Soru: Peygamberin ve sahabelerin Kur’an’ı doğru olarak günümüze aktardığına inanıyorsunuz da aynı kişilerin yazdıkları hadislere niye inanmıyorsunuz?
Öncelikle bu soru da şirksel öğeler içerir. Kur’an ile hadislerin aynı kefeye konulduğu bu soru çok sorulsa da cevabı basittir. Kur’an Yüce Allah’ın son kutsal kitabı ve kelamı olarak kıyamete kadar korunacaktır. Hicr Suresi 9. Ayette ‘’O Zikri (Kitabı) sana Biz indirdik Biz. Onu koruyacak olan da Biziz. ‘’ Casiye Suresi 2. Ayette ‘’Bu Kitap, üstün olan ve doğru kararlar veren Allah tarafından indirilmiştir.’’ Maide Suresi 44. Ayette ‘’İçinde (doğru yola) bir rehber ve nur olan Tevrat’ı biz indirdik. Allah’a teslim olmuş nebîler, Yahudiler arasında onunla hükmederlerdi. Hocalar ve âlimler ise kendilerinden Allah’ın kitabını korumaları istenmesi sebebiyle onunla hükmederler ve ona şahit olurlardı. Siz, insanlardan korkmayın; benden korkun. Ayetlerimi geçici bir bedelle değişmeyin. Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyenler, kâfir olanlardır.’’ Kehf Suresi 27. Ayette ‘’Rabbinin Kitabından sana vahyedileni oku. O’nun sözlerinin yerine geçecek bir şey yoktur. O’ndan başka sığınacak bir yer de bulamazsın.’’ Fussilet 41 ve 42.Ayetlerde ‘’Bu Zikir kendilerine gelince görmezlik edenler (ateşe atılacak olanlardır). Oysaki o, güçlü bir kitaptır. Batılona, önünden de arkasından da yanaşamaz. Doğru kararlar veren ve yaptığını güzel yapan Allah tarafından indirilmiştir.’’ Vahyedilir.
Yani görüldüğü üzere bu durumda, Kur’an’ın indiği devirde onu yazan sahabeler, Arabistan’da değil; Danimarka’da, Çin’de, Arjantin de vb. de olsa, isimleri bambaşka kişiler de olsa(Hans oğlu Thomas, Rodri oğlu Carlos vb… ) Kur’an yine doğru bir şekilde yazıya geçirilecekti.( Kur’an zaten Hz. Muhammed zamanında vahiy geldikçe peyderpey yazıya geçirilmiştir.) Bu durum sahabelerin yüceliğinden değil, Yüce Allah’ın Kur’an’ı korumasından dolayıdır. Ancak hadisler de öyle bir şey yoktur.
Ayrıca sahabeler için ‘’onlar hadis de yazıyorlardı’’ diye kesin olarak konuşmak ve aşırı övücü olarak sahabelerin her dediği doğru çünkü onlar cennetliktirler ve ‘’Cennetle müjdelenen 10 Sahabe’’ gibi anlatımlar ve inanışlar da yanlıştır. Gaybı yalnızca Yüce Allah bilir. Kimse Cennet veya Cehennem’e gideceğini önceden bilemez. Neml Suresi 65. Ayette ‘’De ki; “göklerde ve yerde olan gaybı Allah’tan başka kimse bilemez. Onlar ne zaman yeniden diriltileceklerini fark edemezler.” Vahyedilmiştir. Hadisler yazılmaya başladığında zaten Hz. Muhammed’i gören sahabelerin hepsi vefat etmişlerdi. Buhari döneminde de 8’li ravi zincirinin 6’sı zaten vefat etmişti. Muhakkak ki Hz. Muhammed ‘in çok iyi dostları, mümin ve özü sözü bir, güzel yürekli arkadaşları vardı. Buna hiçbir şüphe yok. Ancak ona bir mümin gibi yaklaşıp da gerçekte münafık olanlar da vardır. Bu kişileri yalnızca Yüce Allah bilir. Münafikun Suresi 1. Ayet ‘’Münafıklar (iki yüzlüler) sana geldiklerinde derler ki “Biz şahidiz; gerçekten sen Allah’ın elçisisin.” Allah, elbette senin kendisinin elçisi olduğunu biliyor ama Allah şahit, münafıklar kesinlikle yalancıdırlar. Tevbe Suresi 101. Ayette Hem çevrenizdeki çöl Araplarından hem Medine halkından ikiyüzlülükte (münafıklıkta) uzmanlaşmış münafıklar vardır. Onları sen bilmezsin, biz biliriz. Onları iki defa azaba uğratacağız. Sonra da büyük bir azaba itileceklerdir. Vahyedilmiştir. Bu nedenle hadislere kutsal bir koruma kılıfı uydurup sahabeleri günahsız gibi gösterip yüceltmek yanlıştır.
