Hücrelerimize iyi bakmamız, kaç yaşında hissedeceğimizi belirleyen ve organlarımızın yaşlanmasını geciktirebilen en büyük etmen.
Dilara Devranoğlu – Uzman Moleküler Biyolog/Diyetisyen –
Gerçek yaşımızı artık doğum tarihimiz değil hücrelerimiz anlatıyor: Kendimizi genç hissediyor olabiliriz. Ama ya organlarımız farklı yaştaysa? Bilimsel çalışmalar sonucunda artık biliyoruz ki hücrelerimiz ve organlarımız aynı hızda yaşlanmıyor. Yaşlanma süreci yalnızca takvimde ilerleyen bir sayı değil; hücre düzeyinde başlayan, organları etkileyen ve sonunda bütün vücudumuzda hissettiğimiz biyolojik bir süreç.
SENESENS’İ BİLMEK, ZAMANI GERİ ALMANIN İLK ŞARTI
Çevresel şartlara ve beslenmemize bağlı oksidatif stres, DNA hasarı, telomer kısalması, radyasyon ve toksinlere maruz kalmamız gibi pek çok etken hücrelerimizin metabolik düzeninin bozulmasına sebep olur. Bunun sonucunda hücrenin kontrol ve hasar tamir mekanizmaları aktif hale gelerek, hasarlı hücre bölünmesi durdurulur ve onarım süreci başlar. Eğer hücrede hasar onarılamayacak durumda ise hücre bölünmesi tamamen durdurulur. Hücre bölünmesinin kalıcı olarak durdurulmasına hücresel senesens denir. Senesens, tümör gelişimini durduran bir mekanizmadır.
Senesens hücrede aktifleştirildiğinde, hücre döngüsü durur ve o dokunun onarım kapasitesi azalır. Ancak bu yaşlı hücreler ölmez, vücudumuzda kalır ve çevresine hücresel yaşlanma ile ilişkili, iltihaplanmayı başlatan zararlı moleküller yayarlar.
Bu moleküllerin salgılanması, o organda ortam değişikliğine sebep olur. O salgılar çevredeki hücreleri de etkileyerek vücudumuzda önemli etkilere yol açar ve yaşlanmayı zincirleme bir şekilde hızlandırır. Bu hasarın vücutta birikmesiyle de yaşa bağlı hastalıkların oluşumu hızlanabilir.
Senesens, bir anlamda hücresel düzeyde gerçekleşen “sessiz sabotaj”tır. Eskiden bu hücrelerin pasif kaldığı sanılırdı ama artık yaşlanmayı hızlandırdıklarının yanı sıra bazı kanser türlerini tetiklediklerini de biliyoruz.
KRONOLOJİK YAŞ, BİYOLOJİK YAŞ
Takvim yaşımız biyolojik durumumuzu yansıtmayabilir. Kronolojik yaş doğum günümüzü gösterir. Biyolojik yaş ise hücrelerimizin ne kadar “yıprandığını” gösteren bir belirteçtir. Biyolojik yaşımız; genetiğimiz, epigenetik işaretlerimiz, beslenmemiz, yaşam tarzımız, maruz kaldığımız stres düzeyi, uyku kalitemiz ve çevresel faktörlerin birleşimiyle belirlenir. Örneğin, iki kişi 40 yaşında olabilir ama birisinin biyolojik yaşı 35, diğerinin 55 olabilir. Bu fark, organlarımızın nasıl işlediğiyle doğrudan ilişkilidir.
BÜTÜN ORGANLARIMIZ AYNI YAŞTA MI? HAYIR.
Vücudumuzun gerçek yaşı bizi şaşırtabilir. Organlarımız sandığımızdan daha genç ya da daha yorgun olabilir. Farklı organlarımız, farklı hızda yaşlanırlar. Bu biyolojik saat farklılıkları, kişinin sağlık durumunu, hastalıklara yatkınlığını ve genel yaşlanma hızını belirler. Örneğin cildimizde güneş ışığı, hava kirliliği ve stresin etkisiyle senesens hücrelerinin birikmesi ciltte elastikiyet kaybı, kırışıklık ve kuruluğa yol açar. Beynimizde sinir hücrelerinin uzantılarını oluşturan bölümde, bakteri, virüs, toksin gibi tehlikelere karşı bağışıklık yanıtı oluşturarak savunma görevi olan, ölü hücreleri ve artık proteinleri temizleyen, hasarlı sinir dokularını onaran mikroglia hücrelerinin yaşlanması; sinir sistemimizin iltihaplanmasına ve bilişsel gerilemeye yol açar, yaşlılıkta Alzheimera yakalanma riskimizi artırır. Karaciğerimizin yenilenme kapasitesi yüksektir ama aşırı alkol tüketimi, ilaç kullanımı ve yağlanma ile erken yaşlanabilir. Kalbimiz ve damarlarımızdaki hücreler ise yaşlandıkça sertleşir, elastikiyetini kaybederek hipertansiyon ve kalp hastalıklarına zemin hazırlar. Kemik ve kas hücrelerimiz yaşlandıkça kemik yoğunluğu azalır, kas kaybı oluşur. Bağırsak hücrelerimiz ve mikrobiyotamızda ise yaşlanmayla birlikte flora değişir, emilim bozulur, bağışıklığımız zayıflar.
Organlarımızdaki yaşlanan hücrelerimiz yalnızca çalışmayı bırakmaz; vücudumuza zarar da verir. Senesens hücreleri kanser, Alzheimer, diyabet, osteoporoz gibi yaşlılığa bağlı hastalıkların kişi üzerindeki etkilerini artırır. Toplum düzeyinde, cildimiz ve bağışıklık sistemimiz gibi bazı organlarımızın ortalama olarak daha erken yaşlandığı ve karaciğer gibi bazı organlarımızın daha dirençli olduğu araştırmalar sonucu bilinmektedir.
