Materyalist bir çağda yaşıyoruz. Artık bu çağda mucizelere, doğaüstü olaylara modern eğitim almış bireyler inanmıyor. Aydınlanma çağı ile yükselişe geçen Materyalizm ve dünyevileşmenin yükselmesi hepimizi tesiri altına aldı. Bu modern zamanlarda inandığımız inançlarımızı kanıtlamak için dünyevileşiyoruz. Yaşadığımız tarih, toplum ve ekonomik hatta kültürel değerler bizi çepeçevre kuşatıyor. Tarihin, toplumun, kültürün mutlak bir belirlenim inden bahsetmiyorum. Ancak bu unsurların bizleri etkilediğini düşünüyorum. Bu çağda materyalist eğilimlerin olduğu bir dönemde, İslam’da hiç şüphesiz bu durumdan etkilenmektedir. Aksi iddia edilse bile bugünün epistemesinden bakarak İslam’ı yorumlama faaliyetine giriliyor. Bugünün modern dünya görüşü ile İslam’ı sentez yapıyorlar. Modernist ilahiyatçılar İslam’ın özünde rasyonellik olduklarını söyleseler bile yapılan yorumlara bakıldığında bu açık bir şekilde görülmektedir. Bu söyleme karşılık geçmişte de bu tür yorumlar olduğu söyleniyor. Peki bu modern yorumlar geçmişte de varsa unutulmamalıdır ki o zamanlarda rasyonel eğilimlerden etkilenme söz konusudur. İslam felsefecilerinin antik Yunan medeniyetinden etkilenmediğini kim iddia edebilir? Tarihin tozlu raflarında çoğunluğun aksine birkaç örnek ve bu örneklerin rasyonel değerlerden etkilenmesi İslam’ın rasyonalizm ile olan ilişkisinde birkaç istisna örnektir.
Dikkat edilirse rasyonalizm ve İslam arasında hiçbir sorun olmadığını söyleyen ilahiyatçılar kimi zaman zorlama yorumlarla bu durumu bağdaştırmaya çalışıyor. Din ve rasyonalizm ya da din-bilim ilişkisinde mutlak bir çatışma ya da uzlaşma olmadığı kanaatindeyim. Sorun şudur ki din ile bilim çatışıyorsa bu durum bana göre din ve bilimin özünden değil kişilerin yorumlarından kaynaklanır. Burada asıl sorun şudur: Dinin özü nedir? Eğer bu öz Ali Şeriati’nin bahsettiği bir özse İslam’ın rasyonalizmle hiçbir sorunu yoktur. Peki ama bu özü nasıl bileceğiz? Yine de belirtmem gerekir ki Şeriati’nin bahsettiği özün içerisinde modern değerlerden etkilenme ve bir sentez söz konusudur.
Toparlamam gerekirse sert ateistlerin iddia ettikleri gibi bir çatışmadan ya da tam tersine bir uyumdan ziyade karmaşık bir ilişki söz konusudur. Bu tartışmalarda iş bir şekilde ontolojik ve teolojik bir tartışmaya dayanır. Örneğin İslam’ın modern değerlerle uyumlu olduğunu söyleyen bu kişiler İslam’ın bu sayede gerçek olduğunu kanıtlamaya çalışırlar. Tam tersi durumda ise aksi gösterilmeye çalışılıyor. Tartışma modern ve modern öncesi arasında sürüyor.
Ben işin ontolojik ve teolojik kısmına girmeden modernist ilahiyatçıların yaptığı işin çok değerli olduğunu düşünüyorum. IŞİD zihniyetine karşı dinin rasyonel değerlerle uyuşturulması bu tehlikeli zihniyete karşı önemli bir adımdır. Burada sert ateistlerin, agnostiklerin ve deistlerin göremediği ya da görmek istemediği önemli nokta şudur: Herkes dini terk etmeyebilir. Unutulmamalıdır ki toplumlarda irrasyonellik, rasyonellikten daha baskındır. Bu seküler toplumlar için de geçerlidir.
Teizm ateizm tartışmasında iş bir şekilde dinin gerçekliğine geldiği için bazı şeyler aşılamamaktadır. Burada hatırlanması gereken husus şudur: Teistler de ateistler de yorum yapmaktadır. Bu durumda nesnel, mutlak, kusursuz bir şeyden söz edemeyiz. Ateistlerin görmeleri gereken diğer bir konuda her ne kadar modern dönemlerde olsak bile dinin gerekli olmasıdır. 19. Yüzyılda bazı söylemlerde dinin etkisini yitireceği söyleniyordu. Gelinen noktada din etkisini yitirmedi. Çünkü dinde yaşıyor. Örneği Kur’an konuşmuyor, konuşturuluyor. Modern değerlerle benzeştiriliyor. Bu sayede sürekli yorumlanarak ayakta kalıyor. Çağa uyum sağlıyor. Nitekim böyle olmasaydı dinler yaşayamazdı. En azından rasyonel olduğunu söyleyenler için bir geçerliliği olmazdı. En gelenekçi kesimler bile çağa ayak uyduruyor. Tabii onlarda bu uyumu maddiyatta görüyoruz. İş maddiyata gelince en lüks arabalarda, evlerde yaşamasını biliyorlar. Dini kapitalizme göre yorumluyorlar.
Sadece din değil ideolojilerde yaşama savaşı veriyorlar. Şu postmodern saçmalıkların olduğu zamanlarda ideolojilerde darbe aldılar. Yeri geldiğinde onlarda bilimle çatışma içerisine girdiler. Sanıldığının aksine sadece din değil ideolojilerde yaşama savaşı veriyor. Kendisini güncelliyor.
Özellikle İslam’ın yorumlanması ve modern değerlerle birleştirilmesine karşı çıkılmamalıdır diye düşünüyorum. Modernist ilahiyatçıların yorumları cehalete karşı dinin içerisinden bir silahtır. Karşı tarafa geçip geleneksel din anlayışı kötülemek karşıtlık yaratır. Aslında non teistlerin din eleştirisi geleneksel din eleştirisidir. Onların sorunları modernistlerle değil gelenekledir. Ama maalesef ateistler veya non teistlerin çoğunluğu bunu göremiyor. Onlar din tamamen ortadan kalkınca medeniyette çağ atlayacağız sanıyorlar. Bu asla doğru değil. Unutmayın: Bu bir zihniyet meselesidir. Mesele dinin yok olması değil cehaletin yok olması.
Modernist ilahiyatçıların göremediği de modern seküler bir yaşamda ne kadar inkâr edilse de bulunulan çağın özelliklerinden etkilenmektedirler. Yine ne kadar inkâr edilse bile zorlama yorumlar yapılabilmektedir. Ne kadar inkâr edilse de dışarıdan bakıldığında onlarda sekülerizmin meyvelerinden yararlanmaktadırlar. Özellikle Caner Taslaman ve ekibi modernist ilahiyat çevresi içerisinde tutucudur. Ben iki ekolden bahsetmek istiyorum: İhsan Eliaçık gibi düşünürler ve Caner taslaman gibiler. Caner taslaman ve takipçileri işi ontolojik ve teolojik bir açıdan götürmekte ve bu ateizm teizm çatışmasını körüklemektedir. İhsan hoca ise pratik ve praksise odaklanmaktadır. Benim içinde olduğum görüşte pratik ve praksisle ilgili. En azından dinin bu yorumu kutuplaşmaya sebep olmayacaktır.