Soru: Yüce Allah’ın, Resulü’ne, Cebrail vasıtasıyla göndermiş olduğu ‘’Vahy-i Metluv’’ yani okunan vahiy olan Kur’an’dan başka okunmayan vahiy anlamındaki; ‘’Vahy-i Gayr-i Metluv’’ un varlığına neden inanmıyorsunuz?
Çünkü böyle bir şey olamaz. Öncelikle tüm bu nitelendirmeler Muhammed Peygamber’i insanüstü yapma ve başka peygamberlerle yarıştırma çabasıdır. Ancak o Kur’an da da defalarca bahsedildiği gibi bir beşerdir. Kur’an dışı vahyin sürekli geldiğini söylemek ontolojik olarak da yanlıştır. Yüce Allah ve insanoğlu sürekli bir konuşma içerisinde bulunamaz. Bu durum zaten olağanüstü olan bir durumu Peygamber için sıradanlaştırma haline getirmektir. Peygamberin zorda kaldığı zaman sürekli dilekte bulunup karşılık olarak vahyedilip cevabını da alması durumu vahiy kavramının niteliğini küçültür. Yüce Allah’la bu şekil konuşmaya kimsenin gücü yetmez.
Eğer ki ‘’gayr-i metluv vahiy’’ gerçek olsaydı, Kur’an ayetlerine verilen önem tabi ki ‘Kudsi Hadisler’e de verilirdi. Onlar da Kur’an la birlikte yazılıp, insanlar Kur’an’la birlikte öğretilirdi. Resul, Yüce Allah’la konuşmasını önemine göre kategorize edip bunlardan hiç bahsetmeyecek miydi; bu minvalde bir vahiy almayacak mıydı? Sahabeler ve Peygamber bu vahiyleri yazmayı hiç düşünmeyecekler miydi? Yüce Allah bu vahiylerini korumayacak mıydı? Bu büyük bir iftiradır. Kudsi Hadisler onlarca hatta yüzlerce yıl sonra ortaya çıkmışlardır. Kur’an da bu durumun olamayacağıyla ilgili onlarca ayet vardır. Tebliğin içeriği yalnızca Kur’an ile sınırlıdır. Muhammed Peygamber Kur’an’la tebliğ eder. Kudsi Hadisler Yüce Allah adına atılan iftiralardır. Korkunçtur. Zaten buna inanarak üstüne ‘’Sünnet Kuran’ı nesheder’’ inancıyla da Kur’an bilinçli bir şekilde sistematik olarak geri plana itilmiştir.
Hud Suresi 57. Ayette “Eğer yüz çevirirseniz ben, bana gönderilen şeyi size tebliğ etmiş bulunuyorum. Rabbim, yerinize başka bir topluluk getirir ve siz O’na hiçbir şekilde zarar veremezsiniz. Kuşkusuz benim Rabbim her şey üzerinde bir Hafîz’dir; kollar, gözetir.”
Kur’an da başka türlü vahye bırakılacak bir noksanlık yoktur. En’am Suresi 38. Ayette’’ Yeryüzünde debelenen hiçbir canlı, iki kanadıyla uçan hiçbir kuş istisna olmamak üzere hepsi sizin gibi ümmetlerdir. Biz bu Kitap’ta, herhangi bir şeyi ne eksik bıraktık ne fazla yaptık. Onlar, sonunda Rableri önünde haşredilirler.’’ Nahl Suresi 89. Ayette ‘’Gün olur, her ümmet için kendi aleyhlerine kendi içlerinden bir tanık çıkarırız. Seni de şu insanlar hakkında tanık olarak getireceğiz. Sana bu Kitap’ı indirdik ki her şey için ayrıntılı bir açıklayıcı, bir kılavuz, bir rahmet, Müslümanlara da bir müjde ol’’
Bu durum geleneğin, Kur’an’ı değiştiremeyip ya da yerine başka istedikleri bir kutsal kitap getiremeyecekleri için geliştirmiş oldukları bir Kur’an’ı devre dışı bırakma yöntemidir. Yunus Suresi 15- 17. Ayetlerde bu durumun çok benzeri işlenmiştir. ‘’Ayetlerimiz onlara açık-seçik parçalar halinde okunduğu zaman, bize ulaşmayı ummayanlar şöyle dediler: “Bundan başka bir Kur’an getir yahut bunu değiştir.” De ki: “Onu kendiliğimden değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum. Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından korkuya düşerim.” De ki: “Allah dileseydi, onu size okumazdım, onu size bildirmezdi de. Ondan önce içinizde bir ömür kalmıştım. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?” Yalan düzerek Allah’a iftira eden yahut O’nun ayetlerini yalanlayan kişiden daha zalim kim var? Şu bir gerçek ki, suçlular iflah etmezler.
Hakka Suresi 44-47. Ayetler ‘’Muhammed, Bize karşı bir takım sözler uydursaydı, onu kıskıvrak yakalar, şah damarını koparırdık. İçinizden hiç biri de bunun önüne geçemezdi.’’ Vahyedilir.
Soru: ‘’Bize Kur’an yeter’’ diyorsunuz ama başka kitaplar da okuyorsunuz. Bu çelişki değil mi?
Bu güzel bir sorudur. İlk bakışta çelişki gibi görünse de Kur’ancılar, Kur’an dışında okudukları bütün kitapları, dini hüküm koyma ve Kur’an ile birlikte dini anlamada gerekli kaynaklar olarak görmezler. Kutsiyet yüklemezler. Kur’an’ı, Kuran ayetleriyle anlayıp yani ‘’hikmet’’ metodunu yakalamak için uğraşırlar. Kur’an’ı sürekli anlayacak şekilde dikkatlice okuyup bu şekilde Kur’an’a hâkim oldukları için okudukları başka kitaplardaki fikirleri, Kur’an yasaları dışına taşmaması koşuluyla değerlendirirler. Ve okumalarına ‘’ Yüce Allah’ım sen bana doğruları görmeyi nasip et’’ diye başlarlar, en sonda da ‘’Yüce Allah en doğrusunu bilir ‘’diye bitirirler. Kur’an dışında okudukları şeyleri dinde hüküm koyucu olarak görmezler. Bunu tek ya da bir topluluk ‘şura’ olarak da yapabilirler.
Soru: Peygamber Kur’an’ı aktarırken hiç açıklama yapmamış mıdır? Peygamber 23 senelik Risalet hayatı boyunca sustu mu? ‘’Tebyin’’i hiçe mi sayıyorsunuz?
Peygamberimiz Kur’an’ı tebliğ ederken ona sorulan sorularda ona verilen hikmeti kullanmıştır. Hikmet Kur’an’ı, Kur’an ayetleriyle açıklama metodudur. Gizli bir bilgi ve yetenek içermez. Bunu Kur’an’ı düşüne düşüne okuyan tüm insanlar ve topluluklar, ‘şura’lar da yapabilir.
Gelenekte ise peygamberin ‘’tebyin’’ görevine şu şekil inanılır; beyan kelimesinden türetilmiş olan ‘’tebyin’’ bir şeyi herkesin anlayabileceği şekilde açıklamak demektir. Aynı zamanda’’ gizli manaları görünür kılmak ‘’anlamına gelen bu sözcük, tüm peygamberlerin görevlerinden biri olarak görülmüştür. Gelenek tebyin görevini, Peygamberin Kur’an’ı, ayetleri dışında halka detaylıca açıklamak için kendisinin de hüküm koyması olarak görmüştür ve bu şirk tanımlamasıdır. Kur’an zaten apaçıktır ve Kur’an’ı bizzat ayetlerle Yüce Allah açıklamıştır. Yusuf Suresi 1. Ayet “Elif. Lâm. Râ. Bunlar, apaçık Kitab’ın âyetleridir.” Kıyame Suresi 16 ve 19. Ayetler (Ona şöyle denir:) “Temize çıkmak için boşuna ağzını yorma. (Yaptığını da yapmadığını da) toparlayıp bir araya getirmek bizim işimizdir.
Biz onu okurken sen okunanı takip et. Artık onları sayıp dökmek bizim işimizdir vahyedilmiştir.
Yüce Allah Kur’an’ı kendisi açıklar ve bu görevi başkasına vermez. Hud Suresi 1 ve 2.Ayetlerde Elif, Lâm, Râ. Hakîm ve Habîr olandan bir kitaptır ki bu, ayetleri önce muhkem kılınmış, sonra ayrıntılı hale getirilmiştir Ki başkasına değil, yalnız Allah’a ibadet edesiniz! Kuşkusuz, ben size O’ndan gelen bir uyarıcı ve müjdeciyim.’’ vahyedilmiştir.
Hz. Muhammed tebyini yalnızca Kur’an ayetleriyle yapar. Resul sıfatıyla zaten Kur’an ayetleri dışında bir konuşma yapamaz. Maide Suresi 15. Ayette ‘’Ey Ehl-i Kitap! size, Kitap’tan gizlediğiniz birçok şeyi ortaya çıkaran, birçoğuna da dokunmayan Elçimiz (Kitabımız) geldi. Size Allah’tan bir nur ve açık bir kitap geldi.’’ Nahl Suresi 63 ve 64. Ayetlerde şöyle vahyedilir ‘‘Yemin olsun Allah’a ki, senden önceki ümmetlere de elçiler gönderdik de şeytan onlara amellerini süslü gösterdi. O, bugün de onların dostudur/ o gün de onların dostu idi. Onlar için acıklı bir azap var. Bu Kitap’ı sana yalnız şunun için indirdik: Hakkında ayrılığa düştükleri şeyi onlara iyice açıklayasın ve Kitap, iman eden bir topluluk için kılavuz ve rahmet olsun. Vahyedilmiştir.
Soru: Batının ajanlarısınız. Oryantalist (müsteşrik)siniz. İslam’ı bölmek, fırkalara ayırmak mı amacınız?
