Acaba İslam dininde küçük yaştaki çocuklarla evlenmek var mı? İslam Peygamberi Hz. Muhammed arkadaşı Ebu Bekir’in 6 yada 9 yaşındaki kızı Aişe ile evlenmesi söz konusu mu? İnsanlar dini tartışmalar olduğunda bunları sürekli olarak dillerine dolayıp duruyorlar. Bazı kimseler İslamiyetin 5-6 yaşında kızlarla 60-70 yaşında adamların evlenmesine izin verdiğini, İslam Peygamberinin de bunu bizatihi yaptığını söylüyorlar. Hem de kendisinin Müslüman olduğunu söyleyen bazı kişiler ‘’Kur’an-ı Kerim’de de buna izin veriliyor’’ diyerek bu tür evlilikler yapıyorlar ve ‘’Peygamber de Aişe ile 6 yada 9 yaşında evlenmişti’’ diyorlar. Kur’an-ı eleştiren bazı kişiler de, Müslüman olduğunu söyleyenlerin açıkça çocuk yaştaki kızların evlendirilebileceğini söylediklerini ve bizatihi kendilerinin bu tarz çocuk yaştakilerle evlilik yaptıklarını söylüyorlar. ‘’Zaten bunların Peygamberleri de böyle’’ diyerek eleştirilerde bulunuyorlar.
Çocuk Hakları Sözleşmesi 2 Eylül 1990 yılında Birleşmiş Milletler’de kabul edilmiş. 1995 yılında da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilerek yürürlüğe girmiş. Çağdaş 12 temel insan hakları metni var. Bunlardan bir tanesi de Çocuk Hakları Sözleşmesi. Kadınlara yapılan ayrımcılık ve baskıya karşı bildiri, mülteciler ile ilgili belgeler var. Bunlar gibi temel insan hakları ile ilgili 12 tane belge var. Bunlar Birleşmiş Milletler’de ilan edilmiş ve hemen hemen dünyadaki bütün ülkeler tarafından da imzalanarak onaylanmış belgeler.. Eski çağlarda dinlerin yapmaya çalıştığını, çağımızda işte bu belgeler yapmaya çalışıyor. Bunlardan bir tanesi de Çocuk Hakları Sözleşmesi. Toplam 37 madde, hepsini tek tek okudum. Bunu Kur’an’la karşılaştırdım.
Kur’an’da Çocuk Hakları Sözleşmesine aykırı bir şey var mı veya Çocuk Hakları Sözleşmesi içerisinde Kur’an’a aykırı bir şey var mı? İkisinin karşılaştırmasını yaptım. Birkaç tane önemli konu var, bunları size aktardığımda zaten anlayacaksınız. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 41. ve 61. maddesi de çocuk hakları ile ilgilidir. Çocuk Hakları Sözleşmesindeki 37 maddenin hepsi epeyce uzun ama özetle şöyle deniliyor: Bu sözleşmeye taraf olan devletler çocukları korumakla, kollamakla yükümlüdürler. Asayişlerini, güvenliklerini, sosyal sigortalarını, eğitimlerini sağlamakla yükümlüdürler. Bu konuda çocuklara yol gösterme ve onların nasıl bir eğitim alacağı konusunda evveliyat ailelere aittir. Yani devlet ailelerin çocukları hakkındaki taleplerini karşılamak durumundadır deniliyor. Çocukların din ve vicdan özgürlüğüne sahip olduğu, kanaatlerini açıklamaları gerektiği, uyuşturucudan, fuhuştan, organ kaçakçılarından, kaçırılmaktan, alınıp satılmaktan korunacağı, bunu devletin sağlamakla yükümlü olduğu söyleniyor. .
Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 1. maddesinde 18 yaşını doldurmamış bütün insanlar çocuktur deniliyor. Yani 18 yaş şartı getiriliyor. 18 yaşını doldurduğu günden itibaren çocuk olmaktan çıkıyor. Erkek ya da kız fark etmez. Bunların korunması, kollanması ailelerin ve devletin en başta gelen görevleri arasında.
