Uzun zamandır birçok ilahiyatçıyı takip ediyorum. Birçok ilahiyatçı Kur’an’ı kendi bakış açsından yorumlamakta ve bir konusunu ele alarak yorum yapmakta. Konuyu biraz daha açarak ne demek istediğimi anlatmak istiyorum. Kimi, İslam’ı varoluşsal bir açıdan ele almakta ve hayatın anlamının ancak İslam ile olacağını söylemekte. Bir başkası ayetleri tarihsel bir açıdan yorumlayarak Kur’an’ın mesajını bulunduğu zamanın ve mekânın özelliklerine indirgemekte. Bir başkası ise daha siyasi bir yorum içerisinden İslam’ı yorumlama çabası içerisinde. Birçok ilahiyatçının kendi bakış açısı, Kur’an gibi yorumlanmaya açık bir metinde etkili hale gelmekte.
Türkiye’de İhsan Eliaçık’ın dışında toplumsal konular hakkında konuşan ve Kur’an’ın sosyal mesajını öne çıkaran pek kimse yok. Eliaçık’ın Kur’an’ı ekonomi politik açıdan yorumlamasını indirgemecilik olarak bulanlar da var. O’nu indirgemeci olarak bulanlar ise Kur’an’ı tefsir ederken toplumsal konulara fazla eğilmemekteler. Kur’an’ın içinden matematiksel ispatlarla Tanrı’nın varlığını ve üstünlüğünü ispat yoluna gitmekteler.
Kur’an’ı sadece ekonomi politik açıdan veya sadece bir yönü ile tefsir etmek indirgemecilikle eleştirebilir. Neredeyse tüm ilahiyatçıların Kur’an’ı bütüncül olarak değerlendirmediği kanaatindeyim. Çünkü Kur’an yorumlanmaya son derece açık bir kitap olduğundan bu çok zor bir iş.
İhsan Eliaçık, indirgemecilikle eleştirilmesine karşılık verdiği cevap kanımca çok anlamlıydı; “Zamanın sözü budur” EBU Zer’in Muaviye’ye sürekli mülk konusuyla ilgili ayetleri okuması ve Muaviye’nin kendisine bu kadar ayet varken hep aynı ayetleri okuyorsun demesi üzerine EBU Zer’in “zamanın sözü bu” demesi, bu çağın sloganıdır.
İnsanların farklı bakış açıları, tabii olarak Kur’an’ı yorumlama şekline de yansımakta. Bu sebeple indirgemecilikle birçok ilahiyatçıya eleştiri getirilebilir. Bence sorun indirgemecilikten ziyade, şu çağda Kur’an’ın hangi yorumunu ön plana çıkarmamız gerektiği. Yani zamanın sözü bugün nedir? Görünen şu ki; geçmiş çağlarda olduğu gibi günümüzde de zamanın sözü ‘’mal ve mülk’’tür. Tüm sorunların tek kaynağının mal ve mülk olduğunu söylemeyiz elbet, ancak en önemli sorunun bu olduğu ortada. Aç olan insanın varoluşsal sorunlardan önce, ilk derdi ekmek oluyor. Ekmek olmayınca düşünce olmuyor.
Dini rasyonel olarak savunan felsefecilerin gerek paylaşımlarını gerekse kitaplarını okurken eşitsizliklere değinmemelerini nasıl açıklayabiliriz? Sürekli ateizmi hedef göstererek, hayatın amacının ancak dinle olduğunu söyleyerek teolojik meselelerden bir türlü çıkamıyoruz. Teolojik meselelerin önemini yadsımıyorum ancak toplumsal konularda ses çıkarmamalarını yadırganacak bir durum olarak görüyorum.
Örneğin yine bir felsefeci açıklamasında; bazı geleneksel din savunucularıyla her ne kadar farklı görüşte olsa da, onlarla ateizme karşı mücadele ederken aynı safta yer aldığını belirtmesi, benim için bir hayal kırıklığı olmuştur. Bu yazıda asıl konum bu olmadığı için bu konuyu başka bir yazıda ele alacağım.
Adını sayamayacağımız kadar çok yazar, felsefeci, düşünür ve aydın ateizme ve geleneğe karşı mücadele etmekte. Ancak toplumsal konulara nötr kalarak zamanın sözünü söylememekteler. Oysa Kur’an’ı yorumlarken sadece varoluşsal konularda değil, diğer konularda da söz söylemeleri gerekirdi. Tüm bu yorumlar içerisinde bir yorumu ön plana çıkararak asıl meseleye gelmek, Ali Şeriati’nin “eşekleştirme” kavramının içerisine girmemize engel olacaktır. Yani konuşulması, üzerinde durulması gereken önemli konularda konuşmak yerine, sürekli Kur’an’ın birtakım sayısal mucizelerini konuşmak, Allah’ın varlığını ispata çalışmak, bizleri ateizm-teizm tartışmasından öteye taşımaz. Elbette Kur’an’ın bir takım bazı matematiksel özellikleri olabilir. Ama vurgu yapmak istediğim, bu konuların dışına çıkarak asıl meseleye gelip etrafımızdaki çelişkilerin görülmesi ve Kur’an’ın ekonomi politik konularında bu kadar ayeti varken sadece felsefi ontolojik bir temellendirmenin de dışına çıkılması.
