Politikacılar, sanatçılar, türkücüler, avukatlar, aşçılar… Herkes güzellik dininden etkilenmiş durumda. Mafya babalarımız bile botokslu. Reis. Reisin eşi..Her şey bu kadar ‘normalken’ bu ‘normalliğin’ anormalliğini göstermek içindi bu kadar laf.
Şahap Eraslan
İnsanın kendisine düşmanca davranması tanıdık bir olgu. Kızdığımızda kendimizi aşağılamamız, kafamıza vurmamız, saçlarımızı yolmamamız, tırnaklarını yiyenlerin parmaklarını kanatmaları, sivilce sıkmalar, kanatıncaya kadar kaşınmalar.
İnsan bazen öfkesini öfkelendiği insana yönlendirdiğinde bunun ağır sonuçlar doğuracağını düşündüğünde de öfkeyi kendisine yönlendirebilir. Böylece öfkeyi dışarı vurur, yani kendisini cezalandırır ama aynı zamanda kendisini öfkelendiren insandan da kendini korur. Mesela bir annenin/babanın/devletin/otoritenin bir çocuğu öfkeli bir biçimde cezalandırdığını düşünelim. Bu durum çocukta da öfke yaratacaktır ama çocuk öfkesini kendisine şiddet uygulayana yönlendirdiğinde ikisi arasındaki asimetrik güç dengesinden ötürü daha ağır bir biçimde cezalandırılacağından çocuk kendisini cezalandırır. Mesela ‘yaptığım aptallıktan ötürü özür dilerim’ gibi.
Burada kendisine sözlü şiddet uygulayarak kendisini değersizleştirip aşağılayarak ötekinin öfkesini çoğaltmayı önler. Burada kendisi mağdurken failin, kendisine ceza verenin tarafına geçer. Bu kontekste hem fail hem de mağdur olur. Yani güçlü tarafı kızdırmamak için kendisine agresif davranır. Bazen bilinç ötesindeki suçluluk duygularından ötür de insan kendisini cezalandırır, sakarlıklar, kazalar ya da açık bir biçimde kendisine acı vererek bunu yapar. Bu tür bir sistemi içselleştirenler kendi vücutlarını objeleştirirler ve bazen kendi vücutlarının faili olurlar.
Belini daha ince göstermek için ameliyatla başvuran bir kişi bunu agresyon olarak yaptığında bu durumdaki patoloji çok belirginleşecektir. Bunu hem bu kişinin kendisi hem de sosyal çevresi kabul etmekte zorlanacak ve bu davranış hoş karşılanmayacaktır. İşte burada kendini çirkin bulmak (kötü obje yapılan vücut) ve bu çirkinliği ortadan kaldırmak, iyileştirmek için (kötü objenin vücuttan atılması, kötülükten kurtulmak) böyle bir ağır ameliyatı göze alması bu durumdaki psikolojik sıkıntıyı gizlemeye yarayabilir. İçimizdeki psikolojik boşluk duygusu çok soyuttur, imajinerdir. İşte bu tür boşluk duyguları bazen somutlaştırılarak botoksla, silikonla doldurulabilir.
Bilinçötesindeki suçluluk duyguları insanın kendisini cezalandırarak hafifletilebilir. İnsan kendisine zarar verir. Borderline hastalarında rastlanan kolları çizmek, jiletlemek gibi. Bazen de bu cezalandırma işlemi başka birine havale edilir. Mesela bir insanın cezalandıracağını bile bile cezalandırılacağı davranışı yapması gibi. Eşini aldatan bir kişinin eşi tarafından yakalanmak için aldatmaya dair verileri eşine dolaylı sunması gibi. Ya da babasının kızacağını bilen birinin evine geç gelmesi ve babasının şiddetine maruz kalması gibi… Kendi vücudunu kötü’nün üretim merkezi gibi gören kişiler, kendi çirkinliklerinden kurulma derdinde olanlar bu ‘yanlış’ vücudu doktor aracılığıyla cezalandırabilirler. Yani neşter aslında psikolojik bir ceza aracı olabilir.
