Sanayi havzaları ve organize sanayi bölgelerinden (OSB) gelen haberler; bu bölgelerin, işçi haklarının gasbedildiği, hakkını arayan ve yasal haklarını kullanarak örgütlenmek, yani sendikalaşmak isteyen işçilerin sokağa atılıp açlığa ve işsizliğin pençesine terk edildiği, vahşi sömürü yöntemlerinin sınırsız biçimde devreye sokulduğu sömürü cehennemleri haline getirilmiş oluğunu gösteriyor.
Patronlar için ise bu havzalar; yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında, hükümetin “gak” deyince yemek “guk” deyince su yetiştirdiği, pandemi öncesine göre bile sömürü cennetleri haline gelmiş durumda.
Çünkü hükümet, “pandemi koşulları” gerekçesini istismar ederek, patronların sömürüyü artırma girişimlerini her tür denetim ve sınırlamadan azade kılarak, “Çarkları döndürün de nasıl döndürürseniz döndürün” çağrısına uyan patronlara sınırsız destek vermektedir. Bu yüzden pandemiyi patronlar, sömürüyü sınırlayan kurallar ve yasalardan kurtulmanın (Kurallı çalışmanın yerine esnek çalışma yöntemlerini yaygınlaştırarak), işçi sınıfının kazanımlarını tasfiye etmenin, sömürüyü sınırsız biçimde artırmanın fırsatı olarak değerlendirmektedir.
MÜCADELENİN ZEMİNİ YENİ TALEPLERLE GENİŞLİYOR
Gerek gazetemize gelen işçi mektupları gerek muhabirlerimizin işçiler arasından yaptığı haberler gerekse mücadelenin ete kemiğe bürünüp greve, direnişe dönüştüğü yerlerde işçilerin ve sendikalarının öne sürdüğü talepler dikkate alındığında, sahada aşağıda sıraladığımız temellerde mücadelelerin yaygınlaştığı görülmektedir.
- Sendika hakkı gasbına karşı mücadele: İşçilerin işyerlerindeki sendikalaşma girişimleri ve patronların, sendika yetkisini kabul etmemesi üzerine gelişmektedir. Gebze Baldur ve Migros Depo işçileri, Çorum’da Ekmekçioğlu fabrikası işçilerinin haftalardır süren direnişleri ve Antep Güven Boya işçilerinin dün başlayacağı ilan edilen ve Valilik tarafından “pandemi gerekçesiyle” yasaklanan direnişleri, yasal olarak yetkiyi alan sendikaların yetkisini patronlara kabul ettirme mücadeleleri olarak sürmektedir.
- Ücretsiz izin’in işçi haklarının gasbına dönüşmesine karşı mücadele: Pandemi ile Cumhurbaşkanı tarafından çıkarılan bir KHK ile pandemi koşullarında “İşten atmaların yasaklanması”, bunun yerine “Ücretsiz izin verilmesi” uygulaması, işçiye “Ya günlük 47 TL (asgari ücretin yarısı) ile geçinin ya da bütün kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve öteki sosyal haklarınızdan vazgeçerek istifa edin!” dayatmasına dönüşmüştür. İki buçuk milyon işçi bu kıskaçtadır.
- ‘Kod-29’un, işçi kıyımına dönüşmesine karşı mücadele: Pandemi ile “Kod-29” diye ünlenen, İş Kanunu’nun 25/2-II maddesi, işçilerin “Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan” tutumları nedeniyle işten atılmasıyla ilgilidir. Bu madde işçiler ve sendikaların 60 yıldır şikayet ettikleri bir maddedir. Ama pandemi döneminde bu madde önceki dönemlerle kıyaslanamayacak biçimde çok kullanılmış olup, işçinin tepesinde sallanan bir Demokles Kılıcı’na döndürülmüştür. İşçiler ve sendikacılar Kod-29’un patronlar tarafından bir “sabıka kaydı” gibi kullanıldığı, bu maddeden işten atılan işçilerin başka işletmelerde de işe alınmadığını belirtiyorlar.
- Bu gelişmeler karşısında işçiler ve sendikacılar;
- İşçinin sendika hakkını tanımayan uygulamalara,
- Ücretsiz izin” uygulamalarına,
- Kod-29”un istismarıyla ilgili uygulamalara derhal son verilmesini istiyorlar.
TALEPLERİN ELDE EDİLMESİNİN ŞARTI ORTAK MÜCADELE
Anayasa ve yasalardaki işçi lehine olan maddeler tanınmazken, işçiler aleyhine maddeleri olduğundan bile fazla işçi aleyhine uygulayan tutum, patronların geleneksel tutumu olmuştur. Şimdi de bu tutum, “Pandemi var!” gerekçesi arkasında daha ileri götürülmektedir.
Bu yüzden yukarıdaki taleplerin, krize ve pandemiye karşı mücadele ile ilgili sıcak taleplere eklenmesi şaşırtıcı olmadığı gibi zorunludur da!
Ancak bu taleplerin elde edilmesi için patronların “İşçiler ve sendikacılar şikayet ediyor” diye bu uygulamalardan vazgeçmesi beklenemez.
Tersine uzak ve yakın geçmişte yaşananların açıkça gösterdiği gibi, bu taleplerin elde edilmesi çok yönlü ve sıkı bir mücadeleyi gerektirmektedir.
2021 yılının; metal iş kolu, kamu işçileri ve yerel yönetim işçilerinin TİS yılı olması da dikkate alındığında, TİS görüşmelerinin bu talepleri de kapsayan bir mücadele olmasını gerektirmektedir.
Ancak bu talepler, sadece bazı iş kollarındaki işçileri, sadece sendikalı işçileri değil, ücretle çalışan her işçi ve emekçiyi ilgilendirmektedir. Bu yüzden de konfederasyonların ve bağlı sendikaların talepleri olarak ele alınmak durumundadırlar.
Ancak konfederasyonların ve sendikaların çoğunluğunu harekete geçirmenin işçi yığınlarından gelecek tepkilere bağlı olduğu dikkate alındığında, mücadelenin ilerlemesi için ileri işçiler ve mücadeleci sendikacıların sorumluluğunun öne çıkması önemli olacaktır.
Aksi, yani sadece sorunları sayıp dökmekle sınırlı kalmak, mevcut “yakınma talepleri”ne yeni “yakınma talepleri” eklemek olacaktır.
Sorunun çözümü de kriz ve pandeminin yükünün reddedilmesini içeren bir ortak mücadeleden geçmektedir.