Doğal ve toplumsal-tarihsel alanlar birbirine zıt konumlanmış alanlar olarak görülemez. Bu alanlar ancak bütünsel-diyalektik bir yaklaşımla kavranabilir.
Önder KULAK – Kurtul GÜLENÇ
Karl Marx’ın kapitalizm eleştirisinin günümüze kadar gelmiş geçmiş tüm kapitalizm eleştirileri içinde en kapsamlısı ve radikali olduğu konusunda bir uzlaşı vardır. Ancak Marx’ın bu eleştirisini hangi düzlemlerde geliştirdiğine ilişkin önemli tartışmalar yürütülmektedir. Bunlar arasında kanımızca en köklü olanı Marx’ın insan doğası anlayışı üzerine süregelen tartışmadır.1 Marx’ta “insan doğası” tartışması büyük oranda yapısalcı Marksist düşünür Louis Althusser tarafından ortaya atılan bir iddia ekseninde şekillenmiştir.
Althusser iddiasını temellendirirken eserlerinden hareketle Marx’ın fikirlerini dönemselleştirir. Düşünüre göre Marx’ın felsefesi “genç ve olgun” dönemler olmak üzere iki kategoriye ayrılmaktadır. Bu ayrıma göre Marx’ın 1840-1844 yılları arasında kaleme aldığı eserler (1844 Elyazmaları ve Kutsal Aile) genç dönem eserleridir. Marx, bu eserlerinde Hegel’in idealist yaklaşımı ve Feuerbach’ın sahte materyalizm anlayışından yoğun etkiler taşımaktadır (bu sebeple insan doğasına dayalı hümanist felsefeye yakındır). Althusser için, düşünürün, diyalektik materyalist yaklaşımını ilk açımladığı eseri Alman İdeolojisi’dir. Marx’ın bu eserine, Feuerbach Üzerine Tezler’i eşlik eder. Düşünüre göre Marx, bu eserlerle birlikte, insan doğası fikrinden uzaklaşmaya başlamıştır. Althusser’in, bu iddiasını desteklemek üzere kullandığı pasaj, Marx’ın Feuerbach Üzerine Tezler’inin altıncısıdır. Tartışmalara konu olan altıncı tez şöyledir: “Feuerbach dinsel özü, insan özüne indirger. Ama insan özü, tek tek her bireyin doğasında bulunan bir soyutlama değildir. Bu öz aslında, toplumsal ilişkiler bütünüdür. Gerçek özün eleştirisine girmeyen Feuerbach, dolayısıyla: 1. Tarihsel akıştan koparak, dinsel duyguyu kendi içinde sabitleştirmek ve soyut – yalıtılmış – bir insan bireyini öncülleştirmek zorunda kalır. 2. O nedenle, bu öz, olsa olsa, ‘tür’ olarak, birçok bireyi doğal biçimde birbirine bağlayan içsel, dilsiz bir genellik olarak kavranabilir.”2
Althusser, Marx’ın burada eleştirdiği Feuerbach’ın insan özü kavramının, birbirini tamamlayan iki içerimi olduğunu söyler: a) insanın evrensel bir özü vardır; ve b) bu öz, onun gerçek öznesi olan her tek bireyin özniteliğidir (Marx İçin). Althusser, Marx’ın bu tezle birlikte, birbirini tamamlayan bu iki içerimin sunduğu insan doğası fikrinden vazgeçtiğini iddia eder.
Bu iddiayı çağdaş tartışmalarda analitik bir perspektifle ele alarak işleyen düşünürlerden biri Norman Geras’tır. Geras, Marx ve İnsan Doğası: Bir Efsanenin Reddi adlı eserinde insan doğası kavramının Marx’ın toplum-tarih teorisi (özellikle diyalektik materyalist bakış açısı) için kaçınılmaz olduğunu belirtir. Diyalektik materyalizm insan doğası kavramına başvurmadan açıklanamaz. Bu kavram Marx’ın tarih teorisinin temel yapı taşlarındandır. Geras bu savını hem söz konusu tezin detaylı bir çözümlemesiyle, hem de 1845 sonrası eserlerdeki insan doğası atıflarıyla temellendirmeye çabalar.
İNSANLAR DOĞAL TOPLUMSAL VARLIKLARDIR
Marx’ın toplum-tarih teorisinde insan doğası kavramını irdelemeye çalışan bir diğer çağdaş düşünür de Sean Sayers’tir. Sayers’in kavrama ilişkin fikirlerini şu kısa cümlesi özetler; “insanlar doğal-toplumsal varlıklardır” (Marksizm ve İnsan Doğası). Sayers bu ifadesini üç başlık altında toparlanabilecek özelliklere göre belirlemektedir: a) insanlar için ortak-doğal gereksinimlerin varlığından – ancak ve ancak bu söylemin bir soyutlama olduğu bilinci var ise – söz edilebilir;b) doğal ve toplumsal istekler/arzular birbirinden bütünüyle ayrılmış, dışsal olarak ilişkilenen şeyler değildir; aksine bu istekler iç içe geçerek bir bütünlük oluşturmakta, içsel olarak ilişkilenmektedir, c) ikinci maddenin uzantısı olarak doğal ve toplumsal/tarihsel alanlar birbirine zıt konumlanmış alanlar olarak görülemez; bu alanlar ancak bütünsel-diyalektik bir yaklaşımla kavranabilir.
Elbette bu problemi inceleyen daha pek çok isimden söz edilebilir. Tartışmacı listesi uzasa da meselenin düğümlendiği nokta insan doğasına dayalı hümanist bir Marksizmin kazanımları ve açmazlarına ilişkindir. İlgili pratik boyuta ek olarak insan doğası sorusu insan yapımı dünya, türsel varlık, yabancılaşma, insanın temel ihtiyaçları, doğal hak ve özgürlükler gibi teorik açılımlara sahip bir problematik düzeye de sahiptir. Özellikle günümüzde antroposen tartışmalarıyla da yakından ilgili olan bu konu “nasıl bir siyaset, nasıl bir Marksizm?” sorusunu beraberinde getirdiğinden tartışmanın yakın gelecekte sönümlenmesi zor görünmektedir.
1 Bkz. Kurtul Gülenç & Önder Kulak, “Marksizm ve İnsan Doğası: Eleştiriler & Tartışmalar”, Marx ve Sonrası içinde, İthaki Yayınları, 2017, ss. 60-124.
2 Karl Marx, Alman İdeolojisi [Feuerbach], çev. Sevim Belli, Sol Yayınları, 1992, s. 22.