Sevgili dostlar,
Hayatımın ilk şiddetli biber gazını 7 yıl önce tam da bugün, 1 Haziran’da soludum. Taksim’deydik. Günlerden Cumartesi’ydi. Gezi Parkı’ndaki ağaçları rantçılardan korumak için başlayan eylem, ülke çapında bir isyana dönüşmüştü. İnsanlar akın akın Taksim’e geliyor, polis, meydanı parktan ayıran merdivenlerin önüne barikat kurmuş, girişi engellemeye çalışıyordu. Birden Taksim’i biber gazına boğdular. Gaz bulutu altında nefes alamıyorduk. Gitgide büyüyen kitle hepten öfkelendi ve barikatı yıkmaya karar verdi. Polis, copları ve kalkanları hazırladı. Ateş ve barut karşı karşıyaydı.
Fakat tam 16.00’da, beklenmedik bir şey oldu. Polis aniden meydandan çekiliverdi. İnsanlar, zafer çığlıklarıyla barikatları yıkıp alanı doldurdu. O an ne yaşandığını, bir süre sonra, dönemin Cumhurbaşkanı Gül’ün danışmanı Ahmet Sever’in kitabından öğrendik. Meğer o gün kan döküleceğini hisseden Gül, önce İstanbul Valisi’ni arayıp “Barikatı kaldırın” talimatı vermiş. Vali, “Başbakan’ı ikna edemiyorum. Lütfen siz devreye girin” demiş. Gül, o dönem Başbakan olan Erdoğan’ı arayıp kısa bir tartışmadan sonra ikna etmiş; polis çekilmiş.
Bu tür uzlaşmaları yenilgi sayan Erdoğan, kısa süre sonra polisi, hem de “Vur” emri vererek tekrar alana sürdü ve parkı geri aldı. Bir süre sonra da Cumhurbaşkanlığını Gül’den aldı ve onu tasfiye etti.
Bugün ABD’de de gördüğümüz gibi, sorunları şiddet kullanarak çözmeye yatkın liderler, önlerinde siyasal engeller, yasal frenler de olmayınca öfkeyle yönetiyorlar. Otoritelerinin sarsılmasındansa ülkeyi ateşe vermeyi göze alabiliyorlar. Bazen de kaosu özellikle yaratıp sıkıyönetime vesile olarak kullanabiliyorlar. Böylesine bir yönetim tarzı karşısında, örneğin Atlanta Belediye Başkanı Keisha Lance’in “Değişim istiyorsanız gidin oy verin” demesi yetmiyor artık… Oy sandığı, tüm dünyada itibarsızlaşıyor, işlevsizleşiyor.
Bizim 7 yıl önce Gezi’den ve bugün ABD’den öğrendiğimiz şey şu:
Kendi iktidarını korumak için insan canını hiçe sayan despotlara, onların polis şiddetine, ırkçılığa, rantçılığa karşı koyabilmek için örgütlü ve küresel bir direnç hattı oluşturması şart… Dün Berlin’den Londra’ya dek yayılan protesto gösterileri, baskı altında nefessiz kalan dünyanın, birbirinin nefesine muhtaç hale geldiğinin kanıtıydı. Sonunda tamamen soluksuz kalmamak için bu nefesi güçlendirmek zorundayız.