Çocuk kimdir? Çocuk Hakları Sözleşmesine göre çocuk 18 yaşını doldurmamış olanlardır. Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen, 197 ülke tarafından da imzalanan Çocuk Hakları Sözleşmesine göre böyledir. En fazla devletin imzaladığı insan hakları metni ise bu Çocuk Hakları Sözleşmesidir.
Kur’an-ı Kerim’de 11-12-13-18 gibi rakamlar verilmiyor. Ama çocuklardan bahsediliyor. Çocukların evlendirilmesi, yetiştirilmesi, anne babaları tarafından veya velileri tarafından korunmasından, kollanmasından bahsediliyor. Aynen Çocuk Hakları Sözleşmesinde geçtiği gibi buna benzer ifadeler var.
Size üç ayetten örnek vereceğim. Nisa Suresi 6, Talak suresi 4 ve Nisa Suresi 58. ayetler. Bu ayetlerde çocuklardan bahsediliyor. Çocuklara ne haklar veriliyor, onların hakları neymiş, neye çocuk deniliyor, çocuklara ne yaptırılmaması gerekiyor? Çocuk Hakları Sözleşmesi ile Kur’an-ı Kerim’i karşılaştırdım, Peygamberin çocuklarla olan ilişkilerini karşılaştırdım. Ancak bu eleştiri sahipleri, Kur’an-ı Kerim’in neresinde çocuk haklarına aykırı ifadeler ve ayetler buluyorlar anlamak mümkün değil.
Mesela bunlardan bir tanesi Nisa Suresi 6. ayettir. Bu ayette yetimlerden, yetim kızların evlendirilmesinden bahsediyor. Yetim, henüz çocuk yaşta olan kız demektir. Ayrıca Arapçada yetim, kocası ölmüş, kocasız kalmış genç kızlara deniliyor ama daha çok çocuk yaşta olan kızlara deniliyor. İşte bu ayette‘’Henüz yetim olan kızlar, nikah çağına/beleğû’n-nikahe geldiklerinde eğer kendilerinde bir rüşd görürseniz onları önce test edin ondan sonra kalan mallarını kendilerine teslim edin’’ diyor. Bu ayette ‘’beleğû’n-nikahe’’ tabiri kullanılıyor. Beleğû’n-nikahe, evlenme sözleşmesi yapacak çağa ulaşmak demek. Böyle bir kavramdan bahsediyor Kur’an-ı Kerim, Nisa Suresi 6. ayette. Keza Nur Suresi 58. ayette de ‘’yeblüğul hulem’’ hulm çağına ulaşmaktan bahsediyor. ‘’Hulm’’ da ergenlik anlamına geliyor. Dolayısıyla buradan şu sonuç çıkıyor. Kur’an’da ve Kur’an’ın indiği toplumda nikah çağı, nikah yapma yaşına ulaşma, evlenme yaşına ulaşma diye bir kavram var. Bu kavram niye ortaya çıkmış? Çünkü evlilik çağına ulaşamayanlar çocuk sayılıyor ve bu şartlar oluşmadan evlilikler olmuyor.
Peki evlilik çağının öncesi ve sonrası acaba kaç yaşına tekabül ediyor? Onunla ilgili bir rakam verildiğini görmüyoruz. Sadece evlilik yaşına ulaşınca deniliyor. Bu yetmiyor ikinci ve üçüncü şart olarak ‘’Evlilik çağına ulaştıklarını gördüğünüzde, kendilerinde rüşt görürseniz onları testten geçirin’’ diyor. Bu 3 şartı ne için getiriyor? Kendilerine babalarından kalan mirasın teslim edilmesi için bu şartlara bakılması gerektiğini söylüyor.
Buradan yola çıkarak mademki bir evlilik çağı var, o zaman evlilik çağından önce evlilik olamaz. Bu ilk çağ, Nur suresini 58. ayetinde de ergenlik/hulm çağı olduğu ortaya çıkıyor. Daha sonra kendilerinin bir de rüşte tabi tutularak test edilmesi gerekiyor.
