Odet Salim, Lübnan’daki iç savaşta sevdikleri kayıplara karışanlardan sadece biri.
Kanlı çatışmalar sırasında yaklaşık 17 bin kişi kayboldu. Çoğunun milis güçler tarafından kaçırılıp öldürüldüğü sanılıyor.
Ancak birkaç yüz kişinin hala hayatta olduğuna, Suriye’deki cezaevlerinde tutulduğuna inananlar da var.
Odet ile Beyrut’taki BM merkezinin önüne kurduğu çadırda tanışmıştım.
Diğer kayıp aileleri ile birlikte burayı mesken tutmuş, soruşturma talep ediyordu.
77 yaşında ufak tefek bir kadındı. Yüzünde kaderine razı olmuş bir ifadeyle, kızı ile oğlunun kaybettiği günü anlattı bana usul usul:
1985 yılıymış. 19 yaşındaki Marie-Christine ile 22 yaşındaki Richard, yaşlı amcaları ile birlikte öğlen yemeği yemek üzere arabalarıyla eve geliyormuş.
Yolda kaçırılmışlar. Odet evde saatlerce onları beklemiş. Portakal rengi Volkswagen’lerini görmek için pencereden kaygıyla bakmış.
Neler olmuş olabileceğini anladığında, kendi hayatını tehlikeye atarak, bilgi alabilmek umuduyla milis liderlere gitmiş.
Eksiksiz hepsi, birşey bilmediklerini söylemişler. Odet yakınlarını bir daha görememiş.
Savaştan sonra
Beş yıl sonra savaş sona erdiğinde, Odet artık hükümet yetkilileri olan milis liderleri yeniden ziyaret etmiş.
Anlattığına göre, soğukkanlı ifadelerle yüzüne bakıp “Aramayı bırak, hayatına devam et” demişler.
Ama Odet elinde kalan tek şeyi, umudunu kaybetmeyi reddetmiş.
Hemen o akşam çıkıp gelebilirlermiş gibi, çocuklarının odalarını hazır tutmuş. Richard’ın gitarlarını, sigaralarını, jiletlerini derleyip toplamış, Marie-Christine’in yatağı ile makyaj malzemelerinin tozunu almış.
Hükümetin kayıpları araştırmak üzere kurduğu komisyon üç kez Odet’in ifadesini almış.
Ancak ne bir rapor yayınlamış, ne de Odet’in dediğine göre ülkenin dört bir yanına yayılan yüzlerce toplu mezarı araştırmak için pek bir girişimde bulunmuş.
Lübnan hükümeti, savaş bittikten kısa bir süre sonra af çıkararak milis liderlerin savaş suçlarından yargılanmasını engelledi.
Ben de 10 yıl önce Lübnan’a yerleştiğimden beri iç savaşın tüm izlerinin nasıl silindiğine tanık oldum.
O zamanlar, kurşunla delik deşik olmuş binalara şaşardım. Şimdi ise o binalardan ne kadar azının insanlara iç savaşı hatırlatmak için ayakta kaldığına şaşıyorum.
Hani neredeyse iç savaş hiç yaşanmamış gibi. Hiçbir anıt yok. Savaşın anıldığı bir gün de.
Sabra ve Şatila’daki Filistin mülteci kamplarında korkunç bir katliamın yaşandığı yer, daha birkaç yıl öncesine kadar çöplük olarak kullanılıyordu.
Başbakan Saad Hariri iç savaşın hemen başlarında ülkeye askerlerini gönderen ve beş yıl öncesine kadar da çekmeyen Suriyeliler ile görüşmelerinde kayıplar konusunu gündeme getireceğini söyledi.
Ama pekçok insan bu görüşmelerden birşey çıkmayacağı görüşünde.
“Lübnanlıların kendileri kayıpların nerede olduğunu bilmezken, Suriyelilerden birşey söylemelerini neden bekleyelim ki?” diye soruyorlar.
Kafalardaki savaş
Bazı Lübnanlı arkadaşlarımın da söylediği gibi, savaş kağıt üzerinde bitse de kafalarda sessizce sürüyor.
Rakip Hristiyan ve Müslüman gruplar arasındaki gerginlikler, Lübnan’da hala toplumsal hayatın bir parçası.
Pekçokları savaşın neden yapıldığına ve savaşta neler yaşandığına dair ciddi bir tartışma yapılmadan, Lübnan’ın asla tam anlamıyla huzura kavuşamayacağına inanıyor.
Odet gibi insanlar içinse, gerçekleri ortaya çıkarmak için artık çok geç.
O, 1.495 gün boyunca diğer kayıp yakınlarıyla birlikte yazın sıcağı, kışın soğuğu demeden, evinin konforundan uzakta bir çadırda yaşadı.
Fakat geçen Mayıs’ta çadırın yakınlarındaki bir yolda karşıdan karşıya geçerken bir araba tarafından çiğnenip öldü.
Çadırda yapılan cenaze töreninde, 100 kadar dostu onun için son bir kez toplandı.
Bu insanlar aynı zamanda hükümete de bir mesaj iletmek için oradaydılar: