’nin yönetim biçimini eleştirdiği ve İmam Ali’ye düşmanlık yapmadığı için Muâviye tarafından öldürüldü.[10]
- Mâ’bed el-Cühenî (Cühenli Mâbet): Yaptıkları her şeyi “Allah yaptırıyor, Allah’ın eli koluyuz.” gibi Emevî devlet propagandası ve kader anlayışına karşı çıktığı için Emevî valisi Haccac tarafından öldürüldü.[11]
- Sa’îd bin Cübeyr (Cübeyir’in oğlu Sait): Emevîlerin eşitlik karşıtı uygulamalarına başkaldıran İbnu’l-Eş’as’a destek verdiği için Emevî valisi Haccac tarafından öldürüldü.[12]
- Beyan bin Sem’an (Seman’ın oğlu Beyan): Kasas-88 ve Âl-i İmrân 138. âyetleri insansı bir Tanrı biçiminde yorumladığı ve Kur’ân’a bâtınî/ezoterik yorumlar getirdiği için[13] Emevîlerin Irak valisi Hâlid bin Abdullah el-Kasrî tarafından yakılmıştır.[14]
- Gaylan ed-Dımaşkî (Şamlı Gaylan): Emevîlerin kendilerini Tanrı tarafından doğrudan görevlendirilmiş kimseler görmeleri ve bu nedenle herkesin kendilerine itaat etmeleri gerektiğini savunmaları karşısında donanımlı ve korkusuzca konuştuğu için hapse atılıp işkence edilir, sonra elleri ve ayakları kesilir ve ardından dili de kesilerek öldürülür.[15]
- Ca’d bin Dirhem (Dirhem’in oğlu Cât): Tanrı’nın nitelikleri hakkında farklı yorumları olması yanında Emevî karşıtlığı yapar, Irak valisi Hâlid bin Abdullah el-Kasrî’nin bayram namazı sırasındaki hutbesinde bazı sözlerine itiraz edince vali hutbeden iner ve onu camide öldürür.[16]
- Ebû Hattap (Hattap’ın babası): Âyetlerin politik mesajlarını öne çıkarmış, Abbâsîlerin haksız uygulamaları karşısında pasiflikle suçladığı Câfer-i Sâdık’tan ayrılmış ve Abbâsîlere isyan etmiştir. Bunun sonucunda da Kûfe valisi İsa bin Musa tarafından öldürülmüştür.[17]
- İbnu’l-Mukaffâ (Mukaffâ’nın oğlu): Sünnet diye uydurulan onlarca davranışı, kıyamete kadar olacakları Tanrı’nın karara bağladığı fikrini ve iktidâra koşulsuz bağlılığı eleştirmesi; akıl ve bilgiyi överek eski Yunan ve Aristo’dan tercümeler yapması, Fars ve Hint kültürü ile Arapların tanışması için çeviriler yapması, devlet bürokrasisini eleştirmesi, İmam Ali taraftarlarını övmesi, Hallâc-ı Mansur’un Horasanlı taraftarlarıyla arasının iyi olması, Emân-nâme kitabında bahsettiği yöneticinin kurallara uymaması halinde karısının boş, kölelerinin serbest, ona yapılan biatın[18] geçersiz olacağını savunması gibi nedenlerle öncelikle Fars propagandası yapmakla suçlanır ve Abbâsî kralı Mansur’u eleştirdiği de göz önüne alınarak Basra valisi Süfyân bin Muâviye tarafından kralın emriyle öldürülür.[19]
- Sâlih bin Abdu’l-Kuddûs (Kuddus’un kölesinin oğlu Sâlih): Tanrı konusunda düalist[20] düşünceyi savunması, inanç adına ortaya konan görüşlere ve hadislere karşı septik[21] olması, Şuûbiye[22] hareketlerine katıldığı için Arapçılık ve Araplaşmaya karşı çıkması gibi nedenlerle Abbâsî kralı Mehdî trafından öldürülmüş ve cesedinin herkes tarafından görülmesi için ölü bedeni bir köprüye asılmıştır.[23]
- Beşşâr bin Bürd (Bürt’ün oğlu Beşşar): Hazcı bir ahlâk anlayışını savunması, ateşin topraktan üstün olduğunu iddiâ etmesiyle Âdem’e secde etmeyen şeytanın doğru davrandığını düşünmesi, Araplara kölelik yapmayı reddedip Tanrı’nın kölesi olmak gerektiğini söylemesi nedeniyle Maniheist, Mûtezile, Şiî, septik ve agnostik[24] olmakla suçlanır. Aşk konusunda kutsallar üzerinden şehvet[25] betimlemeleri yaptığı için kadınlarla konuşması yasaklanır. Şiirlerinde pornografik[26] ve ağır eleştiriler bulunması, Abbâsî kralı Mehdî’nin veziri Yunus bin Habib başta olmak üzere devrin yönetici ve ekâbirini[27] oldukça alaycı, pornografik ve aşağılaycı bir dille eleştirmesi gibi sebeplerle doksan yaşındayken kırbaç cezasına çarptırılır, aldığı kırbaç cezası sırasında kırbaç darbelerine dayanamayarak ölür.[28]