Bunun birincisinin biyolojik anlamda ergenliğe ulaşmak olduğu anlaşılıyor. Yani kızların adet görmesi, erkeklerin de ihtilam olması yani boşalması. Bu iki olay erkek ve kadın bedeninin biyolojik olarak bir cinsel aktivite içerisine girdiğini gösteriyor ve çiftleşme çağının geldiğini gösteriyor. Ancak insanlar ormanlarda yaşayan diğer memeliler gibi değildir. Sadece ergenlik çağı ile kişinin evlilik çağı gelmiş olmuyor. Yani vücutta bir cinsel aktivite olmaya başladığı andan itibaren hemen evlenilmesi gerekmiyor. Çünkü evlilikte aile, olgunluk, rüşt gibi kavramların da yürürlüğe girmesi gerekiyor. Üstüne üstlük testten sınavdan geçirilmek gibi kavramlar da kullanılıyor. Peki onlar ne anlama geliyor? Kişinin rüşte ermesi reşit olmak demektir. Mesela reşit olmayanların velileri deriz. İlkokula giden çocuklar reşit olmadıkları için velileri vardır. Çünkü onlarda bir rüşt, kendilerinin lehine yada aleyhine, iyiliğine yada kötülüğüne olacak şeyin ne olduğu konusunda akli melekeleri tam yerine oturmamıştır. Akıllarını, duygularını, hissiyatlarını tam kullanamadıkları için bunlar reşit değildir diyoruz. Kur’an, sadece buluğa ermek yeterli değil, bir de reşit olmaları gerekiyor diyor. Kızların regl olması, kan gelmesi ve erkeklerin ihtilam olması, erkeklik ve cinsellik aktivitesinin başlaması evlenmek için yeterli değil. Evlilik olabilmesi için bir de reşit olunması gerekiyor. O zaman reşit olmak, biyolojik değil sosyal bir kavramdır. Yani kişinin eğitimi, tecrübesi, aklını kullanışı evliliği kaldırabilecek bir çağa gelmiş olması, evlilik sorumluluğunu, annelik yada babalık sorumluluğunu üstlenebilecek bir durumda olmasını ifade ediyor. Bazı insanlar vardır ki 18 yaşında buluğa erer ama 40 yaşına geldiği halde hala reşit olmayabilir. Yani ona bir çocuk, bir evin sorumluluğu teslim edilmeyebilir. Bir evi geçindirecek bir reşitlik yada olgunluk hâla olmayabilir. Bazı insanlar var ki ömür boyunca hiç reşit olmayabilir.
Bir kişinin evlilik çağına gelip gelmediği daha tecrübeliler tarafından test edilmesi gerekiyor. Yani biyolojik durumları gelişmiş mi, zihni normal çalışıyor mu, reşit olmuş mu, sosyal olarak rüşte ermiş mi, bir evliliğin sorumluluğunu alabilecek durumda mı olduğundan emin olmak gerekiyor.
Burada şöyle bir sonuç çıkıyor: Nasıl ki trafikte araba kullanabilmeniz için ehliyetiniz olması, ehliyeti almak için de kursa gitmeniz gerekiyor. O ehliyeti almadıkça trafiğe çıkıp araba kullanamaz, her eline araba geçiren direksiyona oturamaz. Peki kullanırsa ne olur? Kaza yapar hem kendisinin hem de insanların ölümüne sebebiyet verebilir. Hayat trafiğinin en önemli kurumu da aile, evliliktir. Kur’an-ı Kerim de, bu trafiğe çıkarken onları testten geçirin, ehliyetlerini verdikten sonra evlenmelerine izin verin diyor. Bunu açıkça söylüyor. Önüne gelen herkes evlenirse o zaman ortalık trafik kazasından geçilmez, aileler parçalanır, bölünür. Ancak buluğ çağına erenlerin, kendilerinde bir rüşt görülenlerin, reşit olanların, bu sorumluluğu üstlenebilecek durumda olanların, doğacak çocukları, bebekleri koruyup kollayabilecek olanların, bir işi olanların, aile olabileceklerin bu sınavdan geçirildikten sonra onlara bir not verilmesi gerekiyor. Eğer onların evlenebileceklerine dair bir kanaatleri olursa ‘’evet bunlar artık bir aile sorumluluğu üstlenebilirler’’ dedikten sonra onlara bir evlilik sertifikası veya evlilik ehliyet belgesi verilmesi gerekiyor. Böyle bir şey şu anda yok ama size söylüyorum Kur’an’da yazan açıkça bu.