Depresif durumlar, can sıkıntıları ve meşguliyet aramalar da insanı vücuduyla ilgilenmeye, vücuduyla negatif ilişki kurmaya yöneltebilir. Gereksinimleri giderilen bebek için acıkmak, kaka yapmak yani vücuttaki olaylar sansasyoneldir. Duyguları oluşmamış ve henüz olgunlaşmamış insanlar vücutları üzerinden heyecan ve macera arayabilirler. Vücuda bu denli müdahaleler böyle bir arayışın ürünü olabilir. Can sıkıntısı sansasyona ve maceraya dönüştürülebilir. Hiçbir şey hissetmeyeceğine depresif bir kişi birden bir şeyler hissetmeye, dünyaya ilgisizken birden vücuduyla (vücudu onun dünyasıdır da) ilgilenmeye başlar.
Yoğunlaşma sorunu birden vücuda yoğunlaşmaya dönüşür. Depresyon, boşluk, bir şey hissetmeme, ilgisizlik birden dönüşür. Ama böyle bir durumda kişi depresyon yerine vücuduyla negatif bir ilişkiye yönelir. Hiçbir şey hissetmemek yerine kendinden/vücudundan nefret ve bu nefretten kurtulmak için de acı çekmek (mesela ameliyat) tercih edilir…
Bu tür davranışlar vücuda saldırı olarak değil de vücuttaki bir eksikliği giderme ya da düzeltme olarak algılandığında sorunda olmaz. (48) Bazı hastaların kendilerini cezalandırmayı ‘yasal yoldan’, tıbbi ve toplumsal kabul gören yoldan yaptıklarını yazar. Böyle bir yöntemin avantajı aynı amanda uzman birinin insana verilecek acıyı anatomi bilgisi ve eğitiminden ötürü sınırlı tutabilecektir. Estetik ameliyat olmak kendini kontrol altında cezalandırmak anlamına gelebiliyor ve ölüm riskini de azaltıyor. Ayrıca doktora gönüllü gidildiğinden doktorun önerilerine uymak daha kolay oluyor. Doktor ayrıca burada ihtişam duygularına kapılıp kurtarıcı rolüne sokuluyor. Ve minnet duygusu hissedilen kurtarıcı gibi de davranılıyor. Hastanın vücudundan kötüyü/cini çıkaran ve hastayı kurtaran adam… Eckehardt doktorların bu tür ameliyatların eleştirisine öfkeyle yanıt verdiklerini yazıyor ve doktorlar bu durumlardaki tutumlarını ve rollerine eleştirel yaklaşımı reddeden bir tavır takınıyorlar. (49)
Gelişim döneminde çocuklar içlerinde oluşan negatif duyguları annenin üzerine atamazlarsa, yani anne negatif duygular için depo görevi üstlenemezse çocuk kendi vücudunu negatif duygularının deposu yapıyor (50) .
Kötü ya da negatifi sevmenin, kabul etmenin zorluğu çocuğu kendi vücudunu kabul etmemeyle sonuçlanabiliyor. İşte bu negatifi, kötüyü vücuda depolananı ameliyatla dışarı atma ve psikolojik rahatlama çabası.
Birçok kültürde aile/kabile çocuğu kendi malı gibi görüyor ve bu anlamda çocuğa malı gibi davranabiliyor. Güzellik ameliyatlarında insanlar vücutlarına kendi malları gibi davranıyorlar. Yani vücudu korunması gereken bir emanet gibi görmeyip ona istediklerin yapabilecekleri ‘mal’/meta gibi davranabiliyorlar. Kendine zarar veren insanlar genelde impulsif (tez canlı, coşkun) davranabiliyorlar. Bu bazen kontrolsüz bir durum yaratıyor (jiletciler mesela).
