Selçuk Candansayar
Marmaray’da geçtiğimiz gün bir “halk dalaşı” kayıtlara geçti. Hemen her gün olan irili ufaklı onlarca, yüzlerce şiddet olayından biriydi. Bir “gazeteci” tarafından kaydedilip, yayınlanınca sosyal medya lincine dönüştü. Önce adaleti sağlamaya çağrılan Sedat Peker’in, ardından yeni nesil şehir çetesi Daltonlar’ın dahil olmasıyla da sürek avı başladı.
Ana tema “bir babanın çocuklarının yanında küçük düşürülmesi” oldu. Çocuklarda nasıl büyük bir “travmaya” neden olacağı tartışıldı. O travmanın ne olduğunu bilmiyoruz. Çocuklar, şiddete tanık oldukları için mi, yoksa babalarının şiddete maruz kalması nedeniyle mi “travmatize” olacaklar, tartışmalı. Linççiler, yumruk atandan çok, “baba” yumruk yedikten sonra saldıran “mavi gömlekliye” kinlendiler. Yumruk atan bekledi bekledi, tam da tren ineceği istasyona ulaşınca vagondan inerken yumruğu vurdu. Yumruğu yiyen, yanında çocuklarının olmasını önemsemeden, istasyonun güvenlik görevlileri gelince mavi gömlekliye saldırdı.
Olayı medyaya taşıyan “gazeteci” ilk yayınladığı görüntülerden bir gün sonra olayın aslında kendi yayınladığı gibi gerçekleşmediğini açıkladı! Bir günden daha fazla bekledi gerçekte olup bitenin tüm boyutunu haberleştirmek için! Sonra da “vicdan borcuna” dayanamadığından, asıl olan biteni anlattı. Böylece, çocuklarının yanında küçük düşürülen babanın, aslında olayın hemen öncesinde çocuklarının yanında olmasını kendisi de önemsemeden, yalnız bir “genç kadına” sözlü şiddet uyguladığı anlaşıldı.
Olayı daha da büyüten ise “devletimizin” sürece müdahale etme şekliydi. Yumruk atan tutuklandı ki, yasaya göre tutuksuz yargılanmalı; mavi gömlekli serbest kaldı. Bu kez mavi gömleklinin “sırtının kalın olduğu” o yüzden tutuklanmadığı tartışıldı. Sürek avı da özellikle mavi gömlekliye yöneldi. Olayı çarpıtarak haberleştiren ve daha sonraki açıklaması da güvenilir olmayan gazeteci Fuat Kozluklu ile ona destek olup “biz neden böyle olduk?” diye analiz kasan ünlü “anchorman” yorumcu Mehmet Akif Ersoy da sosyal medyadaki saldırılardan nasiplerini aldılar. İkisi de arkası güçlü mavi gömlekliyi temize çıkarmaya çalışmakla suçlandılar. Yumruk yiyenin tutuklanmasının nedeninin emniyetin adamı sokakta linçe uğramaktan korumak olduğu, en azından cezaevinde güvende olacağı açıklamaları yapıldı.
PEKER ADALETİ!
Bugün anlıyoruz ki, gücü yetenin gücü yetene şiddet uyguladığı, mağdur ile zalimin sürekli yer değiştirdiği, sıradanlaşmış bir “halk dalaşı”ndan öte değil durum. Kavganın önemsenmesi ve halkın galeyana gelmesinin, getirilmesinin asli nedeni ise küçük düşürülenin “errkekliğine” ve “yanında çocuğu olan baba kutsallığına” saldırılması oldu. Yoksa ortamda çocuk olmasa, kamusal alanda gerçekleşecek “errkeklerarası kavga”nın ne ha ber değeri olacaktı, ne de Sedat Peker adaletine ihtiyaç duyulacaktı!
Her ne kadar MA Ersoy, biraz sitemkar biraz da azarlar gibi sorsa da ona verilebilecek bir yanıt olabilir; sahi halkımız neden böyle?
Gazetecisinden yorumcusuna, yumruk atanından yiyenine, çanak tutanından çeteleri adaleti sağlamaya çağıranına kadar aralarında tepişenleri “gaddar bir gülümseme” ile seyreden biri var! Oysa, mesele kendisine yönelik olduğunda, sözel bir eleştiride dahi, eleştirenin çoluk-çocuk, yaşlı-kadın olmasına bakmaksızın; emniyetinden yargısına, devletin tüm gücünü üstüne salan biri!
Otokratik yöneticilerin iktidarlarını yeniden üretmelerini ve her defasında güçlerine güç katmalarını sağlayan en önemli becerilerinden biri yönettikleri grubu, topluluğu, ülkeyi bir “adli suç cennetine” çevirmeleridir. Otokratik reisler, adli suç olaylarına yönelik önleme, koruma, soruşturma, yakalama, mahkeme ve cezalandırma süreçlerini bilerek işlemez hale getirirler. Uzun, bezdirici yargılama süreçlerinden genellikle açık ve adil cezalandırmalar çıkmaz. Adli darp olaylarında mahkemelerin sonuçlanması yılları bulur. Çoğu zaman suç, işleyenin yanına kar kalır. Öyle ki saldırıya maruz kalan yıllarca mahkemelerde süründükten sonra, suçlunun aldığı ceza karşısında hayal kırıklığına uğrar. Bu işleyiş yüzünden de “adli suç örgütlenmeleri” çok kısa sürelerde geniş ağlar kurabilirler.
PARAMİLİTER KUVVET
Suç çeteleri “devlete ya da reise” karşı suç işlemeye teşebbüs bile etmezler. Hatta bu çeteler emniyet, yargı gibi devlet kurumlarına, devlete karşı suç işleyenlerin yakalanması ya da infaz edilmelerinde yardım da ederler. Bu özellikleriyle de övünürler. Adli suç çeteleri iktidarların bir tür “paramiliter” hazır kuvvetleridir. Cezaevlerinden toplanıp eğitilen suç timlerinin, Amerikan vatanını korumak için eskiden komünistlere şimdi teröristlere karşı, Irak’a, Afganistan’a gönderildikleri Hollywood filmlerini hatırlayın. Ya da bir yandan uyuşturucu trafiğini yönetirken, öte yandan “devlet adına” ASALA’yı “bitirenleri” ya da MHP içi hesaplaşmada öldürülen Sinan Ateş cinayetinde “kullanılanları” hatırlayın.
Böylece, sokaklar suç çetelerine ve onların “haraç ve adalet” mekanizmalarına bırakılırken, sokaktaki insana da, fırsatını bulduğun anda zalim ol, gücü gördüğünde ise mazlumlaş telkini yayılır, hatta bunu yapmayana “ezik” sıfatı yakıştırılır. Halk birbirini kırar ve her defasında daha güçlü, daha zalim, “el kahhar, el cebbar” bir Reis’in himayesinde korunmaya çalışır. Biat edersen sana kanun yok, karşıysan seni “itin köpeğin insafına bırakırım” arafında kalan halk, şiddet dışında bir hayatı ancak Reis’in sağlayabileceğine inanmak zorunda kalır. İnandıkça daha fazla şiddete maruz kaldığını ise ayrımsayamaz.