- Kur’ân’ın Ekonomik Gerekçeli Kriterleri
* Vakıf, dernek, örgüt ve kuruluşun imkânlarını kendisi ve çevresi için yağmalayan, servet ve sermâye birikimi yapan, üstlendiği görevi üzerinden zenginleşen ama halkın yokullaşmasını görmezden gelenler desteklenmez.[1]
* “Allâh’ın doyurmadığını biz mi doyuracağız?!” diyerek yardımlaşma ve dayanışmadan kaçan, sömürü düzeninin sürmesine açıktan veya örtülü destek verenler desteklenmez.[2]
* Zenginleşme yarışına giren, malına mal, evine ev, katına yat, dolarına euro, arsasına altın ekleyerek abdestli veya abdestsiz bir kapitaliste dönüşenler desteklenmez.[3]
* Mahallesini, semtini, arabasını, telefonunu alt sınıflar ile eşitlenmemek için değiştirenler desteklenmez.[4]
* Ekonomik tekeller kurarak kendisini, yandaşları ve akrabalarını sürekli zenginleştirenler desteklenmez.[5]
* Yoksulların açığını kapatmayan, toplumdaki bir deliği tıkamayan, ekonomik bir yarayı sarmayan, ihtiyaç sahipleriyle elindekini paylaşmayan, sosyal sorumluluklarını yerine getirmeyen ve sermâye sınıfını koruyanlar desteklenmez.[6]
* Birikimine birikim katanlara, biriktirme ve zenginleşme obezine dönüşenlere “Kahrolsun biriktirenler!”[7] diyemeyenler, zengin yoksul arasındaki farkı iyice açan bir düzeni ayakta tutanlar desteklenmez.
* Hem vakıf, dernek, örgüt ve kuruluşun malını hem de kişilerin özel mülkiyetini kandırarak, soyarak, değer düşürerek, hukûk kurallarını hiçe sayarak yiyenler desteklenmez.[8]
* Ekonomik ve sosyal yaşamda âdil paylaşım gerçekleştirmeyenler desteklenmez.[9]
* Emeği sermâye sahibi ve rantiyeye[10] fedâ eden, emekçileri ölmekle kıt kanaat yaşama arasında bırakan bir ekonomik düzeni ayakta tutanlar desteklenmez.[11]
* Para babalarını, ülkedeki servet ve sermâyenin sahiplerini, taşınır ve taşınmaz mal zenginlerinin sömürü düzenini koruyanlar desteklenmez.[12]
* Mal yığan, biriktiren, sürekli birikim yapan, hesabını şişirmeye doymayan, biriktirme hırsıyla dopdolu olan zenginler sınıfını koruyanlar desteklenmez.[13]
* Mal biriktirmekten dolayı hesapları kabarmış, taşınır ve taşınmaz mallarıyla ekonomik varlığı iyice şişmiş, servet ve mal obezi olmuş; zenginlik, makam, imkân, varlık yönleriyle göz dolduran, zenginliğiyle hayran bırakan sınıfların koruyucuları desteklenmez.[14]
* Sermâye ve mal tepeleri oluşturan, serveti kabardıkça kabaran, mülkü arttıkça artan; ana parasının üstüne hak etmediği fazlalığı koyan kimselerin düzenini koruyanlar desteklenmez.[15]
* Kitabına uydurarak veya çalıştırdığının hakkını vermeyerek emek hortumculuğu yapanları koruyanlar ve onlarla birlikte harcayanlar desteklenmez.[16]
* Ekonomik mülkiyeti sadece zenginler, varlıklı kimseler, sırtı pek karnı tok olanlar, servet içinde yüzenler, paraya para demeyenler, malına mal katanlar, yatlar katlarla donananlar, birbirlerine terfî üstüne terfî dağıtanlar; euro, dolar, altın zenginleri olanlar arasında dolaştıran sistemi savunan ve koruyanlar desteklenmez.[17]
* Bir işte ücretli çalışmasına rağmen acınacak durumda olan, zorunlu ihtiyaçlarını karşılayamayan ve hiçbir mal varlığı bulunmayan yoksulları bulundukları koşullardan kurtarmayanlar desteklenmez.[18]