Talak suresi 4. ayette evlendiği halde adet görmeyen kadınlardan bahsediyor. Buradan yola çıkarak demek ki adet görmeyenler de evlenebiliyormuş gibi kaba bir sonuç çıkarıyorlar. Bu yanlış… Bazı kişiler 13 yaşında, bazıları 14 yaşına, bazıları 18 yaşında, bazıları 20 yaşında adet olabilir. Bu ülkelere göre değişiklik gösterir. Kuzey ülkelerinde 16-17 yaşında iken, daha sıcak ülkelerde 11-12 yaşına kadar indiği oluyor. Böyle olduğu için bazı kadınlar evlendikleri halde adet görmeyebiliyor. Araplar arasında da böyle olanlar vardı. 20-25 yaşında olupta henüz adet görmemiş ya da çeşitli hastalıktan dolayı adet görmesinde sorun olanlar vardı. İşte bunlardan bahsediyor. Bunun çocuklarla alakası yoktur.
Nur Suresi 58. ayette de çocuklarla ilgili çok önemli bir uyarıda bulunuyor. ‘’Üç vakitte çocuklarınız, sizin yanınıza kapıyı vurarak veyahutta izin alarak girsinler’’ diyor. Birincisi sabah namazından önce daha doğrusu sabah salatı, sabah toplantısından (içinde namazın da olduğu sabah salatına salatül fecr deniliyor) önce. Henüz yataktan yeni kalktığınız için uygunsuz bir vaziyette olabilirsiniz. Çocuklarınızın sizi bu halde görmemesi, arada bir mesafe olması ve yanınıza girerken izin almaları gerekir.
İkincisi öğle vaktinde, üstünüzü çıkardığınız dinlenme anında. Bu vakitler o zamanki Arap toplumunun yaşantısına göre olan vakitlerdir. Bir de akşam salatı/toplantısından sonra. Akşam salatından sonra yatma durumu söz konusu olduğu için çocuklar, çıplak halde olabileceğiniz bu üç vakitte sizin yanınıza girerken izin istesinler, kapıyı vursunlar diyor.
Buradan, bir evin içerisinde anne, baba ve çocuklar arasında bile bir mesafe olması gerektiği sonucunu çıkarıyoruz. Çocukların da, anne babaların da hakları vardır. Bu haklar çiğnenip geçilemez. Bir yere kadar gelip, orada durulmalıdır. Küçük yaşta çocukların evlendirilmemesi, çocukların uygunsuz vakitlerde odalara pat diye dalıp girmemesi gibi konular son derece ince ve hassas çocuk haklarının korunduğu ayetlerdir.
Keza Hz Aişe’nin 6 veya 9 yaşında evlendiği iddiası var. Bu da doğru bir iddia değildir, böyle bir şey yoktur. Aişe Peygamber ile evlendiğinde 17 ile 21 yaşları arasındadır. Bunun böyle olduğunu nereden çıkarıyoruz? Aişe zaten Peygamberle evlenmeden önce nişanlıydı. O nişan bozulduktan sonra Peygamberle evlendi. Aişe ile evlenmek isteyen aile müşriklerdendi, Aişe’nin babası Ebu Bekir Peygamberi desteklediği için Aişe’yi istemediler. Aişe’nin nişanlısının babası, ‘’Kureyş’in dinine karşı çıkan bir adamın kızını oğluma almam’’ diyerek nişanı bozdu. Görülüyor ki Arap toplumunda nişan diye, yüzük takmak diye, evlilik çağı diye bir şey var. Öyle çocuk yaşta alıp evlenmek diye bir şey yok. Keza Aişe’nin kendisinden 10 yaş büyük Esma diye bir ablası var. Esma 100 yaşındayken, Hicretin 73. yılında vefat etmiştir. Hicret vaktinde yirmi yedi yaşındaydı. Aişe ablasından on yaş küçük olduğuna göre, onun da hicrette on yedi yaşında olması icap eder.