(Doğu kültürlerini inceleyen ve çeşitli konularda eserler kaleme alan Batılı araştırmacılara oryantalist denir. İlahiyat Dergisi’ne göre tanımı; ‘’Oryantalizm, İslam ve Batı medeniyeti arasındaki mücadelede Batı uygarlığı lehine üstünlük elde etmeye çalışan bir akımdır. Oryantalist bakış açısı, top yekun Batının, İslam karşısında bütün yönleriyle kadim tarihten tevarüs edip günden güne geliştirerek günümüze kadar ulaştırdığı bilinçli bir tavrın yol haritası olarak karşımıza çıkmaktadır. Kendinden menkul bir üstünlük psikolojisi ile hareket eden bu günkü Batı, oryantal söylemi sadece sömürgeciliğin bir aracı olarak kullanmıştır. Bu yaklaşım tarzı aynı zamanda Batı´nın, Doğu´ya karşı üstünlük duygusundan ileri gelen bir davranış kodudur. Gerek Hıristiyan gerekse Yahudi asıllı oryantalistler İslam’ın Hıristiyan batı ülkelerinde cazibesini yok etmek ve İslam inançlarıyla ilgili şüpheler uyandırmak için Kur’an ve Hz. Peygamberi konu alan birçok ön yargılı İslam yorumları ortaya koymuşlardır. Oryantalizm, sömürge ve misyonerlik faaliyetlerine önemli malzemeler sağlamıştır. Bunun neticesinde son iki yüz yılın Doğu-Batı ilişkilerinde misyonerlik ve sömürge hareketlerinin önemli düzeyde etkin bir hale geldiği görülmektedir. Batı’nın işgal ve sömürge politikası uyguladığı yerlerde bir taraftan yerli insanlar Hıristiyanlaştırılmaya çalışılırken, diğer taraftan o bölgelerin dinî, kültürel, etnik ve sosyal yapıları üzerinde onları tanımaya yönelik önemli çalışmalar yapılmıştır. Söz konusu bölgelerde oryantalizm kilise ilişkisi gelişme göstermiştir. Çünkü misyonerlik faaliyetleri sömürgeci güçlerden gelecek desteğe ihtiyaç duyarken, diğer taraftan oryantalistlerden gelecek bilgi ve desteğe ihtiyaç duymuştur. Bütün bunlarla amaçlanan şey, sömürgeci politikaların doğrultusunda İslâm kültür ve medeniyetinin temellerinin ortadan kaldırılması, Müslüman toplumların medeniyet tasavvurlarının yok edilmesi, İslam’a yönelişin önünün kesilmesidir.’’)
Bu soru oldukça komiktir. Yukarıda tanımını verdiğimiz suçlamalar ise Kur’an’ın yeterliliğini savunan kişilere yöneltilmiş iftiralardır. ‘’Hristiyan olup Kilise için çalışıyorlar ‘’yaftaları atılması ise ‘’yok artık’’ dedirtecek cinstendir. Bu terimi hak edecek gerçek Hristiyan ve Yahudi oryantalistler, tarihselliği savunanlar olabilir ama bunlar asla gerçek Kur’ancılar değildir. Kur’an’ın yeterli olduğu düşüncesi 1800’lere kadar ortaya çıkmamış yeni bir düşünce değildir aksine risaletin ilk anından beri vardır ve Kur’an’ın ana düşüncelerinden biridir. Dini bölmek isteyen Kur’ancılar değil bizzat bu soruyu soranların kendileridir. ‘Hadisçiler ve Mezhepçiler’ güzide dinimiz olan İslam’ı kendi kafalarına göre bölüp, kendi haram ve helallerini oluşturup, Kur’an’ı yetersiz bulup, sünnetler, hadisler ve mezhepler oluşturup dinimizi bölmüşlerdir. Bizim amacımız Kur’an’ı, sadece Kur’an ile anlamaktır. Yeni bir din yapmıyoruz. Aksine Emeviler ve Abbasilerle zirve yapan, halen de devam eden İslam’ı Kur’an’dan uzaklaştırma oluşumuna karşı, yani yeni bir din yapanlara karşı, İslam’ı Hz. Muhammed zamanındaki halinde yaşıyoruz. Yani ‘’orijinal’’ halini yaşıyoruz. Dinimizi dinlere bölenlere karşı Kur’an’ı savunuyoruz. Enam Suresi 159. Ayette de vahyedildiği gibi ‘’Dinlerini bölük bölük edip her biri bir kişinin taraftarı olmuş olanlar var ya, sen hiçbir konuda onlardan olamazsın. Onların işi Allah’a kalmıştır. Daha sonra Allah, onların yaptıklarını kendilerine bildirecektir.’’ Ayrıca gerçek bir Kur’ancının ne zırhlı süper lüks arabalarını, ne denize nazır lüks villalarını, ne bankada milyonlarca dolarlarını, ne Cennet’ten bir yer vaat ettiğini, ne şefaat yaptığını, ne kendisini üstün şirksel nitelendirmelere koyduğunu ne de müritlerini göremezsiniz. Bizim müritlerimiz olamaz. Olsa olsa din kardeşlerimiz olur.