Niçin Kuran’ın ilk kıssası bahçe sahipleri kıssası? Niçin Kur’an, başından sonuna kadar, bu kadar fazla ekonomi ile ilgili konulardan bahsetmekte? Niçin Kur’an, özelikle davranışlarla ilgili konularda ince eleyip sık dokumuş? Niçin miras ile ilgili ayetler bu kadar detaylıyken teolojik meselelerde veya nüsuklar hakkında bu kadar detay yok? Anlıyoruz ki Kur’an çok yönlü bir kitap, varoluşsal konulardan tutun, toplumsal konulara kadar birçok konuda söz söylemiş. Ancak ince eleyip sık dokuduğu ayetlerin toplumsal konular olduğu açık olarak görülmekte.
Bildiğim kadarı ile İhsan Eliaçık, sol ve ateist kesimlerce de sevilen ve beğenilen bir isim. Bunun sebebinin teolojik meselelerde boğulmak yerine, toplumsal konulara ağırlık verip, adaleti ve eşitliği önceleyen mesajları vermesinden kaynaklandığını düşünüyorum. İhsan Hocanın ‘’benim için aslolan davranışlardır’’ söylemi, inançları değil davranışları önceleyen ve her kesime hitap eden kucaklayıcı bir söylem. Eliaçık’ın şu sözleri ne demek istediğini gayet net olarak açıklamakta: ‘’Üst katta oturan komşum soğana bile tapsa bu beni ilgilendirmez ama tepemden aşağı kilim çırparsa işte ona dur deriz. Komşumun inancından önce insanlığı beni ilgilendirir. Ben açken, derdim varken inancımın ne olduğuna bakmadan kapımı çalıp “bir derdin var mı?” demesi benim için önceliklidir.’’ Ebu Zer der ki “evin bir kapısından fakirlik girdi mi, diğer kapısından çıkan din olur!” Yani demesi şu ki; açken düşünemeyiz, önce karnımızın doyması gerekir. Hayatımızı idame edebilmemiz için önce materyal gerekir.
Bence Ali Şeriati ve İhsan Eliaçık’ın sol çevrelerde etkili olmasının sebebi, önceliği sosyal, ekonomik, hak ve adalet konularına vermelerinden kaynaklanır. İki düşünüründe, Kur’an’a, Muhammed’e Ali’ye, Ömer’e ve EBU Zer’e baktıklarında gördükleri ilk şey; ezenin karşısında, ezilenin yanında olan mücadeleleri olmuş.
Muhammed’in yaşadığı Mekke’de ‘’Allah’a inanıyor musun, inanmıyor musun?’’ tartışması olmamış. Ali Şeriati’nin de ifade ettiği gibi tarihte bugün anladığımız anlamda ateist bir sınıf yok. Kur’an’ın ve Muhammed’in ana meselesi mal ve mülk. Çünkü bugünün kapitalist patronları o dönemin ağalarıydılar.
Ben yürekten inanıyorum ki eğer büyük devrimci Muhammed bugün yaşaydı öncelik vereceği ilk konu; dünyadaki eşitsizlikleri gidermek olurdu. Kendi yaşadığı zamanda zalim muktedirlere karşı olan mücadelesini bugün de kapitalistlere karşı verirdi.
Birçok ilahiyatçı olmasına rağmen sadece İhsan Eliaçık’ın ezilenin yanında ısrarlı duruşu son derece üzüntü verici. Kur’an, bu kadar toplumsal meseleden bahsederken, Allah’ın varlığına inanma, Allah’ın ispatı üzerine yoğunlaşmak insanları Kur’an’ın asıl meselesinden uzaklaştırıyor.
Bazı ilahiyatçı ve felsefecilerin kutuplaşmaya neden olduklarını düşünmekteyim. ‘’Ateistler için hayatın anlamı yoktur demek ve ateizme karşı gelenekçilerle aynı pozisyonda olduğunu söylemek’’ kutuplaşmaya neden olacaktır. Şu çağda kutuplaşmak yerine birleşmeye her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Önce Müslüman yerine önce insan, önce adalet, önce eşitlik şiarının bizi kurtaracağını düşünüyorum.
Ahmet Özkaya kimdir?
1993 yılı Kadıköy doğumludur. İlköğretim ve liseyi İstanbul’da tamamladı. Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi coğrafya bölümünde bitirdikten sonra, Marmara Üniversitesi’nde Pedagojik formasyon eğitimi almıştır. Yeditepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılapları Enstitüsü’nde tezli yüksek lisansa devam etmektedir. Post-Coğrafya kitabının yazarıdır. Ayrıca çeşitli dergilerde makaleler ve popüler bilim platformlarında yazılar yazmaktadır.