Peki, Baykal’ı istifa ettiren “kaset” olayı Kutlu Doğum Haftası’nda yaptığı manifesto gibi konuşmanın intikamı mı? Birileri CHP’yi tekrar 1930’ların çizgisine sokmak amacıyla bu tezgahı yapmış olabilirler mi?
Kayseri Vizyon Kent Haber gazetesi başyazarı Yusuf Yerli bugünkü köşesinde şu ilginç değerlendirmeyi yaptı:
İLK TAŞI KİM ATMALI? YA DA ATLARI DA VURURLAR
İsa (as) mabede girince, yazıcılar ve Ferisiler kendisine zina suçu işlemiş bir kadın getirdiler.
Aralarında: «Eğer onu kurtarırsa, bu Musa’nın kanununa aykırıdır ve böylece onu suçlarız; eğer mahkûm ederse, bu kendi akidesine aykırıdır, çünkü o merhameti tebliğ etmektedir.” dediler.
Bu düşünceyle Isa’ya varıp: “Muallim, bu kadını zina ederken bulduk. Musa, böylesinin recm edilmesini emretmişti; buna sen ne dersin?”diye sordular.
İsa eğilip, parmağıyla yerde bir ayna yaptı ve içinde herkes kendi kötülüklerini gördü. Cevap için sıkıştırırlarken, İsa doğrulup parmağıyla aynayı gösterdi ve : “Aranızda günahsız olan ona ilk taşı atsın.”dedi ve, yeniden eğilip, aynayı çizdi.
Bunu gören insanlar, en yaşlısından başlayarak bir bir çıktılar, çünkü kirli işlerini görünce utanıyorlardı.
İsa yeniden doğrulup, kadından başka kimseyi göremeyince: “Kadın, seni ayıplayanlar nerede?” diye sordu.
Kadın ağlayarak cevap verdi: “Rab, gittiler; eğer beni bağışlarsan, Allah sağ ve diridir ki, bir daha günah işlemiyeceğim.”
O zaman İsa: “Allah’ı tesbih ederim! Huzurla yoluna git ve bir daha günah işleme, çünkü Allah beni seni mahkûm etmek için göndermedi.”
Sonra, Yazıcılar ve Ferisiler toplanınca, İsa kendilerine:”Söyleyin bana; eğer sizden birinizin yüz koyunu olsa ve onlardan birini yitirse doksandokuzunu bırakıp, onu aramaya gitmez misiniz? Ve, onu bulunca, onu omuzlarınıza atıp, komşularınızı çağırarak, onlara “Benimle birlikte sevinin, çünkü, yitirdiğim koyunu buldum, demez misiniz? Mutlaka böyle yaparsınız. Şimdi söyleyin bana, Allah’ımız, dünyayı kendisi için yarattığı insanı daha mı az sever? Allah sağ ve diridir ki, tevbe eden günahkâr üzerine Allah’ın meleklerinde böylesine bir sevinç meydana gelir; çünkü, günahkârlar Allah’ın rahmetini bildirirler.”
CHP genel başkanı Deniz Baykal hakkında ortaya saçılan görüntüler üzerine, yayın yapan; hemen hepsi Baykal’ın savunduğu dünya görüşüne iman eden medya kuruluşlarının ve bu kuruluşların ideoloğlarının tavırlarını ve yorumlarını okuyunca, yukarıda alıntıladığım diyaloğ çağrışımlar yaparak, zihin dünyamdaki yerini aldı.
Baykal’a istifa çağrısı yapanların, görüntüleri yayınlamanın ahlaki ve insani yönünü tartışanların amaçları ve samimiyetsizlikleri paçalarından akıyor; etrafı kokudan yaşanmaz bir ortama çeviriyordu. Onlara İsa (as)in sorusunu sormaktan başka yapacak bir şey yok:”ilk taşı, daha önce bu günahı işlememiş olan biri atsın”. Bu çağrıya cesaretle cevap verip, öne çıkabilecek biri bunların arasında maalesef bulunmuyor. Onların timsah gözyaşlarını, samimiyetsizliklerini bir tarafa bırakıp, olaya dönecek olursak:
Ortaya konan şey tam bir skandal.
Entrika, santaj, komplo, aşk, ihanet, siyaset, tehdit, saldırı, kıstırma, sıkıştırma, merak, heyecan; ne, niçin, ne zaman, kim, kiminle… Bundan sonra ne olacak…Bu komploda, bu senaryoda, bu filimde olduğu kadar kimin eli kimin cebinde sorularının yer aldığı ve izleyiciyi soluk soluğa sürükleyen bir filmi seyretmemişsiniz, bir romanı okumamışsınızdır.
Şimdi, bu filim neden vizyona konuldu. Bazı ihtimaller üzerinde duralım: Öncelikle, dün sabah, seher vaktinde, Erkilet eteklerinde, dostlarımızla doğada ve düşüncede yaptığımız gezinin konularından biri de bu idi. Dostum Dursun Çiçek’e yaptığımız ihtimaliyat sıralamasında, Baykal’ın Kutlu Doğum konuşmasının intikamını almaya yönelik bir mesaj olabileceği yönündeki tesbitimden hareketle söze girmek istiyorum. Baykal’ın da benzer bir açıklama yapması beni şaşırmadı ve bu ihtimal daha güçlü olarak zihnimde yer aldı. Ne de olsa o süreçleri tüm boyutları ile yaşayan o.
Baykal’ın aşağıda okuyacağınız açıklamasının bir yön değiştirme ve dindar halkımız nezdinde bir suç hafifletme manevrası olduğu ihtimalini daha zayıf buluyorum.
1- Konu ile ilgili Baykal’ın söylediği; “Kutlu Doğum münasebetiyle yaptığım konuşma, dindar ve muhafazakâr çevrelerden sempati buldu. Bu konuda yeni açılımların arkası gelecekti. CHP’nin bu yönelişinin önü kesilmek istendi.
Baykal’ı istifaya çağıran çevrelere baktığımızda, bu yorumun hiçte yabana atılır bir tarafı yok.
Dün Hürriyette yazan Soner Yalçın’ın asıl mesele ne, diye sorup işaret ettiği nokta tam da burası. Yalçın CHP’nin Kemalizm’den uzaklaştığından, Kemalist ilkelere yeterince sahip çıkamadığından dem vuruyor ve 1930’ların ideolojik yapısına dönüşle ancak CHP’nin adam olacağının altını çiziyordu.
“ülkeye müslümanlık hâkim olacağına bölünsün, razıyız” düşüncesinde olan etkin bir grubun bu çevrelerde kümelendiği bir gerçek. Bu çevrelerin, Baykal’ın kellesini, hem de onurunu yerle yeksan ederek alma teşebbüsünde olmaları; benzer yönelime girecekler için unutamayacakları, kulaklarına küpe edecekleri bir yöntemi seçmiş olduklarını varsayabiliriz. Bende hâkim olan kanaat de bu.
Yani Baykal’ın o çevrelere göre büyük günahı o santaj kasetindeki görüntüler değil (çünkü bu çevrelerde bu işi yapmayan var mı onu sorgulamak gerekiyor), Kutlu Doğum günündeki Baykal görüntüsüdür. (o konuşmayı okumayan ya da dinlemeyenler bu yazdıklarıma anlam vermekte zorlanabilirler. O konuşmanın bir iki maddesi hariç, tam bir manifesto. Gerçi o maddeler, tüm konuşmaya format çekiyor, sıfırla çarpıyor ama bu inceliği o çevrelerin bildiğini sanmıyorum)
2- Bu analizden hareketle söyleyecek olursak, bu kaset parti içi iktidar mücadelesinin bir argümanı olarak piyasaya sürülüyor. Yani Baykal’ın kellesi isteniyor, CHP’den. Eğer Baykal’ın kişisel kellesi alınamaz ise, bu durumda CHP’nin kurumsal kellesi biçilmek istenecektir. VARAN İKİ, bu hamleye işaret olarak kasete derc edilmişe benziyor; yoksa herkesin söylediği gibi alt üst oluşların görüntüleri değil; çünkü bu görüntüler, bu meyanda, istenilen etkiyi ve çağrışımı yaparak, sonuç almış oldu.
3- Baykal’ın Ergenekon avukatlığını yeterince ve etkilice yapamadığı, artık yaşlanmış, güçten takatten düşmüş yılkı atları gibi verimsiz olduğu, tespitinden hareketle CHP’nin ve muhtemel adayların önünden çekilmesi istenmiştir. Razı olmayınca da “atları da vururlar” fehvasınca, gereğini yapmışlardır.
Baykal, yukarıda alıntıladığım İsa(as) kıssasındaki adam gibi davranıp; siyasi ve ideolojik tevbesini yapıp; bu şeytani kuşatmayı yararak, küllerinden yeniden doğabilir. Ama bu cesaret ve çevrenin Baykal ve çevresinde olduğundan emin değilim. Baykal bu yönde yapacağı bir çıkış ile hem halk nezdinde, hem tarih sahifelerinde kendini tezkiye edebilir ancak. CHP’yi kaybedebilir ama benliğini kazanabilir.
Baykal böylesi tarihi bir karar verirse eğer, hiç ummadığı yerlerden ve çevrelerden, beklemediği desteği görebilir.
Baykal bunları yapar mı bilemem ama artık bu saatten sonra, CHP’yi de kimseye yar etmez. Bunun ilk işaretini Önder Sav verdi: Sarıgül’e vurarak.
