Mavi Marmara yardım gemisine yönelik İsrail saldırısından öfkeye kapılıp muhafazâkar hükümetten yeni bir “one munit”, “somut adım” veya “eylem” bekleyenler boşuna beklemesinler…
“Stratejik derinlik” dehlizlerinde kaybolan Dışişleri Bakanı’ndan “somut adım” veya “iş, icraat, yaptırım, karşılık” bekleyenler boşuna umutlanmasınlar…
Bunların hiçbirisi olmayacaktır.
Bunlar hükümetten öte devlet kararıyla olacak işlerdir.
Türkiye’de böyle bir devlet yoktur.
Ne böyle bir hükümet ne de böyle bir muhalefet vardır.
Devlet tümden acz içinde, eli kolu bağlı ve rehin durumdadır.
“Türkiye Cumhuriyeti Devleti” böylesi durumlar için var değildir!
Devletin rotasını “böylesi durumlara” çevirecek bir kadro da görünürde yoktur.
Bunu acıta acıta anlayacaksınız.
Hiçbir şey yapamayacaklar.
Mavi Marmara en azından “bunu gösterdiği için” amacına ulaşmıştır.
Velev ki içindekilerin amacı bu olmasa da…
***
Muhafazâkarlık “devrimci durum” anlarında iflas eder, çözülür, dağılır.
Ayak bağı olarak görülen bu “lanet durumun” bir an önce geçmesini ve çoktandır iştahla kuruldukları o kariyerizmin ve konformizmin asude gölgeliklerine dönmek isterler.
“Devrimci durum” dediğim şöyle bir şeydir;
Bazen kurulu statükoları sarsan, yerleşik kalıpları altüst eden çıkışlar olur.
Böylesi zamanlarda tarihin tekerleği daha bir hızlı dönmeye başlar.
Birkaç inanmış adam insanlık tarihi değiştirecek adımlar atar.
Tam da böylesi anlarda devletlerin başında bulunanların alacağı kararlar dünyanın yeniden şekillenmesine sebep olabilir.
Ancak bu kararları almak hem kolay değil, hem de “muhafazakârın” soluğu buna yetmez.
***
“Mavi Marmara” işte bu durumu ifade ediyor.
Bu olayda, gemide bulunan “masum siviller ile şehitler” dışında herkes kaybetmiştir!
Uluslarası sulara; korsanların, sırtlanların, çıyanların dünyasına “meçhule giden gemi” misali açılan 700 masum dünyanın zalim yüzünü, kurulu statükoların sahte ve yalandan dünyasını deşifre etmiş, tel tel dökmüştür.
Onlar ne yaptıklarının farkında bile değiller belki.
Açıklamalar, kınamalar, toplantı üstüne toplantılar, timsah gözyaşları, uluslarası hukuk, gukuk lafları…
Hepsi boş, hepsi yalandır.
Hiçbir şey olacak değildir.
Heyecan verici bir “mistisizm” oluşturan “Uluslarası sulara açılan yardım gönüllüleri” gerçekten çok tarihi bir rol üstlendi.
“İnsanlık vicdanı” tabiri dillerden düşmüyordu.
Kur’an’da sık sık geçtiği gibi, esasında, Allah’ın tarihi oluşturmada kendine seçtiği “partnerler”, devletler, statükolar, ordular ve donanmalar değil; masumlar, kimsesizler, çaresizler, yüreğinden başka kimi kimsesi olmayanlardır.
Gemiden gelenlerin nüfus kayıtlarına bakın. Hemen tamamının Anadolu’nun çeşitle köy, kasaba ve orta halli şehir nüfuslarına kayıtlı olduğu görülecektir. Çünkü Türkiye’den gidenlerin % 90’ını tanıyorum. Kayseri’den katılan 10 kişi bizzat teşrîk-i mesâimiz olan arkadaşlarımız. İsimlerini duyunca çok tuhaf oldum, bir inme indi içime…
Onlar Muhammed İkbal’ın rüyasını bir kez daha doğrulamış, Anadolu çocuklarının Gazze için döktüğü masum kanını bir kase içinde Peygamberimize sunmuşlardır.
“Masum kanı” zorbalığı deşifre etmiş, kan kılıca galip gelmiştir.
