Bir insanın muhacir olması için bulunduğu memlekette giriştiği bir mücadele ve dava sonucunda işkenceye uğraması, özgürlüğünün kısıtlanması, can güvenliğinin ortadan kalkması ve bu nedenle başka bir diyara göç etmesi, özgürlüğünü orada yaşamaya çalışması gerekir.
Afganlara bakıyoruz bunlar memleketlerinde ne yapıyorlardı da şu anda Türkiye’ye gelip muhacir oluyorlar? Onlar orada Amerikan işgalinin işbirlikçileriydiler ve orada herhangi bir dava söz konusu değildi. Amerika’nın işgaline destek veriyorlar ve onlardan aldıkları dolarlarla söylediklerini yerine getiriyorlardı.
Amerika, işgal sona erip Afganistan’da işler düze çıktıktan sonra kendileriyle iş birliği yapan Afganlıları Amerikan vatandaşlığı ile ödüllendireceği vaadinde bulunmuştu.
Taliban Afganistan’ı ele geçirip, Afgan işbirlikçiler orada yaşayamaz hale gelince Amerika’ya “hadi vaatlerinizi yerine getirin ve vatandaşlığımızı verin Amerika’ya gelelim. Taliban bizi burada öldürecek, tehdit altındayız” dediler.
Amerika başkanının Türkiye cumhurbaşkanı ile görüştüğü ve sınırları açmasını, Afganistanlıların en az 1 yıl Türkiye’de bekletilmesini sonra onları Amerika’ya kabul edebilecekleri, vatandaşlık verebilecekleri söylemleri basında yer aldı. Yani bilinmeyen geleceğe, çıkmaz ayın son çarşambasına mevzu ertelenmiş oldu. Karşılıklı ne vaatler ne pazarlıklar döndü tam bilmiyoruz ama Türkiye sınırlarını Afganistanlılara açtı o günden bu yana akın akın hiç kimseye hiçbir şey sormadan Türkiye’ye geliyorlar. Afganistanlı göçmenler hakkında AB dahil kimlerle ne pazarlıklar yapıldığını da bilmiyoruz.
Suriyelilere gelince onlarla ilgili olarak da benzer şey söz konusu, Amerika Suriye’deki rejimi yıkacağını söyledi, bu yönde bir irade ortaya koyarak iş birliği istedi ve Suriye’ye karşı ambargo hareketi başlattı. Fakat Suriye’nin arkasında ilk olarak İran sonra Rusya ve örtülü olarak da Çin sıkı durdu ve Esad’ı devirmeyi başaramadılar.
Esad’ı devirme koalisyonuna Türkiye’de katıldı. Suriye’ye girerek orada inşaat işleri, Suriye’nin yeniden onarılması işleri, Suriyeli muhalif güçlerin alttan alta desteklenmesi suretiyle Esad’ın devrilmesine iştirak etti ve Emevi camiinde cuma namazı kılacağını hayal etti. Fakat bu iş olmadı 2011’den bu yana işler tersine döndü Esad yıkılamadı.
İran’ın, Rusya’nın ve Çin’in Suriye’nin arkasından durmasıyla işler kötüye gitti ve evdeki hesap çarşıya uymadı. Suriye’den binlerce insan sağa sola kaçarak mülteci durumuna düştü, Türkiye’ye de sığınmak zorunda kaldılar. Onların hepsi Avrupa’ya gideceklerdi ama Avrupalılar özellikle Almanya, Türkiye cumhurbaşkanı ile görüşerek göçmenleri orada durdurmasını, Avrupa’ya göndermemesini bunun karşılığında parasal destek vereceklerini vaat etti ve anlaştılar. Böylece mülteciler Türkiye’de yaşamaya başladı sayıları 5-6 milyona ulaştı.
Bunların yani çoğunluğu Suriye göçmeni olmak üzere son zamanlarda dahil olan Afganistanlıların bu topraklarda bulunuşundan bir pazarlık ve rant çıkarmaya çalışıldığını görüyoruz. O nedenle mültecileri burada tutmak istiyorlar çünkü varlıklarından her halleriyle yararlanıyorlar. Ucuz işgücü olarak çalıştırıyorlar.
Şu anda Suriyeli göçmenlerin birçoğu uyuşturucu piyasasından fuhuş piyasasına kadar her alanda fabrikalarda, köprü altlarında, atölyelerde ucuz emek gücü olarak çalıştırılıyor kullanılıyorlar.
Bunun karşılığında diğer Türk vatandaşlarından farklı olarak daha avantajlı bir hayat vaat ediliyor. Mesela Pakistan’da “eğer Türkiye vatandaşlığı alırsanız, Türkiye’ye giderseniz ücretsiz sağlık, ücretsiz eğitim, konut alımında kolaylık ve 100 ülkeye gidebilecek vize sahibi olabileceksiniz ve Türkiye hükümeti size her türlü kolaylığı gösterecek” şeklinde Türkiye vatandaşlığı alma reklamları yapılıyor.
Onlar da buraya geliyorlar gelince ücretsiz eğitim, ücretsiz sağlık orada burada çalıştırılıyor, bunun karşılığında da Türkiye vatandaşı yapılarak eğer Türkiye’de kalır mevcut iktidara oy verirseniz bu imkanlar elinizden gitmeyecek aksi halde vatandaşlığı kaybedersiniz yollara düşer perişan olursunuz geri gidersiniz diyerek korkutuluyorlar. Dolayısıyla Türkiye’de kullanılabilir mülteci bir nüfus oluşmuş vaziyette %95’i Suriyelilerden olmak üzere Afganistan ve Pakistanlılarla birlikte kullanılabilir nereden baksan 5 milyonu aşkın bir nüfus bu da toplam oy oranı içerisinde %10 lara ulaşıyor. Dolayısıyla bu potansiyel kaybedilmek istenmiyor.
