Yakup Kepenek
Geçen hafta iki DEM Parti milletvekilinin PKK lideri A. Öcalan’ı hapiste ziyareti ülkenin yeni yıla çok puslu da olsa bir barış beklentisi ile girmesine neden oldu.
Barış kutsaldır ve ülke on yıllardır, yerinde deyimiyle barış yüzü görmediğinden, bu beklentinin gerçeğe dönüşmesi büyük önem taşıyor.
Sorun, bunun biçimi ve içeriğiyle nasıl olacağıdır.
SAVAŞTAN BARIŞA MI?
Son gelişmelere geçmeden iktidarın niteliğini savaş-barış bağlamında kısaca irdeleyelim.
AKP- MHP iktidarı yıllardır, Cumhuriyet’in tüm değerlerine karşı bir türlü sonuçlandıramadığı kesintisiz bir savaş veriyor. Laiklikle, çağdaş yaşamla, giderek müzik ve eğlence ile ve de sokak hayvanlarıyla bile savaşıyor.
Daha özelde, iktidar üç cephede, hukuk, ekonomi ve beyin cephelerinde savaşıyor.
Önce, AİHM ve AYM kararlarını hiçe sayarak suçsuz oldukları kanıtlanan insanlar, “düşünceleri” nedeniyle yıllardır hapis tutuluyor. İktidar seçim sonuçlarıyla da savaşıyor: Milletvekili C. Atalay, Mayıs 2023’ten bu yana hapiste. Yerel yönetimlerde kayyum uygulamasıyla özellikle Kürt seçmenin iradesi hiçe sayılıyor.
Yandaşı olmayana ihale vermeyen, yine kendisinden olmayanı kamuda işe almayan iktidar ekonomide faizle savaşıyor. Onunla da kalmıyor, TÜİK’in gerçeklerden uzak istatistiklerini kullanarak işçi, memur ve emeklilerin insanca yaşam olanaklarıyla savaşıyor; yine de ekonomiyi düzeltemiyor.
İktidarın üçüncü, ancak önemi nedeniyle birinci sıraya konulması gereken bir savaşı daha var: iktidar “beyin” ile savaşıyor. Boğaziçi Üniversitesi savaşı 2 Ocak’ta 4. yılını tamamladı. Yanlış okumadınız; bu iktidar özgür düşünen beyinleri, gençleri, doktorları, bilimle uğraşanlar ve diğer nitelikli insanları “giden gitsin” yaklaşımıyla yurtdışına itiyor. Ülkede kalan çocuklar ve gençler de cemaat ve tarikat yapılanmalarının tutsağı yapılıyor. Böylece ülkenin geleceği daha da karartılıyor.
İktidar, beyinlerle savaşını her olanağı kullanarak yapıyor; örneğin, “Mustafa Kemal’in askeriyiz” dedikleri için, anayasaya bağlılık yemini eden teğmenleri ordudan atmaya çalışıyor.
Savaşı bu kadar “içselleştirmiş” bulunan bir iktidardan barış ummak, nesnel olarak hiç de olası görünmüyor.
ÖNE ÇIKAN ÜÇLÜ
Barış süreci, iktidarın küçük ortağı MHP lideri Bahçeli’nin Öcalan çağrısıyla başladı. Başkan Erdoğan’ın katılımıyla Öcalan ziyareti gerçekleşti ve bunun sonunda Öcalan’ın “Kürt sorununa kalıcı çözüm bulmaya yönelik” yedi maddelik değerlendirmeleri geldi.
“Türk-Kürt kardeşliğini yeniden güçlendirmek tarihi bir sorumluluk olduğu kadar tüm halklar için de kader belirleyici bir önem ve aciliyet kazanmıştır” diye başlayan değerlendirmenin 4. maddesi önemle öne çıkıyor. Madde, Öcalan özelinde şöyle diyor:
“Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim.”
Öcalan’daki özgüvene bakar mısınız! Anımsayalım, ABD tarafından ta 1999’da Afrika’da yakalanıp, MHP’nin de ortağı olduğu hükümete teslim edilen Öcalan, paradigmaya -katkı sağlama gücünü bugün “nasıl ve nerden” alıyor?
Başarısız kalan ve neden başarısız kaldıkları kamuoyuna tam olarak açıklanmayan 2009 Açılım ve özellikle 2014 Barış süreçleri bir yana, çeyrek yüzyıl sonra içine girilmekte olan barış sürecinin açıklık kazanması gereken çok önemli bir “dış boyutu” var. Son Suriye olayı dikkate alınarak, süreç tüm Ortadoğu’yu kapsayan yeni bir “ABD Barışı”- siyaset bilimindeki deyimle bir Pax America mıdır ve bunun içeriği nedir, sorusunu sormak haklılık kazanıyor.
Özetle, Kürt denklemi diyebileceğimiz sürecin bilinmeyeni çok. Bunların en önemlilerinden biri, AİHM, AYM kararlarına ve Avrupa Konseyi’nin istemlerine karşın 2016’dan buyana hapiste tutulan, ancak girişilen barış sürecinin doğrudan parçası olması gereken ve neden “dışlandığı” açıklanmayan S. Demirtaş’tır. Bir diğeri silahlı kesimin Öcalan’ı ne ölçüde “dinleyeceğidir”. Tüm bu noktalar açıklık kazanmadan barışa giden yol açılamaz.
Diğer yönden, Öcalan görüşmesini gerçekleştiren iki DEM milletvekili P. Buldan S.S.Önder’in oluşturulan önerileri diğer partilere iletmeye, görevden alınan ve yerine kayyum atanan Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı A. Türk ile gitmeleri ve bu işe Bahçeli’den başlamaları, kanımca, siyasi tarihe çok iyi düşünülmüş bir “Kürt buluşu” olarak geçecek değerde, kutlanması gereken bir olgudur.
Barış çok değerlidir; anayasa, adaylık vb. için asla “araç” olarak kullanılmamalı ve 2025 barış yılı olmalıdır.
Ancak, yukarıda özetlenen denklemden, üzgünüm, “nesnel olarak” barış çıkmıyor. Bu durumda ülkenin barışseverlerine, sürecin olumlu olması için uğraş vermek ve her zamanki gibi, 2025’te de barışı sonuna kadar savunmak kalıyor.