Roboski katliamının üzerinden 4 yıl geçti. Ancak köyde yaşanan acı tazeliğinden hiçbir şey kaybetmemiş. Çoğu çocuk 34 ferdini savaş jetlerinin bombardımanıyla kaybeden köy halkının verdiği hukuk mücadelesi devam ederken olayın sebepleriyle alakalı sır perdesi hâlâ aydınlatılmayı bekliyor.
Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Ortasu köyü (Roboski), 4 yıl önce bugün korkunç bir olayla sarsıldı. Sınırdan çay, sigara ve mazot getirerek kaçakçılık yapan, çoğunluğu 12-18 yaş arası çocuk ve gençlerden oluşan 34 kişilik bir kafile savaş uçaklarının bombardımanıyla katledildi.
Zaman gazetesi muhabirleri Selma Tatlı ve Ahmet Görçüm, bombalı saldırının yapıldığı 28 Aralık 2011’den bu yana geçen süreçte Roboski’de insanların neler yaşadığını öğrenmek amacıyla bölgeye gitti ve yakınlarını kaybedenlerle konuştu.
Selma Tatlı ve Ahmet Görçüm aradan geçen 4 yıla rağmen, köyde, “olay daha dün olmuşçasına” bir yas havası hâkim olduğunu; çocukların neredeyse tamamının “hukuk fakültesine giderek kendi haklarını savunmak istediğini” aktarıyor.
Tatlı ve Görçüm’ün kayıp yakınlarıyla yaptıkları görüşmelerden bazı bölümler şöyle:
‘GÖZLERİMDEN YAŞ GELMİYOR ARTIK’
13 yaşındaki Erkan Encü evin tek erkek çocuğuydu. Ortaokul 2. sınıf öğrencisiydi henüz. Annesi Felek Encü o güne kadar asla göndermemişti yavrusunu kaçağa. Ama ilk defa gidecek olan çocuğunun ısrarlarına da dayanamamış izin vermişti. Felek Encü’nün kaderinde, henüz küçük bir çocukken babasının mayına basarak öldüğü yerde bu kez oğlunu kaybetmek vardı. Olaydan sonra çocuğunun yüzünü göstermek istemediler ona. “O halde görmeye dayanamazsın, yapma” dediler. O ise morgda dayanamayıp eldivenlerini sıyırmıştı çocuğunun. Üşümesin diye üst üste giydirdiği 4-5 çorabı çıkarıp ayaklarını öpmüş, ardından da “Ben oğluma doyamadım” diyerek feryat etmişti. Erkan’ın okul kitaplarını ve defterlerini gösteren acılı anne, “Artık ağlamaktan gözlerimizden yaş gelmiyor” diyor.
‘BUGÜN MECLİS’TE OLMAK İSTERDİM’
Roboski katliamında kardeşiyle birlikte 11 yakınını kaybeden Şırnak HDP Milletvekili Ferhat Encü de davayı yakından takip ediyor. Encü, süreçle ilgili olarak şunları kaydediyor: “Roboski’nin yıldönümü olması nedeniyle araştırma önergeleriyle Meclis’te söz almayı istiyordum. Ne yazık ki şu an bölgede sokağa çıkma yasaklarıyla, tümden halka savaş açmış bir zihniyetle mücadele etmek zorunda kaldık. Çünkü yeni yeni Roboskiler olmaya başladı. İnsanlarımız yaşamını yitiriyor. Bu durum bizi zor durumda bırakıyor. İlerleyen zamanlarda Roboski’yle ilgili ciddi çalışmalarımız olacak. Hem Roboski’nin uluslararası mahkemelere taşınması hem de AKP’nin Roboski’de uygulamış oldukları politikaları, kamuoyunu tüm dünyaya deşifre etmek konusunda Mecliste daha aktif bir çalışmamız olacak.”
‘İKİ BİDON MAZOTUN BEDELİ BOMBA MI?’
Yüksel Ürek, öldüğünde henüz 16 yaşında lise 2. sınıf öğrencisiydi. 8 kişilik ailenin geçim yükü babası ve evin en büyüğü olan Yüksel’in omuzlarındaydı. Bir yandan okula gidiyor, bir yandan da para kazanmaya çalışıyordu. Oğlu aklına geldikçe yüreğinin yandığını söyleyen anne Emine Ürek, “Ben oğlumu yerde karla, -50 derecelerde 50 lira için yolladıysam, demek ki mecburdum” diyor ve ekliyor: “Fabrika yok, tarım yok, hayvancılık yok. Şırnak’ta bir fabrika kurulup bu çocuklar çalıştırılsa kaçağa giderler miydi? Oğlum yoldan gelince ayakkabısının bağcıkları donuyordu, sıcak suyla açıyorduk. Kim ister çocuğunun öyle eziyet görmesini?”