Furkan Suresi 30. Ayette şöyle vahyedilmiştir. ‘’Resul de şöyle der: “Ey Rabbim, benim toplumum, bu Kur’an’ı terk edilmiş/dışlanmış halde tuttular.”
Sonuç olarak; Kendi kitaplarını yetersiz gören bazı hahamlar Mişna ve Talmut’u vb… Bazı rahipler sorup Mektuplar’ı, Apokrifler’i vb… Oluşturmuştur. Onlar gerçek dinden uzaklaştıkları gibi biz Müslümanlarda bu yanlışa düştük. Kendi kutsal kitaplarıyla yetinmeyip onu küçük görenler Yüce Allah’ın gazabına uğrayacaklardır. Bu tarz kişiler her ümmette olmuştur. Yunus Suresi 15. Ayette şöyle vahyedilir. ‘’Onlara, birbirini açıklayan âyetlerimiz okununca, bizimle karşılaşmayı beklemeyenler derler ki “Bize başka bir Kur’an(ayetler kümesi) getir, ya da onu değiştir.” De ki “Onu kendiliğimden değiştirmeye yetkim yoktur. Ben sadece bana yapılan vahye uyarım. Eğer Rabbime karşı gelirsem büyük bir günün azabından korkarım.”
Kur’an’ın yeterliliğiyle, açıklılığıyla ilgili sürekli olarak aktardığımız ve aktarmaya devam edeceğimiz ayetlerden bir bölüm ise;
Ankebut Suresi 51. Ayette “Kendilerine okunan kitabı sana indirmemiz, onlara yetmedi mi? Şüphesiz inanan bir toplum için bunda bir rahmet ve öğüt vardır.”
Duhan Suresi 58. Ayette “Biz Kur’an’ı senin dilinle kolaylaştırdık ki, düşünüp öğüt alsınlar.”
Kamer Suresi 17-22-32-40. Ayetlerde “Andolsun, biz Kur’an’ı düşünüp, öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?”
Bakara Suresi 99.Ayette “Andolsun, sana apaçık ayetler indirdik, onları yoldan çıkmışlardan başkası inkâr etmez.”
Hac Suresi 16. Ayette ‘’İşte biz Kur’an’ı böyle açık açık ayetler olarak indirdik. Şüphesiz ALLAH, dilediğini doğru yola iletir.”
Zuhruf Suresi 2. Ayette “Apaçık Kitaba andolsun ki.”
Hicr Suresi 1. Ayette “Bunlar Kitabın ve apaçık Kur’an’ın ayetleridir.”
En’am Suresi 114. Ayette “Allah’tan başka bir hakem mi arayayım? Oysa O, size kitabı açıklanmış olarak indirmiştir.”
Fussilet Suresi 3.Ayette “Bilen bir kavim için, ayetleri ‘fasıllar halinde açıklanmış’ Arapça Kur’an (veya okunan) Kitap’tır.”
Ankebut Suresi 51. Ayette “Kendilerine okunan kitabı sana indirmemiz, onlara yetmedi mi? Şüphesiz inanan bir toplum için bunda bir rahmet ve öğüt vardır.” Vahyedilmiştir.
_____________________________________________________
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/351445#:~:text=Oryantalizmle%20%C4%B0sl%C3%A2m’%C4%B1n%20ve%20M%C3%BCsl%C3%BCmanlar%C4%B1n,tasarlanm%C4%B1%C5%9F%20bir%20nevi%20s%C3%B6m%C3%BCrgeci%20stratejisidir.