- Hişâm bin Hakem (Hakem’in oğlu Hişam): Şiîliğin imâmet görüşünü ortaya atması, imamın nas ve tâyin yoluyla[29] belirleneceğini savunması, atanan imamın da günahsız olması gerektiğini iddiâ etmesi, Tanrı hakkında “Cisimlere benzemeyen bir cisimdir.” demesi, zamanın imamı olacak kimsede “Arap, Kureyş kabîlesi, Peygamber’in ailesi, saygın kişilik, gühâhsızlık; en cömert, en cesur ve en bilgili olma” özelliklerinin olmasını şart koşması, yaşayan Musâ Kâzım’ı zamanın imamı olduğunu savunması üzerine Abbâsî kralı Hârun Reşit tarafından ölüm fermanı çıkarılır ve Musâ Kâzım hapse atılır. Olaylar üzerine saklanır, gizli kimliklerle yaşar ve Kûfe’de ölür. Bu olayın ardından Abbâsîler, iktidârlarının tehdit altına girdiğine inanır ve her türlü düşünce özgürlüğüne savaş açar.[30]
- Ahmed bin Nasr Huzâî (Nasır’ın oğlu Huzâlı Ahmet): Abbâsî kralı Vasık Bi’l-lâh’ın “Kur’ân yaratılmıştır.” tezine karşı çıkması, kralın uyarı mektubuna rağmen devrin muhâlif hareketi olan Hanbelî mezhebi mensuplarına yakın durması, kralın bizzat yaptığı sorgulamada “Kur’ân Tanrı sözüdür, yaratılmamıştır; âhirette Tanrı görülecek.” demesi üzerine yakalanır ve sorgulama sırasında hazır bulunan saray ulemâsından kadı Abdurrahman bin İshâk “Kanı helâldir.”, Mûtezile mezhebinden olan kadı Ahmed bin ebû Duâd ise “Kâfir oldu, tövbe etsin.” der. Sorgulamada hazır bulunan kral da “Bu adam delirmiş, kâfir olmuş, elleri ve başını bağlayın.” der ve onun kafasına sopayla yirmi dokuz kez vurur. Sonra başı kesilir, başsız bedeni çarmıha gerilir, başı da bir köprü girişinde mızrak ucuna takılır. Mütevekkil kral olunca baş ve bedeni birleştirilip gömülür.[31]
- Yusuf bin Yahyâ Büveytî (Yahya oğlu Buvaytlı Yusuf): “Kur’ân yaratılmamıştır.” demesi ve Mısır kadısı İbn-i ebî Leys’in kıskançlığına uğraması nedeniyle Abbâsî kralı Vâsık Bi’l-lâh tarafından Bağdat’a getirtilir, düşüncesinden vazgeçmesi istenir, o da fikrini terk etmez; bunun üzerine hapiste elleri, kolları ve başı zincirli ve kelepçeli biçimde yaklaşık dört buçuk yıl tutulur ve bu şekilde ölür.[32]
- Ebû İsâ el-Verrâk el-Bağdâdî (Bağdatlı kırtasiyeci İsa’nın babası): Düşüncelerinin dinsizlik boyutuna ulaştığı iddiâsı, dinsel meseleleri akılcı yöntemle çözmeyi savunması, deizm benzeri fikirler taşıması, “Hz. Muhammed Kur’an kıssalarını Yahûdî ve Hıristiyanlardan aldı, Peygamber’in okuma yazma bilmemesi başkalarından duyduğunu ezberlemesine engel değildir.” demesi nedeniyle Bağdat’ta hapse atılır ve hapiste ölür.[33]
- Buhârî (Buhâralı):[34] Ünlü Sünnî hadisçidir. “Söz ve eylemlerimiz yaratılmıştır, Kur’ân’ın sözleri insanların söz ve yazılarıyla oluşturulduğu için Kur’ân’ın sözleri de yaratılmıştır.” demesi üzerine Hanbelî ehl-i hadis tarafından bidât[35] ve küfürle[36] suçlanması, Nişâbur’a gelince hadisçi Zühlî’nin kıskançlığına uğraması, Buhâra valisi Hâlid bin Ahmed’in çocuklarına ders vermeyi reddetmesi gibi sebeplerle Semerkant’a da alınmayınca Semerkant’ın yakınındaki bir köyde hastalıklarla boğuşarak yaşar ve ölür.