Kaçakçılığın herkes tarafından bilindiğini söyleyen Emine Ürek: “Çocukların nereye gittiklerini biliyorlardı, neden engel olmadılar? Katliamdan 3 dakika önce yeğenimle konuştum. ‘Biz sınırdayız, askerler yolumuzu kesti’ dedi. Ellerinizi kaldırın askerlere teslim olun, size bir şey yapmazlar, dedim. Sonra çocuklar gelecek diye sobayı yaktım, çay koydum. Ama acı haberleri geldi. Biz çocuklarımızın parçalarını kendimiz getirdik. Yüreğimiz bu acıyı artık kaldırmıyor.”
‘DEVLET 4 GÜNDE BULUR DİYORDUM’
Adaletin yerini bulup bulmayacağına olan inancını soruyoruz Ürek’e, “Ben kendi kendime diyordum 4 gün geçmez devlet suçluları bulur. Devlet yetkililerinin emriyle uçaklar kalkmış, 4 gün sürmez bulunur diyordum. Aradan 4 yıl geçti. Bulunmadı. Düşen ilk bomba Roboski’nin kıyameti oldu.” diyor.
‘ÇOCUĞUM YANMIŞTI TANIYAMADIM’
Kardeşlerini okutabilmek için okulunu yarıda bırakıp çalışmaya başlayan Fadıl Encü ise 17 yaşındaydı. Hayali imam olmaktı. Kuran’ı Kerim’i 2 kere hatmetti. Ama hayallerine kavuşamadı. Anne Azime Encü’nün acısı ise oğluyla sınırlı kalmadı. 3 amcasının oğlu ve 3 dayısının oğlu olmak üzere 6 yakını da aynı olayda kaybetti. Acılı kadın, o gece karşılaştığı manzarayı şöyle anlattı: “Ben dedim bu benim oğlumdur, biri o senin oğlun değildir, dedi. Ben de dedim benim oğlum ağırdı, kiloluydu. Yüzünü gördüm baktım sapsarı, çok kötü bir koku geldi, çocuklar yanmıştı. Ben oğlumu tanıyamadım. Üzerine giydiği formadan tanıdım.”
“Katliamdan sonra tüm hayatımız değişti.” diyen Fadıl’ın kız kardeşi ise öfkeli: “Eskiden rengârenk elbiseler giyerken şimdi simsiyah giyiyoruz. Eskiden sevinç vardı, neşe vardı, mutluluk vardı. Acı yoktu, çığlık yoktu, dert yoktu. Artık her günümüz yas.”
‘KOMADAN ÇIKTIĞIMDA KENDİMİ TANIYAMADIM’
Katliamdan ağır yaralı olarak sadece Hasan Ürek kurtuldu. 21 yaşındaki Ürek, 17 gün kaldığı yoğun bakımdan sonra hayata gözlerini yeniden açtığında kendisini tanıyamadığını anlatıyor. Ailesi de aynı şaşkınlığı yaşamış. “Ben kimim, burada ne işim var” dediği o acı günlerde yola birlikte çıktığı arkadaşlarının tamamı ölmüştü. Yaşadığı travmanın etkisinden kurtulamayan Ürek, 4 yıldır psikolojik destek ilaçları kullanıyor. Bir kulağında yüzde 70, diğer kulağında yüzde 30 duyma kaybı var. Travma hâlâ onunla birlikte: “Ameliyattan çıktığımda kendimi tanıyamadım. Her duyduğum seste korkuyorum.”
‘BABA BU ELMALARI NE ZAMAN YERİZ?’
Uludere’nin bir başka kurbanı; ailenin ilk çocuğu olan Bilal Encü’ydü. 15 yaşındaki Encü, lise 1. sınıf öğrencisiydi. Görme engelli babasının hayattaki tek dayanağıydı. Hayali doktor olup babasının gözlerini açtırmaktı. Bilal öldükten sonra hayata küsen baba Abdurrahman Encü, “Keşke katiller onu değil de beni katletseydi de ben bu derdi çekmeseydim. Bizi acılar içinde bıraktılar” sözlerini dilinden düşürmüyor. Acılı baba, çocuğuyla yaptığı bir konuşmayı gözyaşları içinde anlatıyor: “Bilal elmaları çok severdi. Bahçemize elma dikmiştim onun için. Oğlum sürekli, ‘Baba bu elmaları ne zaman yeriz’ diye soruyordu. ‘Bir iki seneye yeriz’ diyordum. Ama inanmıyordu. Bir gün eve geldim. ‘Bilal nerede’ diye sordum. ‘Kaçağa gitti’ dediler. Olan oldu sonra, ocağımıza ateş düştü.”
‘KATİLLERE DEĞİL BİZE CEZA VERDİLER’
Katliamda 11 yakınını kaybeden Roboski İçin Adalet Derneği Başkanı Veli Encü: “Katliamın üzerinden 4 yıl geçti. Bu insanlık suçuyla ilgili tek bir asker bile yargılanmadı. Tam aksine katliamdan sonra hükümetin baskı ve idari cezalarına maruz kaldık. Katliamda oğlunu kaybeden anne öldüğü yere gidip karanfil bıraktığı için 3 bin lira idari para cezasına çarptırıldı.”