Steinbach da insanın kendisine sağlık sistemi ve bedeni üzerinden acı vermesinin kontrol sağladığına ve bu durumun sonuçları bakımından riski azalttığına vurgu yapıyor. (51)
ERKEK KADIN MESELESİ
Güzellik ameliyatı yapan doktorların çoğunlukla erkek olmaları dikkat çekici. Son dönemlerde erkekler de güzellik endüstrisinin müşterileri olmaya başladılar ve bu eğilimin artacağı öngörülüyor. Kadınlar daha yoğun olarak bu hizmetlerden yararlanıyorlar. Kadın olmak, güzel kadın olmakla/görünmekle yer yer eşitleniyor ve bu durumun ayartıcı bir tarafı var. Kadınlık, dişilik ile acı çekmek arasında bir ilişki de var. Freud kadını ‘karanlık bir kıta’ olarak tanımlıyor ve anlaşılmazlığına dikkat çekiyordu ve Freud’a göre kadında mazoşist bir eğilim var ve acı çekmekten haz almaya yatkın. Daha sonraki psikanalist kuşağındaki kadın meslektaşlar Freud’un bu alandaki varsayımlarının çok yanlış olduğunu anlattılar (anlatıyorlar).
Bu duruma rağmen bir olgu dikkat çekici. Kadınlık ve acı arasında bir ilişki de var. Doğuran kadının doğum sancıları, ergenlikteki regl kanamaları ve acıları, büyümenin bedendeki eklem ağrıları gibi. Ergenlikte kadının vücudundaki değişimler ve bu değişimlerin kestirilemezliğinin getirdiği tedirginlikler. Vücut denetlenmez bir biçimde değişiyor. Daha sonra kadın bu değişiklikleri estetik cerrahiyle ‘düzeltebiliyor’, memeler, popo, yüzün şekli, yüz gerdirmeler… Bu işlemler acı veriyor ama kadın acıya değişim/dönüşüm arasındaki ilişkiye yabancı da değil.
Erkek egemen toplumda kadına yüklenen roller var: saçını süpürge etmek, fedakârlık gibi. Bunu yapan kadınların daha sonra mazoşist eğilimli olduğunu söylemekte problemler var. Mazoşizm bilindiği şekliyle acı çekmekten haz almak demek de. Ama kadının klasik rolleri ve vazifeleri üzerinden yaşadıklarına ‘ahlaki mazoşizm’ (52) demek daha doğru. Fedakârlık yapmak ve acı çekmek. Güzellik için çekilen acılar da ahlaki mazoşizmle ilişkilendirilebilir. Bunun en uç biçimi olarak da, insanların ilgi odağı olmak bağlamında, ‘genişletilmiş Münchhausen sendromu’ (53) görülebilir. İnsanlar ilgi çekmek için hasta rolü yaparak ve daha sonra da ağır tedavileri sözde iyileşmek adına yaşamak. Böylece vücudu hasta ve tedaviye muhtaç göstererek sosyal çevrenin ilgi odağı olmak.
Güzellik ameliyatları birincil olarak çoğu kez bir psikolojik sıkıntıya işarete eder ama Freud’un sözünü ettiği ve ‘ikincil hastalık kazancı’ (54) olarak tanımladığı bir fenomen de yani hastalık üzerinden dikkatleri üzerine çekmek, biraz nazlandırılmak güzellik ameliyatlarında rol oynayabilir. Ameliyat öncesi, sonrası ve iyileşme süreci ve daha sonra görünümden ötürü kişi önemsenerek, dikkatleri çekerek narsistik bir haz da alabilir.