- Nesaî (Nesalı): Ünlü Sünnî hadisçidir. İmam Ali’yi çok sevmesi, Muâviye’ye karşı olması, Muâviye’yi Sahabenin Faziletleri adlı kitabına almaması ve Muâviye’yi Ammar bin Yâsir’in kâtili görmesi nedeniyle çok düşman edinir. Bir gün mescitte Muâviye hakkında sorulan bir soruya verdiği Muâviye karşıtı cevabı nedeniyle şiddetle dövülür, bu dayağın ardından hatalanır ve ölür.[37] Bu olay, Emevîlerin yüz altmış yıl önce yıkılmış olmalarına rağmen belli merkezlerde fanatiklerinin hâlâ yaşadığını gösterir.
- Hüseyin bin Mansur el-Hallâc (Mansur’un oğlu Yorgancı Hüseyin): Hallâc-ı Mansur diye tanınır. “Hacca gidemeyen biri hac için ayırdığı parayı muhtaç ve mağdurların ihtiyaçlarına harcarsa hac sevabı alır.” demesi, Tanrı’yım (ene’l-Hak) demesi, tüm dinlerin özünde aynı olduğu ve hepsinin hak olduğunu düşünmesi, Zenc isyanına olumlu yaklaşması, Karmatîleri desteklemesi üzerine Abbâsî kralı Muktedir tarafından öldürülmesine karar verilir; önce bin kırbaç cezası verilir, sonra bir bacağı ve kısa bir süre sonra öbür bacağı kesilir, daha sonra kellesi kesilir; bedeni yakılıp külleri Dicle’ye savrulur, kesik başı da taraftarlarının bol olduğu Horasan’da gezdirilir.[38]
- İbn-i Atâ (Atâ’nın oğlu): Hallâc-ı Mansur’un en yakın dostu ve mürîdidir.[39] Kişilerin mülkiyete aşırı düşkün olmasını eleştirmesi, namaz ve oruçla iyi bir kul olunmayacağını savunması, vergi adaletsizliğini eleştirmesi, Karmatîleri desteklemesi, yönetimin yanlışlarına karşı halkı örgütlemesi, Hallâc-ı Mansur’u desteklemesi ve onun gibi düşündüğünü ilan etmesi, Abbâsî halifesi Muktedir’in veziri Hâmid bin Abbas’ın kendini sorgularken Hallâc hakkında görüşlerini sorunca “Bundan sana ne, sen çöktüğün malların, akıttığın kanların hesabını ver.” demesi gibi nedenlerle tutuklanan Ata’nın dişleri teker teker sökülür, çene kemiği kırılır, ayakkabıları çıkarılıp onlarla başına sürekli vurulur ve burnundan kanlar akıtılır. Ancak tepkiler üzerine bu halde evine gönderilir ve evinde ölür.[40] Ne ibrettir ki bu işkenceleri yaptıran vezir de yıllar sonra elleri ve ayakları kesilerek öldürülür.
devam edecek…
______________________________________________________
[1] Sünnî(lik)
[2] Mihne: İşkence yöntemiyle sorgulama. Abbâsî krallarından Me’mûn tarafından başlatılmış, Mu‘tasım ve Vâsık tarafından sürdürülmüş bir süreç olup Kur’ân’ın yaratılmış olduğunu kabul eden bir baskı ve şiddet dönemidir. Kur’an’ın yaratılmış olduğunu kabul etmeyenlere resmî görev verilmiyor ve mahkemede tanıklıkları reddediliyordu. Abbâsî kralı Me’mun Sünnî-Şiî çekişmesinde Mûtezile’nin tezlerine sarılarak iki tarafın ulemasının da etkilerini kırmış, daha sonraları Mûtezile’ye ihtiyaç kalmadığı için Mûtezile mensupları Abbâsîler tarafından yönetimden uzaklaştırılmıştır. Mihne olayı, Abbâsî devletinin kendini sağlama almak için otuz yıllığına yürüttüğü bir politikadır. Burada işin politik yüzünü fark edemeyen akılcı/mantıkçı olan Mûtezile mezhebi devlet tarafından tuzağa düşürülerek muhâlefeti zayıflatmak için kullanılmıştır.
