Mekkeli müşrikler inandıkları putlara yılın belirli günleri kurban adar ve onları hoşnut ettiklerini sanırlardı. Bu kurbanlıklara “Tanrı Malı” mührünü vurur; onları Allah ve kendilerini Allah’a daha da yaklaştıracağına inandıkları putları arasında bölüştürürlerdi. Bu putlar bir kabilenin soy olarak üstünlüğünü, zenginliğini ve gücünü temsil etmekteydi. Eski çağlardan beri insanlar; canlı hayvan, elbise, altın, gümüş buğday ürünü vb. ihtiyaç fazlası olan mallarını kamu evine (Kâbe/Allah evi) getirerek onları Tanrıya (kamu) adar ve orada ihtiyaç sahiplerinin faydalanması için toplarlardı. Bu gelenek cahiliye Araplarında da devam etmekteydi.
Ancak Mekke’nin ileri gelen tefeci bezirgânları insanların kamu malı olarak adadıkları ihtiyaç fazlası ürünlerine el koyar ve onları kendi putlarına adayarak ihtiyaç sahiplerine ulaşmasını engellerlerdi.
Hâlbuki Kur’an, Mekkeli müşriklerin hac mevsiminde Kâbe’nin etrafında “Tanrı Malı” diyerek damgaladığı ve putları adına kestiği hayvanların, aslında kamu malı (Tanrı Malı) olduğunu ve Allah’a adanan malların ihtiyaç sahiplerine eşit şekilde dağıtılarak, Arapların mevcut cahiliye adetlerinden vazgeçmesi gerektiğini belirtmişti.
Kur’an-ı Kerim Hacc suresi 37. ayette “Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat O’na sizin takvanız ulaşır. Böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız. Güzel ahlak sahiplerini müjdele” diyerek kan akıtmanın ve Allah adına hayvan kesmenin gereksiz olduğunu, Allah’ın bunların hiçbirine ihtiyacı olmadığını, Allah için değerli olanın vicdanınızda hissettiğiniz çevreye, insana ve doğaya zarar vermekten sakınma (takva) duygusu olduğunu, esas olanın hayvan kesmek değil, erdemli bir yaşam sürmek olduğunu belirtmiştir. Kur’an’da geçen kurban ile ilgili ayetlerin tamamı hac ile ilgilidir. Hac, insanların yılın belirli günlerinde kamu evi (Kâbe) etrafında toplanarak ihtiyaçtan fazla mallarını getirdiği, renk ve dillerini bir kenara koyarak eşit hale geldiği ve insanlık sorunlarına çözüm aradığı uluslararası bir toplantıydı.
Aradan asırlar geçti; Peygamberlerinin vefatıyla her dinin başına gelen asıl amacından sapma İslamiyet’in başına da geldi. Yeryüzüne sınırsız ve sınıfsız bir toplum hedefi ve zalime bir isyan dili olarak gelen din, Muhammed peygamberin ölümü ve Kerbela’dan sonra Muaviye ve Emeviler ile beraber Allah ile aldatmanın ve saltanat düzenini kurmanın baş aktörü haline geldi. Bayrama yaklaştığımız şu günlerde Türkiye’de Mekke’nin ileri gelen tefeci bezirgânlarının cahiliye âdeti olarak ırk putu üzerine kurban adamalarının bir benzeri bugün “Türk’ten gelen kurban Türk’e gitsin” kampanyasıyla şovenizmin cahiliye adetleri ile bulanmış yüzü olarak tekrar hortlatılmaya başlandı. Sınıfsız bir toplumun temsili olarak gerçekleşen hac ve buraya getirilen ihtiyaç fazlası mallar insanların etnik kökenine bakılmaksızın sadece ihtiyaç sahibi olup olmaması esasına dayanılarak dağıtılırken bugün bunun tam tersi yapılır hale geldi.
Kur’an; “… Sizin dillerinizin ve renklerinizin farklı olması Allah’ın ayetlerindendir…” (Rum 22), “…Birbirinizle tanışanız diye sizi halklara, kabilelere ayırdık. Doğrusu Allah katında en değerliniz en çok sakınanınızdır…” (Hucurat 13) ayetleriyle dillerin ve renklerin farklı olmasının Allah’ın yaratmasının bir gereği olduğu, yeryüzünde yaşayan tüm insanların birbirine eşit ve kardeş olduğu, halkların, milletlerin ve ulusların bir üstünlük veya aşağılanma vesilesi olmadığı, sadece bir kaynaşma ve ilerleme vesilesi olduğu, Allah katında ise asıl olanın diller ve renkler değil kötülüklerden sakınmak olduğu açıkça belirtilmiştir. Muhammed peygamber tüm insanlığa hitap eden veda konuşmasında bu konuyla ilgili şu çarpıcı mesajları vermiştir: “…Ey insanlar! Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır” diyerek ırkların değil insanlık değerlerinin üstün olduğunu belirtmiştir.
Son olarak şunları söylemek gerekir ki; tarihte Muaviye yönetimi ile başlayan Allah ile aldatma kılıflı ırkçılık ve asimilasyon politikaları, içinde yaşadığımız şu süreçlerde de tüm hızıyla devam etmektedir. “Türk’ten gelen kurban Türk’e gitsin” şeklindeki kampanyalar şovenizm kılıflı Allah ile aldatma projesinin son ürünlerinden biridir. Kur’an, Allah ile aldatanların olacağını ve bu aldatmaya karşı bilinçli olmamız gerektiğini bizlere söylemektedir: “Sakın Allah ile aldatılmayın!” (Kur’an; Fatır 5)
Emre ERGÜL