ESTETİK CERRAHİ ENDÜSTRİSİ
Bebeklikten başlayarak ve çocuklukta da devam eden süreçte anne/babalar günümüzde anlayışlı çocuklarına yardım eden şefkatli kişiler. Daha sonra doktorlar bu şefkatli otoritenin yerini alıyor. Duvara projekte edilen çıplak bir vücuda hastasıyla bakan şefkatli baba-doktor anlayışla kişinin çirkinlikleri ve bu çirkinliklerin kişiye verdiği acıyı çok iyi anladığını ve bunu bir doktor olarak, acıları dindirme uzmanı olarak düzeltme, hatta ideale yakınlaştırma sözü veriyor. Acıların doktoru acının taciri gibi de.
Bazı ameliyatların kaçınılmazlığı aşikâr. Bu işi meslek etiğine uygun yapan çok cerrahın olduğu da tartışmasız bir gerçek. Burun ameliyatı için Berlin’de bir kulak burun boğaz uzmanına baş vuran bir hasta uzun bir açıklama ve bilgilendirmeden sonra psikoterapiye yönlendiriliyor ve ameliyattan kaçınılıyor. Ben hastayı bir kez gördüm. Bu işi daha ucuz şekilde Türkiye’de halletti. Almanya’dan otelli, ameliyatlı üç günlük tatil gibi pazarlanan endüstri…
Geri dönüşü olmayan bir ameliyatı uzmanın hastaya riskleriyle anlatması, psikolojik duruma bakması… Sonra hastaya düşünme süresi vermesi, bu süre sonundaki konuşmada maliyetleri vermeleri gerekmez mi? Havaalanından kliniğe herkes kusurlu burada. Kliniklerin kontrolsüzce seri ameliyat atölyelerine dönüşmüş olması ahlaksızlık. Ne kadar ekmek o kadar köfte mantığıyla insanların hoşnutsuzluklarını hastalığa dönüştürmek de ahlaksızlık… Etik kriterlere uyulduğunda da estetik cerrahi çok önemli bir işi yerine getiriyor ve estetik cerrahi günümüzde kaçınılmaz bir gerçeklik. Sorun burada değil, kurbanlık koyun pazarlığı ahlaksızca olan… Bu endüstrideki dişlilerin parçaları bu ameliyat riskine dair konuları hastalarıyla açıkça konuşmamaları, hatta bu riskleri gizlemeleri ahlaksızca olan. İnternetten bir telefon bulup arayın bu merkezleri. “Yarın gel yapalım abi/abla” muhabbetinden fazlası değildir. Güzelleşerek hayatın önüne koyduğu her sorunu çözeceğini düşünen bir kadına refleksiyon olanağı olmadan bir uzman olarak ameliyat önermek problemli. Her ameliyat riskler de içeriyor. Her insan ameliyat öncesi çeşitli ikilemler yaşar. Uzman alanında otorite olduğu için de söylediğinin ağırlığı olan kişi.
İşte bu uzmanlıktan gelen otoritesiyle ikilemin bir yanına kâr amaçlı yükleniyorsa ahlaksızlık yapıyordur. Estetik cerrahi anormalliği düzeltebiliyor. Mesela bir hastam göğüs ameliyatı geçirmiş ve bu “anormalliği” estetik cerrahi çok başarılı bir şekilde düzeltmişti. Ama sıradan bir burnu anormalleştirip tekrar normalleştirmek… Sorun burada. Ameliyat parası olanların aldıkları lüks bir hizmet yani. Böyle de pazarlanıyor zaten.
Estetik cerrahi toplumda var olan sağlık konseptlerini kâr amaçlı çok iyi kullanıyor. Psikolojik sorunları olanlar muska, dua, adak, büyü işleriyle şeytandan, büyüden, lanetten, kötüden kurtuluyorlardı. Estetik cerrahi insanı rahatsız eden cinleri ameliyatla sembolik olarak çıkarıyor. Bir dönem sonra başka büyüler ve başka cinler, sorunlar şeklinde geri dönüyor çoğu durumda.