Çetin geçecek bu süreç, çok çetin…
Kayseri Vizyon Kent Haber gazetesi başyazarı Yusuf Yerli bugünkü köşesinde şu ilginç değerlendirmeyi yaptı:
İLK TAŞI KİM ATMALI? YA DA ATLARI DA VURURLAR
İsa (as) mabede girince, yazıcılar ve Ferisiler kendisine zina suçu işlemiş bir kadın getirdiler.
Aralarında: «Eğer onu kurtarırsa, bu Musa’nın kanununa aykırıdır ve böylece onu suçlarız; eğer mahkûm ederse, bu kendi akidesine aykırıdır, çünkü o merhameti tebliğ etmektedir.” dediler.
Bu düşünceyle Isa’ya varıp: “Muallim, bu kadını zina ederken bulduk. Musa, böylesinin recm edilmesini emretmişti; buna sen ne dersin?”diye sordular.
İsa eğilip, parmağıyla yerde bir ayna yaptı ve içinde herkes kendi kötülüklerini gördü. Cevap için sıkıştırırlarken, İsa doğrulup parmağıyla aynayı gösterdi ve : “Aranızda günahsız olan ona ilk taşı atsın.”dedi ve, yeniden eğilip, aynayı çizdi.
Bunu gören insanlar, en yaşlısından başlayarak bir bir çıktılar, çünkü kirli işlerini görünce utanıyorlardı.
İsa yeniden doğrulup, kadından başka kimseyi göremeyince: “Kadın, seni ayıplayanlar nerede?” diye sordu.
Kadın ağlayarak cevap verdi: “Rab, gittiler; eğer beni bağışlarsan, Allah sağ ve diridir ki, bir daha günah işlemiyeceğim.”
O zaman İsa: “Allah’ı tesbih ederim! Huzurla yoluna git ve bir daha günah işleme, çünkü Allah beni seni mahkûm etmek için göndermedi.”
Sonra, Yazıcılar ve Ferisiler toplanınca, İsa kendilerine:”Söyleyin bana; eğer sizden birinizin yüz koyunu olsa ve onlardan birini yitirse doksandokuzunu bırakıp, onu aramaya gitmez misiniz? Ve, onu bulunca, onu omuzlarınıza atıp, komşularınızı çağırarak, onlara “Benimle birlikte sevinin, çünkü, yitirdiğim koyunu buldum, demez misiniz? Mutlaka böyle yaparsınız. Şimdi söyleyin bana, Allah’ımız, dünyayı kendisi için yarattığı insanı daha mı az sever? Allah sağ ve diridir ki, tevbe eden günahkâr üzerine Allah’ın meleklerinde böylesine bir sevinç meydana gelir; çünkü, günahkârlar Allah’ın rahmetini bildirirler.”
CHP genel başkanı Deniz Baykal hakkında ortaya saçılan görüntüler üzerine, yayın yapan; hemen hepsi Baykal’ın savunduğu dünya görüşüne iman eden medya kuruluşlarının ve bu kuruluşların ideoloğlarının tavırlarını ve yorumlarını okuyunca, yukarıda alıntıladığım diyaloğ çağrışımlar yaparak, zihin dünyamdaki yerini aldı.
Baykal’a istifa çağrısı yapanların, görüntüleri yayınlamanın ahlaki ve insani yönünü tartışanların amaçları ve samimiyetsizlikleri paçalarından akıyor; etrafı kokudan yaşanmaz bir ortama çeviriyordu. Onlara İsa (as)in sorusunu sormaktan başka yapacak bir şey yok:”ilk taşı, daha önce bu günahı işlememiş olan biri atsın”. Bu çağrıya cesaretle cevap verip, öne çıkabilecek biri bunların arasında maalesef bulunmuyor. Onların timsah gözyaşlarını, samimiyetsizliklerini bir tarafa bırakıp, olaya dönecek olursak:
Ortaya konan şey tam bir skandal.
Entrika, santaj, komplo, aşk, ihanet, siyaset, tehdit, saldırı, kıstırma, sıkıştırma, merak, heyecan; ne, niçin, ne zaman, kim, kiminle… Bundan sonra ne olacak…Bu komploda, bu senaryoda, bu filimde olduğu kadar kimin eli kimin cebinde sorularının yer aldığı ve izleyiciyi soluk soluğa sürükleyen bir filmi seyretmemişsiniz, bir romanı okumamışsınızdır.
