Araf Suresinin 76’ncı ayetinin mealini biraz açıklamalı olarak şöyle söyleyebiliriz: “Egemenler dediler ki: “Sizin kesinlikle güvenip inandığınızı, biz de kesinlikle inkâr edip reddediyoruz ve onu yok sayıp iyice örtüyoruz.” 76’ncı ayeti 75’nci ayetle birlikte okuduğumuzda mesele biraz daha ortaya çıkıyor. “75- İman eden kimseler için, onun kavminden, büyüklenen ileri gelenler(müstekbirler), zayıflatılmış/ezilen (mustazaf) kimselere dediler ki: “Salih’in gerçekten Rabbi tarafından gönderilmiş biri olduğunu biliyor musunuz?” (Ezilmişler) Dediler ki: “Doğrusu biz, onun resul gönderildiğine inananlarız. 76- Büyüklük taslayanlar(müstekbirlr) ise: “Şüphesiz biz, sizin inandığınıza inanmıyoruz” dediler.” (Araf 7: 75, 76).
Bizim üzerinde durduğumuz 75 ve 76’ncı ayetler, Hz. Salih’in(s) kavmindeki ileri gelen egemenler (müstekbirler) ile zayıf düşürülüp ezilenler (mustazaflar) arasında geçen mücadeleyi içermektedir. Biz konuyu tarihsel bağlamından evrensel konuma taşıyarak işlemek istiyoruz.[1]
Mesajlardan açıkça anlaşıldığına göre her zaman ve her yerde olduğu gibi gene bir müstekbir-msutazaf çatışması söz konusudur. Çatışma egemenlerin zayıflara sataşması ile başlıyor. Yani kavgayı müstekbirler başlatıyor. Yukarıda verdiğimiz (1) numaralı dip nottaki ayetler grubunda üç topluluğun geçtiğini söylemiştik. Bu topluluklarda hep iki sınıf var egemenler ve ezilenler. Zevk ve sefa içinde ahlaksızca yaşayan azgın ve azınlık zenginler ile bir takım zorluklar içinde yaşayan ezilen/zayıflar arasında neden bir anlaşmazlık, mücadele, kavga ve çatışma çıkar ve sürer? Bu, önemli bir sorudur ve ayetler/mesajlar, gerçekten bu durumun ciddi bir şekilde sorgulanması gerektiğini vurgulamaktadır. İnsanlar fakir ve varlıklı olarak bir toplum/topluluk oluşturup barış içinde birlikte yaşantılarını sürdürebilirler mi? Neden egemenler ezilenlerin inandıkları her şeyi şiddetle reddediyorlar? Demek ki zayıf bırakılanların inandıklarında egemenlerin aleyhinde olan değerler var.
Adalet, eşitlik, özgürlük, güven ve mutluluk bağlamında soruna baktığımızda egemenlerin aynı zamanda zalimler olduklarını görüyoruz. Bu Zalimlikleri ekonomi ile bağlantılı; mesajlarda bununla ilgili işaretler var. Siyasi ve ekonomik nedenler ilk gruptaki zalimler için öncelikli nedenler olarak görünüyor(Ad ve Semud kavmi). Sonraki grupta ise buna bir de ahlaksızlıklarından kaynaklanan cinsel sapıklık ekleniyor(Lût kavmi). Görüldüğü gibi zalimler topluluğunun ikisinde de evrensel meşru değerleri hiçe, yani yok saymaya dayalı tutumlar var.
Zalim egemenler için şu rahatlıkla söylenebilir; onlar, zenginlikleri içinde hiçbir ahlaki değeri hesaba katmadan yiyip içip eğlenecekler, zayıf bıraktıkları ezilenler de kendilerine hizmet edecekler ve her türlü gayri meşru istek ve beklentilerini giderecekler. Fakat bu zalim egemenler için ortada ciddi bir sorun var. Önceden her şey istedikleri gibi gidiyordu. Ne zaman ki Allah onlara içlerinden kendilerine resuller ve vahiy gönderdi, rahatları kaçtı. Resullerin onlara duyurdukları mesajların tamamı, onların yaşantılarını eleştiriyor ve bundan vazgeçmelerini istiyor. Onlar resullerin çağrılarına uymayı değil, onların gerçekliğini inkâr edip yanlış yolda yürümeyi tercih ettiler. Böyle olunca doğal olarak bir mücadele ortamı doğdu. “Onlar (mustazaflar) ,“Biz şüphesiz onunla (Allah’ın elçisi ile) gönderilene inananlarız ”dediler. Büyüklük yaslayanlar ise: “Biz hiç de sizin inandığınıza inanmıyoruz” dediler.” İşte bu mesajlar, söz konusu mücadelede dile getirilen sözlerdir. Ne var ki inanan inanmakla ve inanmayan da inanmamakla kalmadı; zalimlerin zulmü o kadar ileri gitti ki, helaki hak ettiler ve cezalarını deprem ve şiddetli yağmurla çektiler. “Bakın, görün suçluların sonu nasıl oldu?”(Araf 7: 84).
Az önce söz ettiğimiz helakler ile insanlık yok olmadı. Geride kalanlar oldu. Yaşanan bu olaylar, olayların meydana geldiği yerlerdeki geride kalanlar ile dünyanın başka yerlerinde yaşayan insanlara örnek bir ders oldu. İlerleyen zamanlarda ders alanlar da çıktı, almayıp öncekiler gibi helaki hak edenler de…
İnananlar, inanmayanlar, ekonomi, fuhuş, diktatörlükler, cinsi sapıklıklar, devrimler, cennetlikler, cehennemlikler, adalet, adaletsizlik, eşitlik, özgürlük, huzursuzluk, mutluluk, güven, hanedanlıklar, kapitalizm, faşizm, demokrasi, darbeler, liberalizm, ılımlı İslâm vs derken işte 21’nci asırdayız ve gene manzara ya da dünya sahnesi farklı değil. “Onlar (mustazaflar),“Biz şüphesiz onunla (Allah’ın elçisi ile) gönderilene inananlarız ”dediler. Egemenler ise: “Biz hiç de sizin inandığınıza inanmıyoruz” dediler.”
[1] Aslında bölümün başındaki 73’ncü ayetten itibaren konu ele alınırsa iman-inkâr mücadelesindeki aşamalar daha iyi anlaşılabilir. 73-84’nci ayetler grubunda üç topluluktan söz ediliyor; Ad, Semud ve Lût kavimleri. İlgilenip merak edenler öyle bir okuma ve düşünme yapabilirler…