[3] Abdü’l-Kâhir Bağdâdî’nin el-Fark beyne’l-Fırâk ve Hatîb el-Bağdâdî’nin Târîh-u Bağdât kitapları gibi.
[4] Yaftalama: Bir kişi/konu hakkında kesin bir bilgiye sahip olunmamasına rağmen o kişi/konu hakkında olumsuz söz söyleme.
[5] Nisâ, 76.
[6] Bu makalede Mehmet Azimli’nin editörlüğünde hazırlanan “Müslümanların Engizisyonu” adlı üç ciltlik eserin 1. cildinin isim sırası ve çalışma disiplini dikkate alınmış ve kaynakçada belirtilen kaynaklar ile birinci ciltteki mâlûmât karşılaştırılarak özet çalışması yapılmıştır.
[7] Argüman: Bir şeyin doğruluğu/gerçekliği konusunda inandırıcı yeterliliği olan belge.
[8] Ölümü: M. 653.
[9] Ölümü: M. 653.
[10] Ölümü: M. 671.
[11] Ölümü: M. 702.
[12] Ölümü: M. 714.
[13] İlginçtir ki bâtınî/ezoterik yorumların kralını getiren Muhyiddin ibn-i Arabî ve tasavvufçular sonradan Sünnî çevreler tarafından Tanrı dostları ilan edilecektir. Beyaniye mezhebi ile vahdet-i vucutçuluk ayrıymış gibi sahtekârlıklar yapılmıştır.
[14] Ölümü: M. 737.
[15] Ölümü: M. 738.
[16] Ölümü: M. 742.
[17] Ölümü: M. 755.
[18] Biat: Karşılıklı ve belli koşullarda itaat sözü. Şartlı sözleşme/alışveriş.
[19] Ölümü: M. 759.
[20] Düalizm: İkicilik. Birbirine karşıt ve birbirine indirgenemez durum (aydınlik-karanlık, yeryüzü-gökyüzü, gece-gündüz). Birbirine zıt iki kavramın var olduğuna dair ahlakî/ruhsal kabul.
[21] Septisizm: Şüphecilik.
[22] Şuûbiye: Emevîlerin Arap ırkçılığı yapması nedeniyle Arap kökenli olmayan Müslüman halkların Araplarla eşitlenmek için ortaya çıkardığı muhâlefet hareketi. Bu hareket özellikle Türk ve Farsların kendi kimliklerine önem vermelerine neden oldu.
[23] Ölümü: M. 783.
[24] Agnostisizm: Bilinemezcilik. “Gözlem ve deneye dayalı olmayan tüm varlıklar insan aklının sınırlarının ötesinde olduğundan gözlenemeyen veya deneyimlenemeyen bir varlık asla bilinemez, bu tür bir varlık fikri kabul de edilemez red de edilemez.” düşüncesidir.
[25] Şehvet: Yeme, içme, uyuma, konuşma ve cinsellik dürtüleri.
[26] Porno-grafi(k): Cinsel dürtüleri uyaran yazılı ve görsel çalışma, fahişelik/jigololuk ile ilişkili yazı/yayın.
[27] Ekâbir: Büyükler, üst makam sahipleri, kibirliler, sahip oldukları üst makamlar nedeniyle havalı davranış sergileyenler.
[28] Ölümü: M. 784.
[29] Nas ve tâyin yolu: Şiîlikte Tanrı, Kur’ân, Hz. Muhammed ve İmam Ali’nin bir kimseyi imam/devlet başkanı olarak belirlemesidir.
[30] Ölümü: M. 795.
[31] Ölümü: M. 846.
[32] Ölümü: M. 846.
[33] Ölümü: M. 861.
[34] Ölümü: M. 870.
[35] Bidâ(t): Sonradan ortaya çıkan ve ana ilkelerden saptıran davranış ve düşünce.
[36] Küfür: Gerçeği karartma/gizleme. (Mezheplere göre Tanrı’yı inkâr etme.)
[37] Ölümü: M. 915.
[38] Ölümü: M. 922.
[39] Mürîd: İradesini teslim eden. Bağlılığı nedeniyle tercihlerini kendi belirlemeyip bağlı olduğu kişinin sözlerine göre tercih belirleyen. Başkasının yönlendirmesiyle hareket eden, kendisi olamayan.
[40] Ölümü: M. 922.