* Yalvararak boyun eğen, acınası bir durumla itaat eden, ölmemek için bedeni dâhil her şeyini teslim eden yoksulları yaşadıkları durumdan kurtarmayan kapitalist sisteminin işleticileri desteklenmez.[19]
* Zengin sermâye sahiplerinin sömürerek elde ettikleri birikimleri onların elinden alıp yoksullar ve ihtiyaç sahiplerine karşılıksız dağıtmayanlar desteklenmez.[20]
- Kur’ân’ın Siyasal ve Hukûkî Gerekçeli Kriterleri
* İstediğine istediği makam, imkân ve kazançları sunarken beğenmediklerine işkence, mahrûmiyet ve yoksulluk kapısını göstererek “Sizi yaşatan ve öldüren, size dünyayı cennet veya cehennem eden benim; öyleyse bana itaat edin ve zenginliğin kapısını aralayın, yoksa mahrûmiyet zindanında hapsolun.” demeye getirerek hırsızlık, torpil, kayırma, hak edilmeyen kazançlara ulaşma gibi vicdânsız işlere yol verenler; örtülü biçimde Allah’tan rol kapmaya kalkanlar desteklenmez.[21]
* Zenginlik, kariyer, makam ve konfor[22] şımarıklığı sergileyenlerin oluşturduğu eşitsiz toplum sistemini ayakta tutanlar desteklenmez.[23]
* Adâlet ve kıst[24] isteyenlerin tepesinde satır sallayan, özgürlük isteyenlerin başında boza pişiren; korku yayarak, tehdit ederek, illegal örgütlenmeye[25] yol vererek yönetmeye kalkanlar asla desteklenmez. Bunlara anladıkları dil ve yöntemle cevap verilir. Vicdân elçisi Muhammed, söze sözle, kuvvete kuvvetle, savaşa savaşla karşılık vermiştir.[26]
* Üyeleri koyun yerine koyan, üyelere hesap vermeyip istediğini yapan, kafasına göre takılan; müzâkere,[27] danışma ve iknâ tavrından kaçanlar asla desteklenmez.[28]
* Savaş, şiddet ve tehdit dili kullanan; üyeleri azarlayan veya aşağılayan; ayrımcı, taraflı ve torpilci davrananlar desteklenmez.[29]
* Düşünce, konuşma, eleştirme ve hesap sorma özgürlüğünü sınırlayan veya yasaklayanlar; kendilerine ait görüş ve örgütlenmelerin dışındakilere yaşama hakkı tanımayanlar; kendi söylemleri dışındaki tüm yazılı ve görsel üretimleri tehdit ve tehlike olarak görenler asla desteklenmez.[30]
* Toplumun mânevî değerleri kabul edilen sembol ve kavramları kullanarak politik, ekonomik ve hukûkî ayrıcalıklar elde eden ve böylece mâneviyât söylemleri üzerinden güç sahibi olup Kur’ân’ın adâlet ve kıst değerleriyle çatışanlar desteklenmez.[31]
* Hayatın her alanına müdâhale ederek insanların yaşam biçimi, cinsel tercihi, elbise ve renk zevki, nikâhlı veya nikâhsız yaşamı, evlilik anlayışı, birası ve şarabı, mezhebi veya mezhepsizliği, dinli yahut dinsizliği üzerinde insanlara baskı yapan; elindeki güçle tüm farklılıkları yok edip sadece kendine benzeyenlerin olduğu bir düzen kurmaya çalışanlar desteklenmez.[32]
* Üyelere şişmiş egosuyla konuşanlar ve tepeden bakanlar, üyeleri susturmaya çalışanlar desteklenmez.[33]
* Hayatı sosyal, ekonomik ve politik anlamda yaşanmaz hale getirenler desteklenmez.[34]
* Üyeleri baskı ve dayatma ile yönetenler, gerçekleri kitabına uydurarak veya doğrudan baskılarla karartanlar desteklenmez.[35]
* Baskı ve dayatma yöntemleriyle gerçekleri gizleyip insanların ellerindekini alan ve insanların sahip olduklarını çirkin yöntemlerle eksilten sistem oyuncuları desteklenmez.[36]