Yüzümüz, kimliğimizin en belirgin yanı. Her insanın kimliği içindeki vücutta oluşuyor. Başka insan olma, dikkat çekme isteği… Estetik cerrahi yine burada imdada yetişiyor. İnsanın görünümünü, identitesini değiştiriyor… Ve aynı mesele… İnsanın yaşlanarak değişen yüzüyle kişi kendini, kimliğini yitirdiği duygusu yaşatabiliyor. Mucizevi bir şey, yani yaşlılığa karşı ameliyat. Bu kez de değişmeyi engelleme ameliyatı. Kısacası çok yönlü bir söz verme ve ticaret.
Vücut kültürün ürünü, parçası oluyor (55) ve tıp sağlık sektöründen çok hizmet sektörüne kayıyor. Aynalar, kamaralar, sosyal medya, filtrelenmiş fotoğraf seli. Bunun sonucu resmen bir “güzellik terörü” oluşuyor. (56) Vücut savaş alanına dönerken her kişinin sürekli yenildiği mekân. Her yenilgiyi yengiye çevirmek vaadi de gene güzellik dininden geliyor. Çocukluktan başlayan çirkin ve eksik bir vücuda hapsedilmiş olduklarını sananların kurtulma mücadelesine dönüşüyor güzellik savaşları. Orbach kitabında psikiyatrik bir vaka gibi görünen bir kişinin sonunda normal olduğuna karar verir, halbuki bu kişi çocukluğundan bu yana ayaklarından kurtulmak için iki ayağını da kestirmek istemektedir. Bu kişi vücudundan ötürü yani normallikten ötürü acı çekmektedir. Kısacası bazı durumlar çok anormal gelse bile normalken bazı ameliyatlar güzellik endüstrisinin ürettiği, abarttığı, beslediği ve soruna dönüştürdüğü sonra da kendince çözdüğü bir duruma dönüşüyor.
Beden önceleri gündelik işlerden yorulur ve yıpranırken teknolojik gelişmeler, ev aletlerindeki devrim ve mutfak makinalarının geliştirilmesiyle başlayan süreçte vücut bakım yapılan zaman ayrılan bir objeye dönüştü. O zamanlar süslenmek zenginlerin zaman fazlasından ötürü geliştirdikleri bir meşguliyet gibiydi. Sınıfsal farklılar ortadan kalkmaya başladı. Önceden bakımsızlık yoksulluk belirtisiyken günümüzde her sınıftan insanın bütçesine göre sunulan tüketim ürünleri var. Bu, büyük bir kitlenin vücut bakımı ürünlerine ulaşmasını sağlıyor.
Vücut bakımı vücutla kurduğumuz ilişkinin kalitesini değiştirdi. Bu bakım vücutla otoerotik renkler de kazandı yer yer. Vücutla yakın ilişkide yoğun utanma duyguları oluştu. İşte cin çıkarma işlemine benzer bir eylemle vücuttan bu yoğun utanma duyguları güzellik dini sayesinden dışarı atılmaya çalışılıyor. Özgün olmak aynı olmaya vardı. Önceleri bir kültürden başka bir kültüre geçişte çok belirgin farklar göze çarpardı. 20. yüzyıl başlarında çeşitli kültürlerde etnolog ve antropologların çektiği fotoğraflara bakınca giysiler, süslemeler, yürüyüşler (Çinli kız çocuklarının mesela, ayakları sıkıştırılarak büyümeleri engellenirdi), tarzlar farklıydı. Çok değil 50 yıl önce bir köylü ile kentliyi hemen ayırt edebilirdiniz. Moda günümüzde her yere aynı hızla ulaşıyor. ABD’de moda olan bir şey Japonya’nın bir köyüne ve Afrika’ya (verili koşullarda elbette) aynı hızla ulaşabiliyor. Moda ve güzellik endüstrisi yöresel ve kültürel farkları azalttı.