Mülteciler çok yararlı pazarlık konusu rant konusu her şeyi para ediyor, her şeyi işe yarıyor. Avrupalılarla pazarlık yapılıp onlardan para alınabiliyor. Ucuz işçi, emek gücü olarak çalıştırılabiliyor, oy deposu olarak kullanılabiliyor. Sahipsiz kimsesiz yurtsuz gariban, memleketinden kaçmış ekmek aş huzur arayan insanlar.
Bunların çoğu Suriyeli Arap Müslüman sünni kökenliler. Son zamanlarda bunu istismar eden bazı grupların, bunların Arap olduğunu Türk olmadığını Türkiye’nin sosyo kültürel yapısını bozduklarını, demografiyi değiştirdiklerini söyleyerek gayet Türkçü bir yaklaşımla onları Suriyeli Arap, pis Arap diye kışkırtma yanlısı söylemler içine girdiklerini görüyoruz. Halkın bir kesiminin diğer kesimlere karşı kışkırtılması çok yanlış ve çok tehlikelidir.
Bu Türkçü yaklaşımda bulunanlar yani Suriyelilere Arap diye ırkçı bir yaklaşımla yaklaşanlar tehlikenin farkında mıdır acaba? Bombanın fitilini çekip orta yere atınca nerede patlayacağını neyi tetikleyeceğini hangi fay hatlarına sıçrayacağını bilemezsiniz? Yugoslavya da ilk kıvılcım Boşnaklara karşı tepkiyle ortaya çıktı sonra Boşnak, Hırvat, Arnavut, Sırp hepsi birbirine girdi Yugoslavya dağıldı.
Anadolu’da da sadece 5-6 milyon Suriyeli Arap değil, Kürtler var Aleviler var Ermeniler var Rumlar var Arnavutlar var Çerkezler var yüzlerce yıldır Kafkaslardan, Balkanlar’dan sürekli göçler var bununla oynayamazsınız. Ortalığa böyle çıkış yapıp sonra bunun diğerlerine sıçramayacağını garanti edemezsiniz. Dolayısıyla olaya gayet temkinli yaklaşılmalıdır.
Mülteci sorunu; Türkiye hükümeti ile Suriye hükümeti arasında imzalanacak detaylandırılmış ve teferruatı uzun maddeler halinde yazılmış, nasıl gidecekleri nereden gidecekleri nereye yerleşecekleri gittikten sonraki 6 ay içinde neler olacağı şeklinde, güvenliklerinin nasıl sağlanacağı nasıl iş ve istihdam alanı açılacağı, nerelerde oturacaklarından hangi şehirlere yerleşeceklerine kadar tüm ayrıntıların detaylandırılmış şekilde yazıldığı Mülteciler Göç Antlaşması ile çözülür. Mülteci sorununu çözmenin yolu budur.
Bunu siyasi iktidarın yapması gerekiyor siyasi iktidar az önce anlattığım sebeplerle bırakın bu sorunu çözmeyi bunların burada kalmasını istiyor. Onların varlıklarından her açıdan yararlanmak için bu memlekete kötülük yapılıyor.
Aynı şekilde bunları geri göndereceğiz diye mezhepçi ırkçı ulusçu söylemlere girenlerde memlekete kötülük yapıyorlar. Bu şekilde mültecilerin gitmesini isteyemezsiniz, kullandığınız dil yanlış, din mezhep ulus isimleri kullanmadan bunun bir ucuz emek transferi olduğunu zenginler, kodamanlar ve kapitalistler tarafından kullanılan, muktedirlerin kurbanı olmuş yurtsuz vatansız mülteci insanlar, göçmen insanlar olduğunu hiçbir zaman unutmamalıyız.
Sokaktaki mültecileri Arap diye aşağılamayacaksınız, onlara kötü davranmayacaksınız, onun yerine muktedirleri eleştirip onları çözümcü politika üretmeye davet edeceksiniz. Üretmiyorlarsa gideceksiniz sandıkta onları yeneceksiniz ve onların yerine politikayı siz üreteceksiniz.
Mevcut iktidar, bu anlattığım şeyleri halkın kabullenmesini sağlamak için Ensar- Muhacir söyleminde bulunmaktadır. Suriyeliler muhacir, Afganistanlılar muhacir biz de onlara yardım eden ensar’ız diyerek bunu Medine’de peygamberin yaşadığı muhacir ensar olayına benzeterek, onu bununla örtüştürerek, günlük politikalarına dini alet etmeye kalkışmaktadırlar.
Faiz söz konusu olunca “nas” var deniliyor, pahalılık ve enflasyonun altında inleyen insanlara şükredin deniliyor, bir şeyin acısını tatmak ve riskini paylaşmak söz konusu olduğunda ise hemen dini kavramlardan bahsedilmeye başlanıyor.
Suriye yağmalanırken, bu yağmadan yararlanırken bir şey yok ama iş acısını çekmeye gelince hemen Allah, ensar, muhacir, nas var, şükredin falan denilerek insanları din ile Allah ile aldatmaya uyutmaya kalkıyorlar. Ensar muhacir söyleminin de bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.