Orucun gerçek amacı nedir? İnsanların 1 ay boyunca veya 3 gün, 12 gün, bazı dinlerde 3 ay boyunca aç kalması, yemeden içmeden kesilmesinin amacı nedir? Bununla sosyal bir mesaj mı veriliyor? Sosyal bir yaraya parmak mı basılıyor? Yoksa Tanrı kullarının kendisi için aç kalmasını mı istiyor? Tanrı orucu kullarına bir sınav olarak mı emrediyor? Orucun esasında amacı nedir?
Oruç sadece İslamiyette değil bütün dinlerde var. Hemen hemen yeryüzünde şu ana kadar ortaya çıkmış bütün dinlerde, Zerdüştlükten Hıristiyanlığa, Yahudilikten Afrika dinlerine, Çin-Tibet dinlerinden Kızılderili dinlerine kadar yeryüzünde din namına ortaya çıkmış Tanrı’dan, Tanrı’nın hükümlerinden, ayetlerinden, emirlerinden bahseden ne kadar din varsa, hatta sadece din değil Budizm’deki arınma yolu gibi ne kadar felsefe ve öğreti varsa hepsinde oruç vardır. Günün belli saatlerinde perhiz yapmak, aç kalmak, yemek perhizi, cinsel perhiz, su içmemek, kendini bunlara karşı tutmak, bunlardan herhangi birisini yapmamak tarzında oruçlar var. Bu oruçlar bazen perhiz şeklinde oluyor. Mesela veganlık, vejeteryanlık… Onlar da bir tür oruçtur. Yani hayvan kullanımını ve hayvansal herhangi bir ürünü tüketmeyi reddetme. Bunlara karşı oruçluyum, bunlara karşı kendimi tutuyorum demektir. Bu da dünyanın değişik yerlerinde oruç şeklinde tezahür etmiştir.
Bunun binbir türlü şekli vardır. Sabahtan başlayıp akşama kadar olanı, yirmi dört saat olanı, günaşırı olanı var. Belli ürünlere karşı perhiz olup, onlara karşı oruç tutup diğerlerine karşı iftar halinde olma var. Bu da eski çağlarda bir tür oruç şekliydi. Bunlar çeşitli şekillerde ve değişik dinlerde ortaya çıkmış oruç türleri, kendini tutma şekilleridir.
İslamiyet’te Ramazan ayında 1 ay boyunca oruç tutma var. Keza Kur’an-ı Kerim gelmeden önce Medine’de Aşure orucu, Muharrem’in onuncu günü tutulan Aşure orucu vardı. Kimi Yahudiler bir gün, kimi üç gün, kimileri de on gün boyunca tutardı. Fakat İslamiyet’te oruç, Kur’an’da yer alan dini bir ritüel olarak otuz gün süren Ramazan orucudur. Diğerleri de İslam kültürü içerisinde bir şekilde var olmuştur. Mesela Pazartesi, Perşembe tutulan, Muharrem ayında tutulan ve yıl boyunca belirli gün ve gecelerde tutulan oruçlar var. Ama bunların hepsi resmi dini ritüel değildir. Resmi dini ritüel demek Kur’an’da geçen demektir. Kur’an’da geçen ve Ramazan ayı boyunca devam eden oruçtur. Bir ay boyunca gün doğumundan gün batımına kadar yeme, içme ve cinsel perhiz şeklinde yapılan oruçtur. Bu şekilde tutulan oruç, yukarıda belirttiğim gibi bütün dinlerde olan halidir ve İslamiyet’te en makul olabilecek şekle indirilmiştir. Gün başlarken oruç tutmaya başlayıp, hava karardığı zaman bitirilen. On dakika önce olmuş, on beş dakika sonra olmuş, yarım saat önce, bir saat sonra olmuş bunlar önemli değildir. Önemli olan gün başlarken başlayıp, gün biterken bitmesidir, bu kadar.
Esas mevzu bu değildir. Esas mevzu oruç niye tutuluyor? Kur’an-ı Kerim’de oruçtan başka yerlerde de bahsediliyor. Oruçtan bahsedilen diğer yerlere bakarak buradaki orucun da ne amaçla olduğunu anlayabiliriz. Mesela bir kimse yemin ederse ve o yeminini yerine getirmezse “Allah şahidim olsun ki; vallahi şu işi yapacağım” gibi şeyler söyleyip bir nevi yalan konuşmuş olursa, ya on tane fakiri doyuracak, ya üç gün oruç tutacaktır… Müslüman yada zımmî bir kimse Yahudî, Hıristiyan, Zerdüşt, Müslüman herhangi birisini kasten değil; hataen öldürürse ya iki ay üst üstüne oruç tutacak veya diyet/tazminat ödeyecektir… O dönemde Arap erkeklerinin karısını, annesine benzetip onunla karı koca ilişkisine girmediği “zıhar” denen bir uygulama vardı. Arap erkeği o dönemde yanından gitmesini istemediği bir kadını, “sen benim annemin sırtı gibisin, bundan sonra annem gibisin” derdi. Adam kadınla ne yatar, ne de evden gitmesine izin verirdi. Ama o başka kadınlarla olmaya devam ederdi. Arap erkeği bir kadın kendisi ile bir dönem beraber olmuşsa onu bırakmazdı. O başkaları ile olmaya devam eder, kadının da evinde öylece durmasını isterdi. Bu kadınlara büyük bir hakaret anlamına geliyordu. Buna zıhar denilirdi. İşte buna Kur’an ceza olarak her kim bunu yaparsa iki ay üst üstüne oruç tutacak veya köle azat edecek veyahut da altmış fakiri doyuracaktır dedi.