Uzmanlar, bazı hastaların kalp damar yaşının 70 çıkmasına rağmen karaciğer fonksiyonlarının 50 yaşında kalabildiğini bu sebeple organ yaş farklarının, tedavi süreçlerinde kişiye özel yaklaşımın zorunlu olduğu konusunda görüş bildirmeye başlamışlardır.
HÜCRELERİMİZİN YAŞINI NASIL ÖLÇÜYORUZ? EPİGENETİK SAAT.
Genetik bilimindeki ilerlemeler sayesinde artık DNA’mız üzerinde metilasyon adı verilen kimyasal değişikliklere bakılarak biyolojik yaş belirlenebiliyor. Buna epigenetik saat deniyor. Bu testlerde tükürük ya da kan örneğinden DNA analizleri ile metilasyon profilleri çıkarılarak kişinin biyolojik yaşı ve yaşlanma hızı belirleniyor. Elde edilen veriler biyoinformatik modellerle karşılaştırılarak yapay zeka destekli görüntüleme teknikleri ile kalp, beyin gibi organların tahmini biyolojik yaşı belirlenebiliyor.
HÜCRELERİMİZİ GENÇ TUTMAK MÜMKÜN MÜ?
Hayatımızda değiştireceğimiz sağlıklı yaşam alışkanlıklarıyla; ilki ve en önemlisi içinde zeytinyağı, yeşil yapraklı sebzeler ve bol omega-3 yağ asitleri içeren deniz ürünleri tükettiğimiz Akdeniz tipi anti-inflamatuar beslenme, uzun yaşamla ilişkili olan ve yaşlanma genlerini etkileyen; kalori kısıtlaması, hücre yenilenmesini destekleyen; düzenli fiziksel aktivite ve yeterli uyku, senesensi hızlandıran kortizol salınımını artıran kronik strese karşı; psikoterapi, meditasyon, nefes egzersizleri ve doğayla temas ile stres yönetimi ve son olarak yaşlı hücreleri hedefleyip yok eden ve hayvan çalışmalarında yaşam süresini ve sağlık kalitesini artırdığı görülen, yakında isimlerini çok daha fazla duyacağımız senolitik ilaçlarla yaşlanmayı yavaşlatabilmemiz mümkün.
Senolitik ilaçlar, yaşlanmayı geciktirme potansiyeli taşıyan, vücuttaki yaşlanmış hücreleri seçici olarak hedef alıp yok eden hücresel düzeyde yeni tedavilerdir. Bu ilaçların amacı, yaşla birlikte biriken ve dokulara zarar veren senesens hücrelerini ortadan kaldırarak sağlıklı yaşlanmayı desteklemektir. Bu ilaçlar senesens hücrelerin hayatta kalmasını sağlayan savunma mekanizmalarını hedef alır, sadece yaşlanmış hücreleri yok eder, sağlıklı hücreleri büyük oranda etkilemeden çalışırlar.
Senolitik tedavilerin araştırıldığı çalışmalarda bu ilaçların; deney hayvanlarının kas fonksiyonlarını artırdığı, damar elastikiyetini koruduğu, osteoporozu geciktirdiği, bilişsel işlevleri iyileştirdiği ve yaşlı hücreleri temizleyip yaşam süresini uzattığı gösterilmiştir. Bu moleküllerden bazıları çilek ve elma gibi meyvelerde bulunan, doğal bir flavonoid olan fisetin ve quercetindir. Senolitik ilaçların insanlar üzerindeki klinik çalışmaları umut verici fakat henüz sınırlıdır. Yapılan çalışmalarda yaşlı bireylerde inflamasyon azalmış, fiziksel fonksiyonların iyileştiği görülmüştür. Ancak uzun vadeli güvenlik ve etkinlikleri henüz tam bilinmemektedir ve henüz hiçbir senolitik ilaç yaygın klinik kullanıma girmiş değildir.
GELECEKTE NE OLACAK?
Artık bilim insanları yaşlanmayı sadece bir “doğal süreç” değil, aynı zamanda “önlenebilir bir biyolojik süreç” olarak görmekte. Hatta bazı araştırmacılar yaşlanmayı bir hastalık olarak sınıflandırmayı tartışıyor, çünkü yaşlanmayı yavaşlatmanın beraberindeki kronik hastalıkları da geciktirebileceği ve doğru yaşam alışkanlıkları edinilerek vücudun biyolojik saatinin yavaşlatılabileceği üzerinde duruluyor.
Günümüzde genetik, epigenetik analizler ve intestinal mikrobiyota analizleri ile desteklenen kişiselleştirilmiş fonksiyonel beslenme ve yaşam tarzı önerileri, senolitik tedaviler ve kök hücre uygulamalarını şu anda organlarımızı genç tutmak için en güçlü araçlar olarak kullanıyoruz.
Artık biliyoruz ki, yaşımızı ifade eden sadece doğum yılımız değil. Asıl önemli olan hücrelerimizin ne kadar sağlıklı kaldığı ve yaşam biçimimiz. Hücrelerimize iyi bakmamız, kaç yaşında hissedeceğimizi belirleyen ve organlarımızın yaşlanmasını geciktirebilen en büyük etmen. Bedenimize gösterdiğimiz özen, geleceğimize yaptığımız en büyük yatırım.
Hücrelerinize iyi bakın. Sağlıkla!