Kitap okumak ‘iyi eğitimli’ kesimlerin, kendini bir dünya vatandaşı olarak görenlerin vazgeçilmezi değilmiş gibi geliyor bana. Onlar uluslararası kültür olarak Netflix dizilerini görüyor. Ama bir önceki çağda bu kültürü önemli ölçüde sinema oluştururdu.
Cem Erciyes
‘Kitap hala okunuyor mu?’ diye biraz da istihzayla yeni tanıdığım iş insanı. Benim yayıncılık frekansı duyunca şaşırmış gibi… Adeta böyle bir iş kolunun alınması yadırgıyor. Çalıştığım yayınevinde işlerin gidişatının devam ettiğini anlatıyor, bazı olumlu rakamlar çıkıyor… Bu sefer gerçekten şaşırtıyor. Soruyorum, ama kesinlikle ki kendisi uzun süredir devam eden hiç kitap okumuyor; gerçeğin esas nedeni bu. İnsanların ilgi göstermediği iyi bir şey, başka bir müşterinin olabileceğine ihtimal teklif ediliyor…
Son dönemde bu diyaloğu farklı meslek gruplarından insanlar yaşayıp duruyorum. Doktor, finans uzmanı, mimar, hatta akademisyen… Artık eskisi gibi okumuyorlar. Sadece izliyorlar.
Yıllardır kitapların üstüne konuştum, kitapsever arkadaşlar hala baki… Ama bu yeni tanışmalar beni düşünerek sevk ediyor.
Geçenlerde romanlarını beğeniyle okuduğum bir yazarın ev sahibi olduğu buluşmada, gece boyunca hiç edebiyat konuşulmadığını, kitaplardan filan söz edilmediğini fark ettim. Bir an için bile olsa, o konulara girilmedi. Muhtemelen oradakilerden hiçbiri uzun süredir bir şey okumamıştı da ondan… Bazen yayınevinde de iş dışında yeterince kitap konuşmadığımızı hayretle fark ediyorum. Diziler hep bir adım önde… Bunları düşününce insan kitabın geleceği için ümitsizliğe kapılabilir. İzlemek, okumanın o kadar önüne geçti ki pek çoğumuz buna teslim olduk. İşin, zamanın ruhuyla alakalı bir yanı da var tabii ki. Yani bir yerde videonun zaferini kabul etmek lazım.
O nedenle, hafta sonu moderatörlüğünü üstlendiğim söyleşide bu konuyu açtım. Yeni romanı Vatan Millet Samatya’yı anlatan Seray Şahiner’e de sordum: “Neleri izlersin, diziler hakkında ne düşünüyorsun” diye… Her zamanki nezaketiyle benim bakış açımı reddetmedi, izlediği dizileri anlattı ama anladım ki o edebiyata bağlı olanlardan…
Böyle insanlar hala yeterince var. Onların yüzü suyu hürmetine 2025 müthiş bir edebiyat yılı olacak. Bunu hissediyorum. Seray Şahiner, Tarık Tufan, Melisa Kesmez, İskender Pala gibi edebiyat dünyasında bilinen, sevilen isimlerinin yayımladığı yeni kitaplara yılın devamında Elif Şafak, Orhan Pamuk, Murathan Mungan gibi çok önemli isimlerin kitapları ve sevilen önemsenen çok sayıda başka edebiyatçının romanları, öykü kitapları eklenecek. Yani ‘bu yıl edebiyatın yılı olacak ve neticede toplam kitap sayısına o edebiyat, eskisi gibi ağırlığını koyacak’ diye umutlanabiliriz peki ala.
Belki böyle olursa, o eski kitap okurunu da biraz geri kazanabiliriz.
Edebiyatın kendine özgü aura ve çekim alanının yitiminden mustaribiz aslında. Yaşadığımız çağda kültür kavramının değişimiyle de alakalı bu. Yazarlar o derin uygarlık bilgisinin en önemli aktarıcıları olarak görülmüyorlar eskisi gibi. Dolayısıyla arkalarında onları hayranlıkla takip eden, yazdıklarını tanıyıp öğrenmeyi bireysel yolculuğun tamamlayıcı bir ögesi olarak gören kitleler azalıyor.
Buna karşın, evet kitap hala okunuyor. Kültürel cemaatlerin yerini alan sosyal medya cemaatlerinin desteklediği bir okuma kültürü yaygınlaşıyor. Pek çok ‘sevilen’ yazar yazmaktan önce paylaşan, yani yazarlıktan önce sosyal medya fenomeni olan isimler. Romancılar, psikologlar, eğitimciler ya da şifacılar… Bunların ötesinde daha önceki yazılarımda da sözünü ettiğim gençlik yazarları var. Onlarsa genç okurların sosyal medyada kurduğu güçlü iletişimin parçası olarak varlık gösteriyorlar. Burada yaratılan merak, sevgi, heyecan çok sayıda okura dönüşüyor. Bunu önemsiyorum, çünkü okur kaybımızın telafisinin eğer mümkünse, buralarda bir yerde olduğuna inanıyorum.
Kitap okumak ‘iyi eğitimli’ kesimlerin, kendini bir dünya vatandaşı olarak görenlerin favorisi değilmiş gibi bana geliyor. Onlar uluslararası kültür olarak Netflix dizilerini görüyor (Netflix’i tüm dijital platformlar için bir jenerik isim olarak kullanıyor). Bunun evrensel popüler kültür eklenme konusunda doğru bir yanı var. Ama bir önceki çağda bu kültür önemli ölçüde sinema oluştururdu. Şimdi bırakın o ünlü romancıları, o ünlü sinema yıldızlarının bile benzerlikleri yok uluslararası kültürde. Sadece otoritenin, bilgi birikiminin değil, popüler süper yıldızların bile değişip belirsizleştiği bir dönemdeyiz.
Yine de biz kendi Gutenberg galaksimizde hayattan memnunuz. Tek derdimiz gittikçe yalnızlaşmak.
Belki de gelecek için o kadar da endişelenmeye gerek yoktur. Olur da biri, mesela ‘yapay zeka’ internete erişmemizi engellerse, geriye sadece kitaplar kalır. Hani eskilerin ‘en iyi arkadaş’ dediği kitaplar…