Bunlara Kur’an-ı Kerim’de kefâret deniliyor. Kefâretler herhangi bir şeyi yanlış yaptığınızda size yüklenen cezalardır. Burada bizi ilgilendiren şey orucun da bu cezalar kabilinden yükleniyor olması. Eğer yeminini bozarsan üç gün oruç tutacaksın, yanlışlıkla birisini vurursan altmış gün oruç tutacaksın veya diyet ödeyeceksin veyahutta yargılanmayı kabul edeceksin. Bunlar kefâret türünden olan yaptırımlardır ve aynı zamanda cezaî özellikleri vardır.
Orucun bu ayetlerde geçiş şekline baktığımızda aslında orucun Müslümanlara, Kur’an’a inananlara yüklenmiş bir ceza olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü oruç; suya, ekmeğe, yiyeceğe, cinselliğe karşı perhizdir, insanlara zevk veren bir şey değildir. İnsanların canını sıkan, aç bırakan ve bir an önce geçmesi istenen bir dönemdir. Kimse orucu isteyerek ve zevk alarak, bir an önce gelse de aç kalsam, bu açlığım biraz daha uzasa diyerek tutmaz. Bu nedenle oruç aslında bir cezadır.
Peki neyin cezası? Biz Kur’an’a inananlar bir cezaya mahkum ediliyoruz. Bir ay boyunca aç kalacaksınız eğer Allah’a inanıyorsanız bunu yapacaksınız deniliyor. Kur’an-ı Kerim’de oruç çeşitlerine, kefâret türünden olanlara baktığımızda yeminini bozmak, Hacda tıraş olmak (bu da bir ritüel), yanlışlıkla birisini öldürmek, kadına hakaret etmek (zıhar yaparak annesi yerine koymak) nedeniyle 3 gün, 10 gün veya 2 ay oruç tutacaksın diyerek ceza öngörülüyor, o zaman bir aylık Ramazan orucu da cezadır. Fakat neyin cezası? Genellikle Kur’an’da kefaretler üç türlüdür. Ya oruç tutacaksın ya köle azad edeceksin ya da 10 fakiri, 60 yoksulu doyuracaksın der. Buradan da anlıyoruz ki orucun geçtiği yerler, yoksulları doyurmakla, köleleri serbest bırakmakla ilgilidir. Eğer oruç bizlere Ramazan ayında bir ay ceza olarak yükleniyorsa bunun kölelikle, yoksullukla ve açlıkla ilgili olması gerekir. Buradan yola çıkarak şöyle bir yorum yapabiliriz. Bir ay oruca mahkum edilmemizin sebebi yeryüzünde hala köleliğin, yoksulluğun, açlığın sürüyor olmasıdır. Adeta bunun cezası bize çektirilmektedir. Neden hala yeryüzünde boyunduruk altında olanlar var, özgürlüğüne kavuşamayanlar var? Başkasının boyunduruğu altında yaşayanlar, kölelik yapanlar var. Mesela bütün borçlular, kime borçluysa ona kölelik yapmaktadırlar. Günümüzde borçlular kölelik yapıyor diyebiliriz. Çağımızda herkes kredi kartı kölesi durumunda. İnsanların çoğu kredi kartı olmadan yaşayamıyor, sürekli borçlu durumda, bir ömür borç ödemek için uğraşıyor. Bu neden hala var? İnsanlar neden boyunduruk altındalar, niye özgür değiller? Tüm dünyada çeşitli şekillerde baskı altında, boyunduruk altında yaşayanlar var. Tüm yeryüzünde hızla artan yoksulluk, aç sabahlayanlar, evine ekmek götüremeyenler, yoksulluğunu kimseye söylemeyenler var. Sabah çıkıp akşama kadar işsiz işsiz dolaşıp eve nasıl gideceğini düşünenler var. Borcunu ödeyemediği, evini geçindiremediği için intihar edenler var. İşte bütün bunların olduğu bir memlekette bir ay oruç tutmak, insanlara verilen bir cezadır. Yoksa bizlerin oruç tutmasından Allah zevk alıyor değildir. İnsanlara oruç tutturup, aç bıraktırıp onları kıvrandırmak niyetinde değildir. Etrafınıza şöyle bir bakın, bu niye hala devam ediyor, madem ki bu durum hala devam ediyor, o zaman bunu bir de siz tadın da görün bakalım, bu açlık neymiş dedirtilmektedir adeta. Yalnız bir farkla bunu tamamen gönüllü olarak yapacaksınız, hiçbir zorlama olmayacak.
