Sevgili Yol Arkadaşım,
Sen bu kitabı okuyarak benimle bir yola çıkıyorsun. Bu sebeple sözlerimi dikkate al, katılmadığın satırlarda beni yerden yere vur; ancak önce anla, sonra dön ve bir daha oku.
Yazdıklarımı vicdân terazisine koy, akıl metresinde ölç ve sağduyu nanometresiyle test et.
Sevgili Yol Arkadaşım,
Öncelikle büyük düşünce insanı Ali Şeriatî’nin dediği gibi seni rahatsız etmek için bu kitabı yazdım. Kafa konforunu bozmak, şirin uykundan uyandırmak, huzurunu kaçırmak, tatlı su yaşamını noktalamak ve kariyerini sorgulatmak istiyorum. Tüm keyfini kaçırmaya yeminliyim.
Bu kitabı okuduktan sonra savunduğun her türden dîn, ideoloji, doktrin, kör kabul, ön yargılı aşk ve daha neyin varsa hepsini bir çuvala koyup sallamak ve ulaşamayacağın en uzak yere fırlatmak isteyeceksin. Zaten ben de bunu istiyorum.
Ezberletilmiş bilgilerine, sorgulanmamış kutsallarına, ana babadan aldığın yahut hacı hocadan duyduğun kültürüne, okulda öğrendiğin kahramanlık hikâyelerine, medya araçlarında görüp de hayran olduğun tarihsel kimliklere, sorgulamak hiç aklına gelmemiş bilinçaltı sorularına değinerek içinde fırtınalar estireceğim. Seni sana bırakmayacağım, uykularına gireceğim, kâbusun olacağım. Kitabın makalelerini bir daha, bir daha ve sonra bir daha okuyacaksın; her okuduğunda bir sorununu çözecek, bir merakına yanıt alacaksın. En önemlisi psikolojik, zihinsel ve duygusal ameliyatlardan geçeceksin. Her ameliyatın sonu acı verecek, lakin sağlığına kavuşacaksın.
Bu kitabın makaleleri sana yetmeyince bunun kardeşi olan diğer kitapların makalelerini aynı yolculuk serüveni içinde yudum yudum içeceksin. Tâ ki Antropolojik Kur’ân Çevirisi’ni okuyana kadar. O çeviriyi de okuduktan sonra varlık, bilgi ve değer hakkında ulaştığın birikim üzerinden mezun olacak, Antikapitalist Ekonomi-Politiğin Teolojisi diplomasını alacaksın. Mezuniyetten sonra ne mi olacak? Yazma sırası sana gelecek, sorgulamayı sen sürdüreceksin, beşere insanlığı anlatacaksın, kalabalıklara onurlu bireyler olduğunu öğreteceksin; hâlâ ayağa kalkmamışlara, miskinler tekkesinde göbek kaşıyanlara, kaytan bıyıklarıyla manita kesenlere, kirli
sakallarıyla fink atanlara, mekânlara damsız girmeyenlere, şeyh peşinde koşup kerâmet dilenenlere öğrenilmiş çaresizlik batağından
çıkamayanlara ve ideolojilerin karanlık dehlizlerinde huzur arayanlara rehberlik edeceksin.
Sevgili Yol Arkadaşım,
Benden son sözlerimi mi istiyorsun, “Bırak bu işleri, Devlet Su İşleri; kısa kes, Aydın havası olsun!” mu diyorsun, üç beş satırla dünyamı değiştiremezsin diye mi havalanıyorsun. Öyleyse tüm söylediklerimi unut; yüreğimden bir volkan gibi çıkan ve dokunduğu her şeyi yakacak kudrette olan şu vasiyetimi sekiz saniyeliğine dikkate al: Ey yeryüzünün vicdân sahipleri!
Gökkubbe çökmeden, yer yarılmadan, dağlar savrulmadan, sular boğmadan önce birleşin. Yeryüzünde dolaşan hurâfe ve zulüm hayâletlerine karşı bilgi kılıcını kuşanın, adâlet zırhını giyin, kıst miğferini takın ve özgürlük kalkanını siper edin. Tüm dîn, tapınak, lider, sistem, doktrin ve devletler insan içindir. İnsan, hiçbiri için değildir. Her şey, insanın onuru ve özgürlüğüne hizmeti oranında kıymetlidir.
Yeryüzü evimiz, insanlık âilemizdir.