‘Mcdonaldslaşmalar’ damak zevklerini bile çeşitli ülkelerde aynılaştırdı. Aynı yemekleri dünyanın en ücra köşelerinde (hamburger, makarna, pizza, patates kızarması, tavuk kızarması) yiyebiliyor, damak zevklerinizi benzeştiriyoruz. Aynı moda renkler çeşitli ülkelerde aynı. Giydiğimiz pantolon, gömlek, etek aynı… Burunlarımız, rujlarımız, vücudumuzdaki dövmeler, saçlarımızın modeli, rengi… Bütün bunlar farklılaşmak amacıyla yapılırken, yaşadığımız grupta kendimizi farklılaştırmak amacı taşırken, yani giyimi, kuşamı, yaşam tarzını bireyselleştirmeye çalışırken birbirimize daha çok benziyor ve aynılaşıyoruz. Bu aynılaşmayı fark ettiğimizde farklılaşma arzusu yeni arayışlara ve bu arayışlar üzerinden yeniden aynılaşmalarda buluşmaya götürüyor…
İşte bir yandan Batılılaşma, Batılıya benzeme çabaları ve güzellik dininin birçok insanı etkilemesi, aynı zamanda bazen aynılaşmadan/Batılılaşmaya karşıt lokal kültürel özelliklere vurgular, bu bağlamda etnik ve dinsel motiflerin öne çıkarılma çabası. Ayrıca bu eğilimler birçok insanı birbirine benzeştiriyor, hatta aynılaştırıyor. Buna karşın insanlar kendilerini gerçekleştirirken bireyselleşmeye de özen gösteriyorlar bazen. Birbirine zıt iki eğilimlere de güzellik dini yanıt veriyor ve ideali vaat edebiliyor.
ROMANTİK VE GÜZELLİK
Güzellik tek başına yeterli olmuyor – mutlaka bir atmosferde, bir ortamda, bir sahneden gösteriliyor ve güzellik bu sahneye ait olarak sunuluyor. Sosyal medya güzelliğin sunulduğu, sergilendiği bir sahne. Sosyal medyada dil ve kişinin sunumu çok manipülatif. Filozoflar, yazarlar, şairler, aforizmalar. Ortada normal kimse yok. Normal o toplumdaki ve çağdaki norma uygunluk demek. Sokakta karşılaştığımız veya durakta birlikte otobüs beklediğimiz kişiler. İşte sosyal medyadaki dil ve entelektüel düzey başka sahneleniyor. Felsefecilerin yaz okulu, terapi eğitim merkezi, yazarlık kursu gibi sosyal bir ortam. Aynı manipülasyonlar fotoğraflarda da yapılıyor. Bu fotoğraflarda kendinden emin kişiler manken pozlarıyla görülüyor. Ayrıca fotoğraflar başkalarıyla rekabet edebileceği sinyali veriyor. Kişiler kendilerini, kendileri tanımlıyorlar: okumayı, gezmeyi, eğlenmeyi severim gibi. Bu kişiler sadece güzel değiller aynı zamanda terapik bir dile sahip insanlar ve romantik ruhlular. Bu insanlar bir illüzyon, yanılsama vaat ediyorlar. Fotoğraflardaki kişiyi yaratma illüzyonunu da güzellik dini vaat ediyor. Illouz romantizmin kapitalizmle nasıl standardize edildiğini ve küreselleştirildiğini anlatır. (57) Günümüzde reklam ürünler üzerine bilgilendirmeden çok bu ürünlerin mutlulukla ilişkilendirmeye çalışır. (58) Güzellik, moda bu çizgi üzerinden yürür.