Oruç tutmak kişinin kendini tutması, haddini bilmesi demektir. İnsanlar haddini bilmelidir. Kur’an’ın buna verdiği isim takvadır. Takvalı olmak yani muttaki olmak haddini bilmek, başkasına zarar vermekten sakınmak demektir. Sakınmak; kendine bir sınır çizmek, had çizmek ve ilerisine geçmemektir. Bu nedenle insanlar dilini tutmalı, ileri geri konuşmamalı, yalan söylememeli, iftira atmamalı, dedikodu yapmamalı, insanları çekiştirmemelidir. Diliyle de, eliyle de kimseye zarar vermemeli, dövmemeli, kırmamalıdır. Kalp kırmamalı, gönül incitmemeli, başkasının onuruna, şerefine, ırzına, namusuna tecavüzde bulunmamalı, dürüst yaşamalıdır. Bütün bunlar kişinin haddini bilmesi ve çevresine saygılı olması ile ilgilidir. Haddi bilmek kişinin kendisini tutması ile ilgilidir. Kendini tutmak da kişinin aklıyla dürtülerine hakim olması, nefsine gem vurması, onları yönetmesi ile ilgilidir.
Arapçada savm kelimesi tutmak demektir. Oruç/rûz Farsça bir gün anlamına gelir. Bir günlük tutuş demektir. Bir gün boyunca kendini tutması, haddini bilmesi, nefsine hakim olması, eliyle, diliyle, beliyle insanlara zarar vermemesi demektir. Kişinin bunları öğrenmesi, talimini yapması ve kendini bu türden kötü huylardan arındırması için öngörülmüş dinî eğitim ritüelidir.
Oruç tutmamanın Kur’an’da bir cezası yoktur. Oruç tutmadığı takdirde kişinin ayıplanması, ötekileştirilmesi söz konusu değildir. Oruç tutanlarla tutmayanlar tıpkı yeryüzü sofrasında olduğu gibi bir araya gelmeli ve oruç tutan için o sofra iftar oruç tutmayan içinde akşam yemeği olmalı, inananla inanmayan, oruç tutanla tutmayan, ekmeğini diğerine ikram ederek bölüşebilmelidir. Bu nedenle oruç tutanların tutmayanlara, oruç tutmayanların da tutanlara öfke ve nefretle bakmasının hiçbir anlamı yoktur. Zaten bu orucun ruhuna aykırıdır.
Ramazan günlerinde en çok başkasının hakkına riayet etmesi ve saygılı olması gerekenler aslında oruç tutmayanlar değil; oruç tutanlardır. Yani oruç tutanlar; yanlarında yemek yiyenler, içenler olursa büyük bir hoşgörü ve sabır ile karşılamalıdırlar. Oruç tutmayanların ötekileştirmesi ve hatta tartaklanması çok yanlıştır ve hiçbir şekilde Kur’an’da böyle bir şey yoktur. Peygamberin oruç tutmayanlara baskı uyguladığı, dışladığı asla görülmemiştir.
Orucun cezası olmadığı gibi kazası da yoktur. Hasta ve yolcu olanlar mazeretlidir. Hastalık ve virüs kapma riski yüksek olanlar mazeretlidir. Keza risk olması bile oruç tuttuğunda takati kesilenler, güçten düşenler, bağışıklık sistemi ciddi şekilde bozulanlar mazeretlidir, tutmayabilirler. Ramazan ayı içinde tutamadıklarını yine Ramazan ayı içindeki diğer günlerde tutarlar. Eğer ramazan günleri hepten hastalık, yolculuk, takatten kesilme ve yüksek derecede risk altına girme ihtimali ile geçmişse artık oruç zamanı geçtiğinden ve Ramazan ayının dışında kaza olmadığından geriye yoksul doyurmaları gerekir. Bunların kitapta yeri vardır. Kur’an‘da orucun geçtiği tek yer olan Bakara Suresi 183-187 ayetlerinde bu konular ele alınmıştır.
Namaz da böyledir cezası, kazası yoktur. Hacc da böyledir. Bunlar Kur’an’daki adıyla “nüsuk“, nüsukların cezası, kazası yoktur. Tamamen gönüllü, herkesin yapması da gerekmiyor, arınmak isteyenlerin gönüllü yönelişine bırakılmış çünkü ancak o zaman arınma olabiliyor.
Koronavirüs salgınıyla mücadele de ikinci Ramazana girdiğimiz bu günlerde, artan vaka sayılarıyla birlikte alınan bu aya mahsus salgın yasakları, insanları iyice eve kapanmaya ve kendi başına kalmaya zorluyor. Ramazan ayı orucunun, anlatılan şartlar çerçevesinde evde tek başına veya ailece tutulması yeterlidir. Toplu iftarlar, teravihler, iftar çadırları, yer sofraları vb. tümüyle iptal edilmesi zaten kaçınılmazdır.
Bayrama sağlıkla ulaşmak dileğiyle hayırlı Ramazanlar…