Şimdi, bu filim neden vizyona konuldu. Bazı ihtimaller üzerinde duralım: Öncelikle, dün sabah, seher vaktinde, Erkilet eteklerinde, dostlarımızla doğada ve düşüncede yaptığımız gezinin konularından biri de bu idi. Dostum Dursun Çiçek’e yaptığımız ihtimaliyat sıralamasında, Baykal’ın Kutlu Doğum konuşmasının intikamını almaya yönelik bir mesaj olabileceği yönündeki tesbitimden hareketle söze girmek istiyorum. Baykal’ın da benzer bir açıklama yapması beni şaşırmadı ve bu ihtimal daha güçlü olarak zihnimde yer aldı. Ne de olsa o süreçleri tüm boyutları ile yaşayan o.
Baykal’ın aşağıda okuyacağınız açıklamasının bir yön değiştirme ve dindar halkımız nezdinde bir suç hafifletme manevrası olduğu ihtimalini daha zayıf buluyorum.
1- Konu ile ilgili Baykal’ın söylediği; “Kutlu Doğum münasebetiyle yaptığım konuşma, dindar ve muhafazakâr çevrelerden sempati buldu. Bu konuda yeni açılımların arkası gelecekti. CHP’nin bu yönelişinin önü kesilmek istendi.
Baykal’ı istifaya çağıran çevrelere baktığımızda, bu yorumun hiçte yabana atılır bir tarafı yok.
Dün Hürriyette yazan Soner Yalçın’ın asıl mesele ne, diye sorup işaret ettiği nokta tam da burası. Yalçın CHP’nin Kemalizm’den uzaklaştığından, Kemalist ilkelere yeterince sahip çıkamadığından dem vuruyor ve 1930’ların ideolojik yapısına dönüşle ancak CHP’nin adam olacağının altını çiziyordu.
“ülkeye müslümanlık hâkim olacağına bölünsün, razıyız” düşüncesinde olan etkin bir grubun bu çevrelerde kümelendiği bir gerçek. Bu çevrelerin, Baykal’ın kellesini, hem de onurunu yerle yeksan ederek alma teşebbüsünde olmaları; benzer yönelime girecekler için unutamayacakları, kulaklarına küpe edecekleri bir yöntemi seçmiş olduklarını varsayabiliriz. Bende hâkim olan kanaat de bu.
Yani Baykal’ın o çevrelere göre büyük günahı o santaj kasetindeki görüntüler değil (çünkü bu çevrelerde bu işi yapmayan var mı onu sorgulamak gerekiyor), Kutlu Doğum günündeki Baykal görüntüsüdür. (o konuşmayı okumayan ya da dinlemeyenler bu yazdıklarıma anlam vermekte zorlanabilirler. O konuşmanın bir iki maddesi hariç, tam bir manifesto. Gerçi o maddeler, tüm konuşmaya format çekiyor, sıfırla çarpıyor ama bu inceliği o çevrelerin bildiğini sanmıyorum)
2- Bu analizden hareketle söyleyecek olursak, bu kaset parti içi iktidar mücadelesinin bir argümanı olarak piyasaya sürülüyor. Yani Baykal’ın kellesi isteniyor, CHP’den. Eğer Baykal’ın kişisel kellesi alınamaz ise, bu durumda CHP’nin kurumsal kellesi biçilmek istenecektir. VARAN İKİ, bu hamleye işaret olarak kasete derc edilmişe benziyor; yoksa herkesin söylediği gibi alt üst oluşların görüntüleri değil; çünkü bu görüntüler, bu meyanda, istenilen etkiyi ve çağrışımı yaparak, sonuç almış oldu.
3- Baykal’ın Ergenekon avukatlığını yeterince ve etkilice yapamadığı, artık yaşlanmış, güçten takatten düşmüş yılkı atları gibi verimsiz olduğu, tespitinden hareketle CHP’nin ve muhtemel adayların önünden çekilmesi istenmiştir. Razı olmayınca da “atları da vururlar” fehvasınca, gereğini yapmışlardır.
Baykal, yukarıda alıntıladığım İsa(as) kıssasındaki adam gibi davranıp; siyasi ve ideolojik tevbesini yapıp; bu şeytani kuşatmayı yararak, küllerinden yeniden doğabilir. Ama bu cesaret ve çevrenin Baykal ve çevresinde olduğundan emin değilim. Baykal bu yönde yapacağı bir çıkış ile hem halk nezdinde, hem tarih sahifelerinde kendini tezkiye edebilir ancak. CHP’yi kaybedebilir ama benliğini kazanabilir.
Baykal böylesi tarihi bir karar verirse eğer, hiç ummadığı yerlerden ve çevrelerden, beklemediği desteği görebilir.
Baykal bunları yapar mı bilemem ama artık bu saatten sonra, CHP’yi de kimseye yar etmez. Bunun ilk işaretini Önder Sav verdi: Sarıgül’e vurarak.
Çetin geçecek bu süreç, çok çetin…
Yusuf Yerli / habertaraf