Güzelliğin mekânı romantizmdir ve güzel insanlar bu romantik mekânda mutludur. İşe gidenler, elindeki malı elden çıkarmaya çalışan pazarcılar, çöpü döken kadın, çorba pişiren telaşlı anne romantik değildir. Romantik olan gündelik hayatın dışındaki özel alanlarda özel insanlar romantiktir. Bir ağacın gölgesinde birbirine sarılarak denize bakanların arada bir göz
göze gelmeleri, hipnotik bir sesle şiirler söylemeleridir romantik. İşte güzel olmak isteyenler güzellik dinine girenler aynı zamanda bu romantik mutlu insanların memleketlerini de hayal ediyorlar. Akşam yemeklerinde kameralara manalı bakmalar, güneşin batışı manzarasında sırtlarını batan güneşe dönerek kameraya romantik poz verme istekleri. Romantik güzelliğin aksesuarı olmaktan çok gerekliliği gibidir. Güzellik dininde güzel insanlar, güzel mekânlarda ve manzaralarda, güzel bakan, güzel söyleyen ve böylece mutlu olan insanlar… Güzellik dini normal ötesinde üstünde bir yerde. Güzellik yaşanan anormallikten kaçmak, yaşadığımız kirli dünyayı güzelleştiremiyorsak bireysel ütopilerin peşinde koşmak ve kendimiz güzelleştirmek anlamlarına bile gelebiliyor. Dünyayı değiştiremeyeceğini gören insanların yaşadığı çaresizliğe buldukları bireysel cevap belki de.
SON SÖZ
Evrimden bu yana insan kendi haline dinsel, estetik müdahalelerde bulunmuş. Günümüzde estetiğin dinsel özellikleri, ritüelleri, mabetleri (enstitüler, klinikler, makyaj salonları gibi) var. Sosyal medya, fotoğraflar, narsizm, teşhircilik kültürün ayrılmaz parçası. Nerede kamera varsa orada poz vermek var, fotoğraf filtresi var, şov efektleri kullanmak var.
Henderson, ilgiyle okuduğum kitabı Çirkinliğin Kültürel Tarihi’nin giriş bölümünde güzelliğin hiç de masum olmadığını söylüyor. Güzellik konu olduğunda bir ideal de var, güzelin peşinde olanın bir amacı. Bu yazıda da anlatmaya çalıştığım buydu. Günümüzde çok önemsenen güzellik sözcüğü mesela Maya dilinde yok. Mayalar güzellik denince çok kimlikliliği ve metamorfozu anlıyorlarmış. (59)
Güzellik günümüzde üretiliyor ve çirkinlik de üretilerek nasıl bundan kaçınabileceğimiz anlatılıyor. Kimin güzel ve çirkin olduğu televizyonlarda, sosyal medyada sürekli gösteriliyor. Fotoğrafta filtre, makyaj aslında bir ‘kusuru’ gizleme girişimidir de. Güzellik ve çirkinlik üretilince, güzelliğin normu da belirlenince insanlar güzel olana ulaşmaya çalışıyorlar.
İnsanlar arasındaki en doğal duygulardan biri de hasetlik ve kıskançlık. Bu duygular günümüzde rekabet olarak her alana da aktarılmış durumda. Kültür rekabet üzerine kurulu. Güzellik normu belirlendikten sonra ve insanlara bu ideale ulaşabilme sözü verildikten sonra bu insani mekanizmalar reaktive ediliyor…. Güzellik endüstrisi bu mekanizmaları vaatleriyle sürekli canlı tutuyor ve kar amaçlı da kullanıyor…
Çirkinlik bir hastalık değil, yani çirkinliğin hastalık değeri yok. Bu nedenle çirkinliği ortadan kaldırmayı amaçlayan tıbbi müdahalelerin ücretini sağlık sigortaları karşılamıyor. Ama bazı güzelleşme çabaları anormale, hatta ciddi psikolojik hastalıklara da işaret ediyor. Bu tür ağır operasyonlar öncesi doktorların bu kişileri psikoloğa yönlendirmeleri, psikolojik danışmanlıklar sonrası ameliyatların yapılması düşünülebilir… Bu yazıda kendi mesleğimi olduğundan daha önemli gösterme çabasının bir rol oynadığının farkındayım… Ama özdeğer veya öz güven duygusunu estetik endüstrisinde tadil ettirmiş bir psikoloğa açıkçası ben de özgüven sorunum için giderken uzun uzun doğru adreste olup olmadığımı düşünürdüm.