O dönemde Araplar arasındaki bir geleneğe göre, çocuk doğduğu zaman Daru’n-Nedve’ye getirilir, sünnet ettirilir ve yukarıya doğru kaldırılarak Allah’a adandığı ifade edilir ve ismi konulur idi. Aynı şekilde kız çocuğunun da akıl baliğ yaşına geldiği zaman, kendine bir entari giydirilir, Daru’n-Nedve’ye getirilerek insanlara gösterilir ve ‘’bizim kızımız artık adet görmeye başladı, buluğ çağına erdi’’ anlamında orada takdim edilir veya insanlara gösterilirdi. O zamana kadar da kızın yaşından bahsedilmezdi. Entarisini giyip de kendisini gösterdiği andan itibaren kızın doğduğu ifade edilir ve yaşı bu andan itibaren sayılmaya başlardı. Arap kabilelerinde bu adet hâla devam etmektedir. Bu hususta doktora tezleri bile yapılmıştır.
Buna göre Aişe Peygamber ile evlendiğinde 6 veya 9 yaşındaydı demek Aişe Peygamber ile evlendiğinde adet göreli 6 veya 9 yıl oldu demektir. Bu da nereden baksanız, o dönemde kız çocukları 11-13 yaşlarında buluğ olduklarına göre, Aişe 17-21 yaşında demektir. Dolayısı ile buradan da baktığımızda Aişe Peygamberle evlendiğinde en az 17 en fazla 21 arasında bir yaştaydı.
Şöyle uydurma bir hadis de var: ‘’Dışarıda oynuyordum, 6 yada 9 yaşındaydım, toprakla oynarken geldiler beni götürdüler ve Peygambere verdiler, onunla evlendim’’ Peki bu uydurma hadisler nereden çıkmıştır ve kimler uydurmuştur? Bunları 6 yada 9 yaşında kızlarla evlenen müslümanlar uydurmuştur. Kendileri küçük yaşta kızlarla evlendiklerinden dolayı ‘’Sen nasıl böyle bir şey yaparsın, Ku’ran-ı Kerim’de buluğ çağına gelmiş olması, rüşte ermiş olması gerekiyor deniliyor nasıl bunu yaparsın’’ diye hesap sorulduğunda onlar da hemen bu ayetleri çarpıtıyorlar ve ardından da zaten Peygamber de Aişe ile evlendiğinde Aişe 6 yaşındaydı diyorlar. Kendilerini meşrulaştırmak için bu şekilde hadisler uyduruyorlar. Ayet uyduramadıkları için hadis uydurarak yaptıkları işi meşrulaştırmış oluyorlar.
Peygamber, buluğ çağından önce -çağımızda bu artık 18 yaş olarak kabul edilmiş- hiçbir çocuğu evlendirmemiş, hiç bir çocuğu savaşa götürmemiş ve hatta arkalarından koşup giderek savaşmak isteyen çocukları da geri çevirmiştir. 18 yaşından küçük hiçbir çocuğu savaş meydanına gelmesine dahi izin vermemiştir. Bu hususta birçok rivayet söz konusudur.
Sonuç olarak Kur’an-ı Kerim’de çocuk hakları gözetilmiştir ve Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne aykırı bir durum yoktur. Onların haklarını ve hukukunu korumaya yönelik ayetler vardır. 18 yaşını doldurmadan çocukların evlendirilmesi, savaşa sürülmesi angaryada çalıştırılması yasaklanmıştır. Çocuk diye haklarının gözetilmeyerek izinsiz odalarına dalıp girilmesini, çocukların da ruh sağlığı açısından ebeveynlerinin izinsiz girmelerini yasaklamıştır. Bu da gösteriyor ki çocuk haklarının Kur’an-ı Kerim’de gözetilmesi ve korunması söz konusudur.