* Sahip olduğu servet ve makamın gücüne dayanarak büyüklenen, kontrol ettiği her şeyi sahip olduğu makam, imkân, fırsat ve kariyeri[37] için kullanan kibir heykelleri desteklenmez.[38]
* Söylemleri güven vermeyenler, eylemleriyle örgüte barış getirenmeyenler desteklenmez.[39]
* Herkesi ötekileştiren, farklı kesimlerin fikrini almayan; sorunların çözümlerinde ilgili tüm muhataplarla konuşmayan ve düşünce alışverişinde bulunmayan; ortak aklın ulaştığı kararları uygulamayanlar desteklenmez.[40]
* Vakıf, dernek ve örgütü adâlet, kıst ve özgürlükle yöneterek tam bir barış ortamı kurmayı amaçlamak yerine zâlimce ve hak yiyerek yönetenler desteklenmez.[41]
* Çocuk gelin ve berdel[42] başta olmak üzere kadın sorunlarına çözümler üretmeyen, çocuk işçiliğini kaldırmayan, Emevî’den Osmanlı’ya ve günümüze kadar süren köle pazarlarına hiç laf etmeyenler desteklenmez.[43]
* Kişilerin yeterlilik, yetenek, bilgi ve donanımı olmasına rağmen kişilere kapıları kapatan ve hak yemeyi ahlâk haline getirenler desteklenmez.[44]
* Kavim,[45] millet,[46] ümmet,[47] devlet[48] ve şehit[49] kavramlarını Kur’an merkezli ele almayanlar desteklenmez.[50]
* Allâh adına karar veren, “Allâh bunları istiyor, şunları istemiyor.” derken sanki Allâh’tan duymuş gibi sözler satarak Tanrı’ya iftira atan ve bu işten kazanç sağlayanlar desteklenmez.[51]
* Farklı soydan gelen üyelerin ana dillerini eğitim, ticâret, siyâset, hukûk gibi tüm örgütsel çalışma alanlarında resmî dille birlikte özgürce kullanmasına karşı çıkanlar desteklenmez.[52]
* Doğru, gerçek, adâlet ve vicdânın gereğine göre davranma ve inanma yerine eskilerin, ataların, bey ve paşaların, ağa ve efendilerin, ecdâd[53] ve geçmiş ulemânın, eski devlet adamları ve ululuk verilen kişilerin yolunu yol belleyenler; onların düşünce sistemi ve yöntemleri dışında hiçbir şeyi kabul etmeyenler ve onlara muhâlefet edenleri cezaya çarptıran veya sürgün edenler; tarihsel birikimler ile fikirleri insanlığın ulaştığı en son zihnî süzgeçten ve Kur’ân eleğinden geçirmeyerek yaşadığı zamanı geçmişin kural ve düzenlerine uydurmaya çalışanlar, tüm ileri atılım ve gelişimleri görmezden gelenler, atalara sığınarak veya tarihsel kişilikleri eleştirilmez önderler yerine koyarak hareket eden ata-istler[54] ile târih-perestler[55] örgüt yönetimine tâlip olduklarında desteklenmez.[56]
devam edecek…
____________________________________________________________________
[1] Bakara, 119/Ve lâ-tus’elu ‘an ashâbi’l cahîym(i)
[2] Yâsîn, 47/Enud’imu men lev yeşâu’l-lâhu ed’ame-hû
[3] Tekâsür 1-2/Elhâkumu’t-tekâsür hattâ zurtumu’l-megâbir
[4] Abese 1-2/Abese ve tevellâ en câehu’l-a’mâ
[5] Fecr, 21/Kellâ izâ dukketi’l-arzu dekkân dekkân
[6] Tövbe 34/Ve’l-lezîne yenkizûne’z-zehebe ve’l-fizzate ve lâ-yunfigûne-hê
[7] Tebbet-34 kayda geçtiğinde vicdân elçisi Muhammed’in bağırarak söylediği söz “Tebbet el-kânizûn” idi.
[8] Nisâ 29/Lâ te’kulû emvâle-kum beyne-kum bi’l-bâtıl(i)
[9] Nahl, 90/İnne’l-lâhe ye’muru bi’l-‘adl(i) ve’l-ihsân(i)
[10] RANTİYE: Hiç çalışmadan, hiçbir iş ve değer üretmeden malının, hisse senetlerinin ya da bankada bulunan parasının geliriyle rahat bir yaşam süren.
