”Çünkü Marks’ın din hakkında tüm yazdıkları, toplandığında bile ortaya tam anlamıyla açık uçlu bir metin çıkmaktadır. Bu nedenle Marks’ın din ile ilgili anlatımları bir eleştiri değil; Almanya’da sona erdiğini söylediği böyle bir eleştirinin toparlanmış özetidir. Marks’ın burada yaptığı şey din eleştirisinin eleştirisidir. Ülkemizdeki Marksistler, önce din eleştirilmeli diğer alanlara sonra geçilmeli derler. Oysa Marks’ın söylediklerinin anlamı açıktır ve ardından gelen din ile ilgili belirttikleri buna bağlı olarak ele alınmalıdır.”
25-26 Ocak 2020’de İstanbul Balat’taki İnşa Kültürevi’nde yapılan 2. İslam ve Sol Çalıştayı’na 24 konuşmacı katıldı. Ayrıca yurt dışından ve cezaevlerinden yazılı tebliğler ve video mesajlar sunuldu. İki gün süren çalıştayda Tarhisel Tecrübeler, Çağdaş Tecrübeler, Karşılaşmalar ve Yüzleşmeler, Kişisel Tecrübeler, Kadın, İslam ve Sol başlıkları altında 6 oturum yapıldı. Tüm konuşmaları ”2. İslam ve Sol Çalıştayı Konuşma Metinleri ve Kayıtları” yazı dizisi ile sunuyoruz. Bugün Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde tutuklu olan sosyalist-devrimci Okan DUMAN’ın gönderdiği tebliği yayınlıyoruz.
Yoldaşlar merhaba,
2.İslam ve Sol Çalıştayı ile ilgili olarak tebliğ yazma noktasında biraz geç kaldım. Mevcut hapishane koşulları nedeniyle biraz geç öğrendim. O yüzden yeterli bir emek harcayamadım. Arkadaşlara bu noktada bu konuya ilişkin görüşlerimi en kaba hatları ile içeren bir yazımı okumalarını rica ettim. Bu yazı vasıtasıyla Çalıştaya ufakta olsa bir katkım olur ise ne mutlu bana. İslam ve Sol Çalıştayı’na herkesin yüreğine sağlık. Umarım ki bu Çalıştay yeni mecralara ve daha kalıcı birlikteliklere vesile olur.
Marksizm ve sosyalizm, kimi zaman birbiri yerine kullanılır. Bu politik alanda olabilir; ama ucu bucağı belirsiz bir alanda yapıldığında işin içinden çıkılamaz. Marksizm; bilim, felsefe ve politikadan oluşan bir teori pratik bütünlüğüdür. Marks’ın kendi ifadesiyle, sosyalizm bir akım olmakla beraber ”kapitalizmden komünizme proletarya diktatörlüğü altında uzun bir geçiş sürecinin adıdır.” Aralarındaki fark açıktır. Sosyalizmin özneleri doğal olarak miras aldıkları koşullar içinde iş görürken, bir yandan da hiç birinin yaptığı ötekine benzemez, diğer yandan kapitalizmin hegemonyası altında çalıştıkları için kimi alanlarda ne yapacakları baştan bellidir.
Sorunumuz sosyalizmin pratiği içinde dinin nasıl ele alınması gerektiği değildir. Asıl sorun kendi içinde sorunları olan Marksizm ve İslamiyet’in, birbirleri karşısındaki somut durumlardır. Bu; tarih, felsefe ve politikayla bağlantılı ve konjonktür göz önünde tutularak yürütülecek bir tartışmadır. Bu tartışmayı sosyalizm alanına çektiğimizde, geçmiş ve güncel sosyalizm uygulamaları üzerinden kısır bir tartışmanın içine düşerek konjonktürden uzaklaşırız. Öte yandan ise, her sosyalizm uygulamasının kendi konjonktüründe geçerli olması nedeniyle, yukarıda belirttiğimiz teorik tasnif yapılamaz hale gelir.
