Yücel Özdemir
Brezilya’nın Belem kentinde devam eden Birleşmiş Milletler İklim Konferansı (COP30) dolayısıyla Almanya’da yayımlanan haber ve yorumların çoğunda haklı olarak küresel ısınmanın yol açtığı sorunlara dikkat çekilerek, dünyanın artık yaşanmaz hale geldiği belirtiliyor. Hava sıcaklıkları ölçülmeye başlandığından bu yana en sıcak dönem geçen yaz olarak kaydedildi. Artışın 1.5 derece altında tutulması için vaatler veriliyor, ancak icraat yok. Bu gidişle gezegenimizin bazı bölgelerinin uzak olmayan bir sürede yaşanmaz hale geleceği bugünden öngörülebiliyor.
Alman basınında yer alan haberlerin bir bölümünde, COP30 Konferansına katılmak üzere binlerce kilometre uzaklıktaki Belem’e giden küresel ısınma karşıtlarının bindiği uçakların ve arabaların havaya bıraktığı binlerce tonluk karbondioksit emisyonundan söz edilerek, küresel ısınmaya karşı çıkanların küresel ısınmaya yol açtığı propagandası yapıldı.
Zira bu asıl nedenleri gizlemek için yapılan karşı propagandan ibaret. Çünkü konferans için katedilen yolda havaya salınan karbondioksit denizdeki damla misali.
Küresel ısınmanın baş sorumlusunun sanayileşmiş kapitalist ülkeler olduğu sır değil. Ancak bu ülkelerin çoğu en az etkilenenler arasında. Avrupa Komisyonu tarafından yayımlanan rapora göre, 2023 itibarıyla küresel ısınmaya yol açan ilk 10’da şu ülkeler yer alıyor: Çin, ABD, Hindistan, Rusya, Japonya, İran, Endonezya, Suudi Arabistan, Almanya ve Kanada.
Çin, Batılı ülkeler tarafından üretim merkezine dönüştürüldükten bu yana dünyanın havasını en fazla kirleten ülkelerin başında geliyor ve Paris İklim Anlaşması’yla belirlenen kriterlere uymamaya devam ediyor. İkinci sıradaki ABD ise, Trump’ın bir kez daha göreve gelmesiyle, ikinci kez Paris İklim Anlaşması’ndan ayrıldı. Bu iki ülkeye son yıllarda bir de Hindistan eklendi. Hızla sanayileşme yönünde ilerleyen, Batılı tekeller tarafından “yeni Çin” misyonu biçilen Hindistan, kısa sürede duracak gibi görünmüyor. Sadece bu üç ülkenin saldığı karbondioksit emisyonu, toplam emisyonların yüzde 50’sinden fazla. Yüzde 20’sini de ilk 10’da yer alan diğer 7 ülke salıyor.
Böylece ilk 10’da yer alan ülkeler emisyonların yüzde 70’inden sorumlu. Küresel ısınmanın önüne geçmek için dünyanın havasını kirleten bu 10 ülkeyi hedefe alarak, bir çalışmayı yürütmek gerekiyor.
Küresel ısınmanın asıl mağdurları ise, neredeyse hiç zararlı gazlar salmayan ülkeler. Germanwatch tarafından hafta içinde yayımlanan “iklim risk endeksi 2026” raporuna göre, küresel ısınmaya karşı önlemlerin alınması gerektiğinin ilk tartışıldığı 1995’ten bu yana, tam 832 bin insan küresel ısınmanın yol açtığı doğa felaketlerde hayatını kaybetti ve 4.5 trilyon dolarlık da maddi zarar meydana geldi.
Aynı raporda, 1995-2024 yılları arasında küresel ısınmadan en fazla etkilenen ülkeler şu şekilde sıralanmış: Dominica, Myanmar, Honduras, Libya, Çad, Haiti, Filipinler, Nikaragua ve Hindistan. Doğu Karayipler’de 70 bin kişinin yaşadığı, 750 kilometrekarelik Dominica, yağmur ormanları, volkanlar ve dünyanın en büyük sıcak göllerinden biri olan “Boiling Lake”nin bulunduğu bir ada devleti. Bu gidişle yaşanmaz hale gelmeye aday en yakın ülke görünüyor.
Dikkat çeken bir diğer nokta ise -Hindistan’ı saymazsak- en çok etkilenen ülkelerde küresel ısınmanın temel nedeni olan karbondioksit salınımlarının minimum düzeyde olması. 2024’te en fazla etkilenen 10 ülkenin 8’i yoksul ülkeler grubunda yer alıyordu. 1995-2024 yılları arasında ise 10 ülkenin 6’sı yoksul ülkeler arasındaydı.
Germanwatch’ın raporunda küresel ısınmanın yol açtığı doğa olaylarından ölümlere yol açanların başında aşırı sıcaklar (yüzde 33) ve fırtınalar (yüzde 33) geliyor. Yüzde 48’i de sel felaketlerinden hayatını kaybediyor.
Açıktır ki; küresel ısınmanın yol açtığı kuraklık, sel ve aşırı sıcaklıklar artık “doğa kanunu” değil, sanayileşmiş kapitalist ülkelerin yol açtığı felaketlerdir. Her yıl yüz binlerce insanın hayatını etkileyen ve artık görünürde herkesin ve her ülkenin şikayetçi olduğu küresel ısınma gerçekten de büyük bir krize dönüşüyor. En önemlisi de “çözüm” adına toplantılar ve çağrılar yapıldığı dönemde küresel ısınmaya neden olacak sanayi üretiminin artmaya devam ediyor olması ve son 30 yıl içinde emisyonların yüzde 70 artmış olması.
Dünyayı kural tanımadan kirleten emperyalist-kapitalist ülkeler gelinen aşamada faturayı ödemeye de yanaşmıyor. Belem’e giden Almanya Başbakanı Merz, kameraların karşısında “Gerekli yardımı yapacağız” dediği halde yardımın miktarını özellikle söylememeye dikkat etti. Almanya, 2024 ve 2025 yılları için 50 milyon dolar taahhüt etmişti. 2026’de ne kadar bütçe ayrılacağı ise henüz belirsiz.
Kapitalist ülkeler, 2020-2025 yılları arasında küresel çapta yıllık 100 milyar dolar kaynak yaratmakla yükümlüydü. Bu hedef, 2009 yılında taahhüt edilmesine rağmen ancak 2022’de tutturulabildi. Oxfam’ın hesaplamalarına göre, bu tutarın neredeyse yüzde 80’i kamu fonlarından oluşuyordu, yüzde 70’i de “bağış” değil “kredi”ydi. Bu, küresel ısınmanın ana sorumlusu olan sanayileşmiş ülkelerin, en çok etkilenen ülkelere kredi vererek kazanç elde ettikleri anlamına geliyor. Birleşmiş Milletler, iklim finansmanı hedefini en geç 2035 yılına kadar yıllık 300 milyar dolara çıkarmayı kararlaştırıldı. Bakalım bu hedef ne zaman tutturulacak.
Küresel ısınmaya karşı bütçe ayırmayan emperyalist ülkelerin 2035’e kadar askeri harcamaları yüzde 5’e çıkarma kararı aldığını da unutmayalım…