[11] Necm 39/Leyse li’l-insâni illâ mâ-sa’â
[12] Haşir, 7/el-ağniyâ(i)
[13] Tövbe, 34/Yeknizûn(e)
[14] A’raf, 60; Mü’minûn, 33/el-mele(u)
[15] Bakara, 275/er-ribâ
[16] Nisa, 6; A’raf, 31/El-müsrifîyn(e)
[17] Haşir,7/Lâ yekûne dûleten beyne’l-ağniyâ(i) min-kum
[18] İsrâ, 26/Ve âti za’l-gurbâ hakka-hu ve’l-miskîne ve’b-ne’s-sebîli velâ tubezzir tebzîr(an)
[19] İsrâ, 31/Velâ tagtulû evlâde-kum haşyete imlâg(in) nahnu nerzugu-hum ve iyyâ-kum inne gatle-hum kâne hiten kebîra(an)
[20] Bakara, 219/Ve yes’elûne-ke mâ zâ yunfigûne guli’l-‘afv(e)
[21] Saffât, 35/Lâ ilâhe illa’l-lâhu yestekbirûn(e)
[22] KONFOR: Rahatlatma, rahatlık. Hayatı kolaylaştıran maddî rahatlık.
[23] Sebe, 34/Mutrefû-hê
[24] KIST: Bir şey verirken hak edilen şeyi hak edilen oranda vermek. (Herkesi doyurmak ve hiç kimseyi gıdadan mahrum etmemek adâlettir/eşitliktir. Kişileri doyururken bebeğe 0,5 litre süt vermek, vejeteryana etsiz, etcile etli ve doyacakları miktarda yemek vermek kısttır. Herkesin bir ev ve bir araç sahibi olması adâlet, iki çocuklu âilenin bir çocuklu âileden daha büyük bir ev ve araca sahip olması kısttır. Mâdende çalışan ile büroda çalışana âilesini geçindirecekleri ve sağlıklarını koruyacakları oranda ücret vermek adâlet; maden işçisinin tatil ve dinlenme süresini büro işçisinden daha uzun tutmak ve madenciye bürocudan daha yüksek ücret vermek kısttır. Zaman içinde kendi imkânları toplum ortalamasının üstüne çıkıp elinde birikim oluşan birinin elindeki ihtiyaç fazlasını ihtiyacı olana ya karşılıksız ya da ihtiyacını gördükten ve kendini topladıktan sonra iade etmesi şartıyla vermesi ve geri gelen ihtiyaç fazlası malın başka ihtiyacı olanlara verilerek ortada bir yardımlaşma döngüsü oluşturma infâktır.)
[25] İL-LEGAL: Yasa dışı, hukûk dışı, vicdân ve adâlete ters. (Yasaya uygun olan bir şey ahlâk veya hukûka uygun olmayabilir. Bu sebeple âdil yasalar tamlaması kullanılır. Her yasa dışı ahlâksız veya hukûksuz demek olmadığı gibi her yasa içi veya yasal durum ahlâklı ve hukûkî demek değildir. Yasalar egemenleri korurken yasaldır ama ahlaklı ve hukûk taraftarı değildir.)
[26] Gâşiye 22/Leste ‘aley-him bi-musaytır
[27] MÜZÂKERE: Görüş alışverişinde bulunma.
[28] Bakara 104/Lâ tegûlû râ’inâ ve gûlû unzur-nâ ve’s-me’û
[29] Yunus, 25/Va’l-lâhu yed’û ilâ dâri’s-selâm(i)
[30] Kâf, 45/Ve-mâ ente ‘aley-him bi-cebbârin fe-zekkir bi’l-gur’âni
[31] Fâtır, 5/Lâ yeğurranne-kum bi’l-lâhi’l-ğarûr
[32] Kâfirûn, 6/Le-kum dîni-kum veli yedîn
[33] Necm, 32/Fe lâ-tuzekkû enfuse-kum
[34] Ğâşiye, 1/Hel etâ-ke hadîsu’l-ğâşiye(ti)
[35] Hûd 113/Velâ-terkenû ile’l-lezîne zalemû
[36] A’raf, 85/Ve lâ-tebhasu’n-nâse eşyâe-hum ve lâ-tufsidû fî’l-‘arzi ba’de islâhi-hê
[37] KARİYER: Bir meslekte zamanla ve çalışmayla elde edilen başarı ve uzmanlık.