Ele aldığımız sorunun bir yanında ülkemizde devrimciliğin gerilemiş olduğu gerçeği dururken, diğer yanında dünyada pek çok direnişin Müslümanlık etkisi altında yürütülmüş olması vardır. Öte yandan baktığımızda bir yandan Marksizm’in içine düştüğü kriz varken, diğer yanda ise yıllardır kapitalizm ile uzlaşan yerleşik Müslümanlıkların İslami referanslı silahlı direnişler karşısında içine düştüğü açmazlar yatmaktadır. Ezilenlerin elinde bayrak olması gereken Marksizm bu niteliği gösterememektedir.
Bilindiği gibi Marks din dışı eleştirinin temelini şöyle oluşturuyor. İnsanı yapan din değil, dini yapan insandır diye başlayıp, bunu edebi bir felsefe diliyle sürdürerek dinin hem burjuvazi tarafından kitleleri uyutmak için kullandığı, hem de ”ezilen insanın içli ezgisi” olduğunu belirtiyor. Ülkemizdeki devrimci hareketler, Marksizm’i nasıl görüyor ve anlıyorsa bunun yardımıyla baktığı olguları da benzer biçimde görüp anlamaktadır. Ancak din herhangi bir olgu değildir.
Şunu net olarak belirtmek gerekir ki; Marks’ın genel olarak din ile ilgili söyledikleri bir hakikatin değişmez ifadeleri gibi ele alınamaz. Çünkü Marks’ın din hakkında tüm yazdıkları, toplandığında bile ortaya tam anlamıyla açık uçlu bir metin çıkmaktadır. Bu nedenle Marks’ın din ile ilgili anlatımları bir eleştiri değil; Almanya’da sona erdiğini söylediği böyle bir eleştirinin toparlanmış özetidir. Marks’ın burada yaptığı şey din eleştirisinin eleştirisidir. Ülkemizdeki Marksistler, önce din eleştirilmeli diğer alanlara sonra geçilmeli derler. Oysa Marks’ın söylediklerinin anlamı açıktır ve ardından gelen din ile ilgili belirttikleri buna bağlı olarak ele alınmalıdır.
Marks din eleştirisinin sona ermiş olmasına rağmen sürdürülmesinden rahatsızdır. Bu yüzden Feuerbach’ın Hristiyanlığın Özü kitabından sonra hala din tartışmaları yapılmasının anlamsızlığını vurgulamakta ve bir an önce başka konulara geçilmesi için çabalamaktadır. İşte bu dönemde din ile ilgili söyledikleri artık bu konuya geri dönülmesinin ne kadar gereksiz olduğunu göstermek için Feuerbach’in kitabını özetleyerek tartışmayı bitirime girişimidir. Çünkü Feuerbach bir yandan kendi materyalizmini ortaya koyarak Hegel’in felsefesini yıkarken, diğer taraftan teolojiden arınmış bir Hristiyanlığı savunmaya çalışmakta ve böylece din tartışmalarını yeniden körüklemektedir. Marks ise Feuerbach’ın bu tutumuyla yarıda kestiği materyalizm keşfini sürdürerek, tartışmalara teorik bir müdahaleyle yönünü toplum eleştirisine doğru çevirmeye çalışmaktadır. Bu yüzden Marks’ın anlatımını kapitalizm koşullarında yapılan bir din eleştirisi ele almak konuyu anlamayarak, Marks’ın düşüncelerini çarpıtmak anlamına gelir.
Marksizm’i tarihin belirli bir döneminde ortaya çıkmış bir devrimcilik olarak ele aldığımız için, olguları da bu minvalde değerlendirip buna göre politik ve pratik bir şekilleniş içine giriyoruz. Marksizm’i sadece işçi sınıfının bilimi olarak ele aldığımız için bu dar açıyla sadece toplumun belirli kesimleri ile iletişime geçebiliyoruz. Eğer bu topraklarda devrim yapmak istiyorsak, İslamiyet’e bakışımızı genel din tanımından çıkarmalıyız. Unutmayalım, ülkemizde devrim kendi köklerinden filiz verecek.
adilmedya.com