Güzel olmak, insanın kendi doğasını güzellik normu doğrultusunda değiştirmesi çok olağan… Kültürle doğa arasında bir fark, hatta zıtlık olduğunu savunan kültür kuramcıları, filozoflar var. Kültür ve doğa dişotomisi güzellik (güzellik doğada mı var yoksa kültürün ürünü mü) konusunda çok anlamlı değil, çünkü doğada birçok canlı partner ararken veya çiftleşme dönemlerinde kendisini olduğundan daha çekici göstermeye ve partner adayını böylece etkileme çabası var. Kuşlar bile kendilerini partnerlerine güzel göstermenin derdinde olabiliyorlar… Sorun güzelleşme, kendini olduğu gibi bırakmamak ve kendine müdahale etmekte değil… Anlatmaya, eleştirmeye çalıştığım insanların güzellik uğruna vücutlarını savaş (59) alanına çevirmelerine bir çekince koymak. Tıbbın yapabilirlik sınırlarını her gün daha da zorlayarak en akla gelmeyecek uygulamaları norm’a dönüştürme ve normalleşme çabası…
Güzellik dini ve bu dinin inananları, dinin rahipleri (güzellik endüstrisi, doktorlar) hiç sorgulanamıyor ve dokunulmazlıkları var sanki… Politikacılar, sanatçılar, türkücüler, televizyoncular, avukatlar, psikologlar, dolmuş şoförleri, aşçılar… Herkes bu dinden fena halde etkilenmiş durumda. Mafya babalarımız bile botokslu… Reis… Reisin eşi… Her şey bu kadar ‘normalken’ bu ‘normallik’ size de biraz anormal gelsin diye bu kadar laf…
(47) Sebastian Leikert, Schönheit und Konflikt =güzellik ve çatışma (Psychosozial Verlag, 2012), s. 39.
48 Eckhardt, age, s. 88.
49 age, s. 84.
50 Joachim Küchenhoff, Achtung vor dem Anderen, Velbrück Wissenschaft, 2021, s. 132
51 Cora C. Steinbach, Masochismus-Die Lust an der Last, 2. Baskı (Psychosozial Verlag, 2018), s. 162.
52 Günter Gödde (Europa Verlag, 1983), s. 29 ve Sigmund Freud, Kindel, Gesamausgabe, Position,60606.
53 Eckhardt, age, s. 72.
54 Freud, age, Position, 18169 ve 42894.
54 Der Konsum der Romatik [Romantizm Tüketimi] (Surkamp Verlag, 2007).
55 Joachim Küchenhoff, Vom Drinlichen und vom Grundsätzlichen (Psychosozial Verlag, 2022), s. 189.
56 Susi Orbach, Bodies, Im Kampf mit dem Körper (Arche Verlag, 2021), s. 46.
58 age, s. 102.
59 Gretchen E. Henderson, Çirkinliğin Kültürel Tarihi, çev. Ayşe Çavdar (Sel Yayıncılık, 2018), s. 11,
60, 68.
BİTTİ
Şahap Eraslan: 1980’de cunta öncesi Almanya’ya gitti. Berlin Teknik Üniversitesi’nde psikoloji bölümünü bitirdi. Daha sonra Humbold Üniversitesi’nde etnoloji okudu. Eş ve aile terapisi, klinik hipnoz eğitimlerini bitirdi. Daha sonra uzun bir eğitim sonrası psikanalist oldu. Uzmanlık alanı kültür psikanalizi ve psikanalitik kültür karşılaştırmaları. Analist/psikoterapist olarak Berin’de çalışıyor.