Başbakan Erdoğan “referandum” mitinglerindeki konuşmalarında izan, ölçü tanımıyor. Ölçüyü kaçırdığını fark ettiğinden olacak; “Ötekiler (muhalifler oluyor ötekiler) gibi değilim ben” diyerek; lafı “mübarek Ramazan’a” getirip üslubunu ne kadar kibar olduğuna, öteki liderler gibi bağırıp çağırmadığına, hakaret, iftira yapmadığını iddia ediyor.
“Öfkenin de bir hitabet tarzı” olduğunu iddia eden Erdoğan’ın tarzını böyle açıkça ilan etmesi “iyi” gibi görünse de; her “ötekileri muhatap almıyorum” demesinden sonra saatlerce ötekiler hakkında doğru-yanlış demeden her iddiayı öne atması, Başbakanı “mübarek Ramazan” olmasa hangi üslubu kullanacağını, karalamayı, iftirayı nerelere götüreceğini merak ediyor insan!
Başbakan önceki gün Erzurum’da, kalabalık bir Erzurumluya hitap ederken iyice coştu. Önce muhalefete şöyle bir çattı, sonra “Ramazan dolayısıyla üslubunu sertleştirmeyeceğini”, “bu tür üslubun onlara yakıştığını” söyledi, ama daha bu lafının üstünden bir dakika geçemeden yeniden döndü karşıdakilere atıp tutmaya başladı!
Elbette ki sermaye muhalefetine ne değdi bizi ilgilendirmez; onlar da “Ramazanlık ağızları”nı kullanmakta Başbakan’dan geri kalmıyorlar. Ama Başbakan’ın Erzurum konuşmasında bir iddiası çok ilginçti!
Konuşması sırasında lafı “türban sorununa” ve “türban yasa”sının Anayasa Mahkemesi’nden dönmesine getiren Başbakan Erdoğan; “411 oyla Meclis’ten geçirdik. Peki, bunu Anayasa Mahkemesi’ne kim götürdü? Bunun altında şu anda genel başkan olan beyefendinin de imzası var mıydı? Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu, dürüst ol bre! Sen, bunu Anayasa Mahkemesi’ne götürenlerin içindesin. Sen benim Erzurumlu dadaşımı enayi mi sanıyorsun?” diye esip gürlerdi.
Tabii burada en ilginç olan; “enayi olmayan dadaşların” Kılıçdaroğlu’nun türban yasasının Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesine katkıda bunmuş olmasıyla ilgili söyledikleri.
Başbakan Erzurum’da çok alkış alınca dün de Sakarya’da aynı gerekçeyi kullandı!
Peki, bu atıp tutmaların yarattığı gürültü ortamında Erdoğan’a alkış tutan, “enayi olmayan dadaş”; evine gidince şöyle düşünmez mi?
“Evet, bu Kılıçdaroğlu ‘türban’ için Anayasa Mahkemesi‘ne başvurulmasında bir role sahip olmuştur.
Ama hazır Anayasayı değiştirilirken, Anayasa’nın kamu alanında türbanı yasaklayan hükmünün de bu değişiklik paketi içinde yer alması gerekmez miydi?” diye düşünmez mi?
“AKP ve politikaya atılalı beri “ille de türban” diyen Başbakanımız, neden Anayasa’nın ilgili hükmünü değiştirmek için parmağını oynatmıyor?” sorusu elbette bugün sadece Erzurumluların değil; tüm “türban mağduru” olanların gençlerin, ailelerin de sorması gereken bir sorudur?
Eğer bu sorgulanırsa; Başbakanın sadece demagoji yaptığını aslında türbanı siyasi bir rant konusu yaptığını, bu yüzden de Anayasa’da gerekli değişikliği yapmadan yasa çıkararak, aslında yasanın iptalini de istediğini söylemek çok mantıklı bir sonuçtur. Çünkü böylece AKP hem yasayı çıkarmış, hem de kendisi için altın yumurta yumurtlayan bir tavuk olan sorunu ortadan kaldırmamış olmaktadır. Erzurumlu dadaş neden bunları da düşünmesin!
Başbakan, “Benim dadaşım böyle de düşünür mü?” diye düşüne dursun, biz yeniden Ramazan üslubuna dönelim!
Başbakan Ramazan diye üslubuna ona göre ayar verdiğini söyleyip sonra da eskisini hiç de aratmayan ağır suçlamalar, atıp tutmalarla devam edince ister istemez akla; “bayramlık ağzımı açtırma” deyimi geliyor.
Bilindiği gibi günlük dilde öfkelenip küfür edecek olan kişi; küfür için ortamı yeterince “rahat” görmeyince, küfür yerine, “bayramlık ağzımı açtırma!” der. Başbakan da Ramazan vesilesiyle “Ramazan üslubuna döndüğünü” söylüyor. Yani “Ramazanlık ağzıyla” konuşuyor!
Ramazan ise bayramdan önceki son etap!
Dolayısıyla Başbakan “Ramazan üslubu”ndan kastı da; “bayramlık ağız”dan bir derce daha düşük bir ağız oluyor demek ki?
Evrensel