Tutuklamalar, kelepçeler, yardım malzemelerine el koymalar, operasyonlar, kobralar falan işin enstrümanları olup şu aşamada hiçbir önemi ve anlamı yoktur.
“Gandi” diyordunuz, alın size Anadolu’nun Gandileri…
Meçhule çıkan gemi… Pasif direniş… Masumiyet… Beyaz bayrak…
Kanımca gemiye inen İsrail askerleri ile savunma amaçlı itiş kakış bile fazlaydı, gerek yoktu. Burası, tam da, yanağına tokat yiyen için Hz. İsa’nın söylediği “öbür yanağını dön” ün ne demek olduğunun gösterileceği yerdir. Çaresizliğin zorbalığı çaresiz bıraktığı; yendiği yer burasıdır.
“Kan kılıcı yendi”nin manası burada gizlidir.
Beyaz bayrağın kara bayraklara, masumiyetin katilliğe, çaresizliğin donanmalara, insanlık vicdanının zorbalığa meydan okuyuşuydu bu.
Bir çaresizler, kimsesizler isyanı…
Yaşlı, çocuk, kadın, rahip, başortülü, başıaçık, esnaf, manav, simitçi … Toplu iğnesi bile olmayan, üzerine bir çakı bile almamış çeşitli milletlerden, dinlerden, fraksiyonlardan 700 masum ve çaresizin uluslarası arenaya çıkışı…
Kurşun gibi ağır havayı dağıtarak, vicdansız dünyaya ayna tutarak, bir “insanlık vicdanı” (basâiru li’n-nâs) olduğunu, onun ölmediğini, ölemeyeceğini gösterdiler.
Kalpsiz dünyanın kalbi oldular.
Masum kanları ile kirlerimizi yıkadılar.
İşte bunlar böylesi durumlarda statükoları sarsar, zorbaları deşifre ederler.
Devletleri adım atmaya zorlar, tuzu kuruların keyfini kaçırırlar.
Ne akademiden, ne bürokrasiden, ne cafcaflı otel lobisi toplantılarından, ne ekâbirlerin kırmızı halılı yollarından bu türden tarihin yönünü değiştiren yeni atılımlar çıkmaz.
Bunlar hep “sokaktan” gelir.
Ve işleri bitince tekrar sokağa dönerler.
“Muhafazakâr” bu yeni durumu kavrayamaz, sarsıntıdan korkar, ürker, tavşan gibi kulübesine girmek ister. Çünkü durum çok ciddidir ve tatlı su nutukları burada hiçbir işe yaramaz.
Bu nedenle devletlerden, hükümetlerden bir şey beklemeyin.
Bırakın onlar derin hesaplar, stratejik planlamalar yapadursun, oturup oturup dağılsınlar.
Ne yazık ki sahipsizsiniz kardeşlerim.
Allah’tan başka kimseniz yok.
Halktan başka bağrınız yok.
Siz görevinizi yaptınız kardeşlerim.
Anadolu’nun masum çocukları, dünün “80 kuşağının” ateşli gençleri, bugünün “Akdeniz kelebekleri” siz görevinizi yaptınız. “Camianın” her sarsıntı durumu, yeniden biçimleniş anları farkında olmasanız da hep sizlerin eseri. Sonra kaybolursunuz, çünkü sizler kırmızı halılarda yürüyemezsiniz. Sizler açık havalarda, meydanlarda, uluslarası sularda, özgür, mavi denizlerde ancak rahat edersiniz. Sizden zihnen ve bedenen kopan, kariyerizm ve konformizm bataklarında debelene debelene can verir.
Siz görevinizi yaptınız kardeşlerim.
Dünya tarihinin Gandi’yi bile unutturacak en etkili sivil ve pasif çıkışını sergilediniz. Gandi’ninki yürüyüştü, sizinki yolculuk, Gandi’nin karadaydı, sizinki denizde.
Mavi yolculuğunuzun müthiş bir sinerjisi, mistik ve metafizik bir havası vardı.
İleride filmlere konu olacağından eminim.
Kelebeklerin zalim ve beton duvarları yıkmak için çarpıp çarpıp yere düşüşüne benziyordunuz.
Ama duvarları yıkan belki siz olmayacaksınız.
Çarpıp düşe düşe yol açan denecek size.