[38] Sa’d, 78/İstekbera ve kâne mine’l-kâfirîn(e)
[39] Bakara 208/Yâ eyyuhe’l-lezîne âmenu’d-hulû fi’ss-silmi kâffeten velâ tettebi’û hutuvâti’ş-şeytân(i) inne-hu lekum ‘aduvvun mubîn(un)
[40] Şûrâ 38/Egâmu’s-salâte ve emru-hum şûrâ beyne-hum
[41] Yunus, 25/Va’l-lâhu yed’û ilâ dâri’s-selâm(i)
[42] BERDEL: Değiş tokuş, karşılıklı değiştirme, iki aile kızının istekleri sorulmadan ve zorla karşılıklı alınıp verilmesi.
[43] Nur, 33/Ve lâ-tukrihû feteyâti-kum ‘ale’l-biğâi
[44] Meâric, 25/Li’s-sâil(i) ve’l-mahrûm
[45] KAVİM: Dil ve kültür yönünden kıvam tutturmuş topluluk. Aynı dille konuşan ve soyca birbirine karışan topluluklar.
[46] MİLLET: Bir inancın temel ilkelerinden üretilmiş hukûk sistemi. İbrâhîm milleti, “sevgi ve merhamet değerleri temelinde oluşturulmuş hukûk sistemi” demektir.
[47] ÜMMET: Farklı inanç, gelenek, kültür, topluluk ve sistemlerin ortak değer ve ortak pratiklerde buluşmasıyla oluşmuş üst toplum yapısı. Medîne ümmeti; Yahûdî, Hristiyan, Müslüman, Sâbiî gibi dinler ve Araplar ile İbrâniler gibi kavimler, Medîneliler ile çöl halklarından oluşan ve bir sözleşme etrafında ortak yaşam kuran halklar ve dinler üstü topluluktu.
[48] DEVLET: İktidâr güçlerinin toplumda farklı ellere dağıtılması, yönetim gücünün tek kişiye verilmemesi. Yasama, yürütme, yargılama, emniyet, askeriye, hukûk, eğitim, sağlık, tarım, imar, basın ve sivil toplum gibi tüm güç ve imkânların kurumlar arasında paylaştırılması (düzeni). Ekonomik imkân ve zenginliğin tek elde toplanma yerine toplumun farklı kesimleri arasında dağıtılmasına dûlet denir.
[49] ŞEHİT: Bir değeri hem yaşamı ve kişiliğinde gösteren hem de toplumda gözleyen. Aynı anda hem tanık ve gözlemci hem de başkaları tarafından gözlenen. Şehit sözcüğünün Kur’ân’da ölmekle hiçbir ilgisi yoktur. Sebîli’l-lâh (Allâh yolu) için öldürülene şehit denir ve bu makam çok yüce bir makamdır. (Bakara, 154)” iddiası Kur’ânla uyumlu bir açıklama değildir. Daha çok geleneğin dînî-politik söyleminin insanlara gaz verici bir icadıdır. (Mustafa İslamoğlu, Şahadet Var Olmak, Şahit Olmaktır, 6 Aralık 2012, mustafaislamoglu.com)
[50] Enbiyâ, 92/Ümme(h/ten) vâhide(h/ten); Âl-i İmrân, 95/Millet(e)
[51] Bakara, 79/Fe-veylun li’l-lezîne yektubûne’l-kitâbe bi-eydî-him sümme yegûlûne hêżê min ‘indi’l-lâhi li-yeşterû bi-hî semenen galîl(en)
[52] Rûm, 22/Ve min âyâti-hî halgu’s-semâvâti ve’l-arzi va’h-tilâfu elsineti-kum ve elvâni-kum inne fî-zâlike le-âyâtin li’l-’âlimîn(e)
[53] ECDÂD: Cedler, atalar, dedeler.
[54] ATA-İST: Atalara tapan, ecdâda/atalara laf söyletmeyen, ataları kutsallaştıran, ataları kusursuz ve üstün kimseler görerek ata dokunulmazlığı üreten. Zâlim ve âdil geçmişini aynı değer ve üstünlükte gören.
[55] TÂRİH-PEREST: Târihe tapan, geçmişi yücelten, geçmişe söz söyletmeyen, geçmişi putuna dönüştüren, geçmişi dokunulmaz bir alana dönüştüren.
[56] Bakara, 170/Ve izâ gîle le-humu’t-tebi’û mâ enzela’l-lâhu gâlû bel ne’t-tebi’u mâ elfey-nâ ‘aleyhi âbâe-nâ