Memleketin bir bölümü yangın yerine dönse de, basın ve siyasetin baş konusu; Başbakan Erdoğan’la “muhalefet liderleri” ne konuşacak, “Muhalefet Kürt sorununun çözümü konusunda (Buna terör sorunu diyorlar) hükümete ne önerecek”, buradan bir “Teröre karşı ulusal mutabakat” çıkacak mı tartışması olmaya devam ediyor. Ancak basındaki bu hararetli tartışmaya karşın liderlerin kendileri, daha görüşmeden önce bile topu taca atan bir tutum sergiliyorlar.
BBP, DSP, SP ne diyecek, hangi öneriyi getirecek, “Yüksek siyaset sahnesi”nde bunları pek umursayan yok. Ama “CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu hükümete ne önerecek”, “Başbakan Erdoğan Kılıçdaroğlu’na yeni neler söyleyecek” çerçevesinde, sanki çok gizemli bir şey tartışılıyor havasında manşetlerde, köşelerde “gündem” istismarı yapılıyor. Ama öyle görünüyor ki; hem Kılıçdaroğlu hem de Erdoğan süreci kamuoyunda kendi lehlerine oluşturmak için kullanmaktan öte bir kaygı gütmüyorlar. Çünkü Erdoğan, “Kılıçdaroğlu terörle mücadele konusunda bize nasıl yardımcı olacak, ne önerecek bunu öğreneceğiz” derken Kılıçdaroğlu tam tersini söylüyor: “Başbakan yeni ne söyleyecek biz bunu merak ediyoruz. Başbakan yeni, bilmediğimiz bir şey söylesin ki biz de ona göre öneriler geliştirelim!
Erdoğan ve Kılıçdaroğlu’nun sözlerinin özüne bakılırsa (Şov ve kamuoyunu aldatma amaçlı laf kalabalığından arındırılmış sözlerine) Türkiye siyasi tarihinin en kısa diyalogu olmaya aday bu tarihi diyalog şöyle geçecek:
Kılıçdaroğlu: Hoş geldiniz Sayın Başbakan! Terörle mücadele ile ilgili, bugüne kadar söylemeyip de bu özel görüşmede bize söyleyeceğiniz yeni ne var?
Erdoğan: Sayın Kılıçdaroğlu; bizim yaptıklarımız aylardır konuşuluyor. Açılım başarıyla sürüyor. Sizin açılıma katkınız ne olacak, biz bunu öğrenmeye geldik?
Kılıçdaroğlu: Sayın Başbakan, bilgi, belgeler, istihbarat sizin elinizde. Siz yeni bir şey söylemeden biz yeni bir öneri getiremeyiz. Önce siz söyleyin?
Erdoğan: Biz sizin açılıma nasıl destek vereceğinizi öğrenmeye geldik. Terörle mücadeleye var mısınız yok musunuz?
Kılıçdaroğlu: Öyleyse boşa gelmişsiniz; siz yeni bir şey demeden biz de bir şey demeyiz!
Erdoğan: Zaten sizden bir şey olmaz!
Kılıçdaroğlu: Sizden de!
Kılıçdaroğlu: Bu görüşme bitmiştir!
Erdoğan: Sizinle millet önünde hesaplaşacağız!
Kılıçdaroğlu: Hodri meydan Recep Bey!
……
Belki görüşme, bu beş dakikalık diyalogdan daha uzun sürecek, ama görüşmenin esası yukarıdaki gibi olacaktır. Aksi sürpriz olur!
Çünkü her iki tarafın da yaptıkları yapacaklarının garantisidir ve bu iki partinin de kendi siyasi çıkarlarından öte kaygıları yoktur. Bu görüşme de bu kaygılarının elverdiği sınırlar içinde geçecektir. Dahası bu iki partinin her gün söyleye söyleye milletin kulağını sağır ettikleri “terörle mücadele” zırvalarından öte söyleyecekleri bir şey yoktur. Onun içindir ki onlar; Yüksekova’dan Diyarbakır’a, Şemdinli’den Urfa’ya olup biteni, kapatılan kepenkleri, gösterileri, çatışmaları, askerler tarafından cayır cayır yakılan dağları; yayla yasaklarını, yol kontrollerinin yeniden gündeme getirilmesini; çatışmada yaşamını yitiren PKK’lilerin cesetlerinin parçalanıp yüzlerinin tanınmaz hale getirilmesini, bu insanlık ayıbının yeniden bir marifetmiş gibi sahnelenmesini konuşacak değiller herhalde!
Geriye kalanı biliyoruz; halkın kimin yalanına daha çok inandırılacağıdır ve bu görüşmede bu konuda en kârlı kim çıkarsa o galip sayılacaktır!
Basında ise herkes kendi tuttuğu tarafın daha haklı olduğunu kanıtlamak için uğraşacaktır. Hiç olmazsa üç-beş gün gündemi böyle işgal edeceklerdir. Ve sonunda bu görüşme hiç olmamış gibi “liderlerin” yeniden buluşup görüşmesinin erdemleri üstüne masallar dinletme safhasına geçilecektir.
Ülkenin sorunları mı, Kürt sorununun çözümsüzlüğünün yol açtığı sorunlar mı?
Onlar ağırlaşmaya, tüm küçük denilen sorunları da etkileyip ağırlaştırmaya devam edecek!
Evrensel