Klasik Müslüman aklı için peygamber (haber veren), resûl (elçi), nebî (haberci) denilen devrimci önderlerin vicdânından fışkırıp çıkan ve küresel mesajlarla yerel değerleri birlikte dile getiren sözleri (âyet) ile onların devrimci eylemleri (sünnet), insanlığa yol gösterdiği için çok değerlidir. Klasik Müslüman aklı; bu sebeple toplumsal sözleşmeye uygun biçimde kurulmuş olan dernek, sendika, vakıf, ocak, şirket, hastane, ticârethane, meslek odası, yayınevi, kooperatif, fabrika ve örgüt[1] yönetimlerinin seçimlerinde oy verirken Kur’ân ve sünnetten[2] üretilmiş ilke[3] ve yöntemlere göre davranmayı tercih eder. Bu bağlamda Kur’ân ve sünnetten yola çıkarak tercihini belirleyen Müslüman birey; seçeceği kişi veya yönetim kurulu üyelerini kavmi, bölgesi, cemaati, tarîkâtı, ana dili, mezhebi, dini, cinsiyeti, mülkiyeti, makamı, ana babası ve sülâlesi çerçevesinde ele alıp seçmeye kalkarsa Kur’ân ve vicdân elçisi Muhammed’e savaş açmış demektir.
Kur’ân ile vicdân elçisi Muhammed’in yönetimde olmazsa olmaz şartlar olarak belirlediği emânet,[4] ehliyet,[5] maslahat,[6] meşveret[7] ve adâlet[8] ilkeleri arasında kişinin Müslüman, Sünnî,[9] Türk, güçlü kabîle mensubu, erkek, muhâfazakâr, sağcı, namazlı, oruçlu, sarıklı, takkeli, cüppeli, şalvarlı, başörtülü, çarşaflı, hacı, imam, evliya, eren, dede, şeyh ve hâfız olması gibi bir şart yoktur. Çünkü Kur’ân topluma bambaşka ve kalıcı tercih değerleri getirmiştir. Bu nedenle bizden öncekilerin yaptığı yanlışları yapmamak; propaganda,[10] reklâm, yalan haber, çarpıtılmış bilgi, tehdit, rüşvet ve ajitasyonların[11] etkisinde kalmamak için “Kur’ân ne diyor, Peygamber nasıl bir liderdi?” sorularına verilen cevaplar tercih ölçütlerinde[12] belirleyici olmalıdır.
Vicdân elçisi Muhammed’in gerçek takipçileri din, ekonomi, hukûk, savaş, barış ve siyaset görüşünü güç sahiplerinin söylemlerine göre değiştirip durmayan, değişen iktidârlara göre pozisyon almayan, ilkeli ve omurgalı duran Nu’aym bin Hammâd gibilerdir. Çünkü o, gücün yanında durup güç sahipleri değişince yerini değiştirenlere “Rabbiniz idarecilerinizdir.” diyerek meydan okumuş bir yiğitti. Osmanlı halkının vergi zulmü altında ezildiğini ve bu sebeple vergi politikalarının değiştirilmesi gerektiğini IV. Murat’ın yüzüne söylediği için sultan tarafından boğdurularak öldürülen Diyarbakırlı Nakşibendî şeyhi Mahmut Urmevî de Nu’aym bin Hammâd gibi vicdân elçisi Muhammed’in yoldaşlığını hak edenlerdendi. Yüz yıllardır kendilerini Peygamber sevdalıları diye reklam edenlerin muktedirler karşısında yamulurken Nu’aym ve Urmevî gibi vicdân sahiplerini unutturmaya çalışmaları, hem gerçeği incitmiş hem de vicdânları asırlardır yaralamıştır.
Kendini Müslüman kimliği içinde tanımlayanların yukarıda sıraladığım yapılara oy verirken Kur’ân ve vicdân elçisi Muhammed’den hareketle hangi kriterler[13] içinde davranması gerektiğini altı başlık altında sunacağım.
- Peygamber Pratiğinin Kriterleri
Vicdân elçisi Muhammed Mekke’de yolsuzluk yapan, kamu malını çalan, halkın malını yandaşlara peşkeş çeken[14] küçük bir kan emici gruba lâ[15] diyerek meydana çıktı, Mâverdî gibi sözde âlimlerin Abbâsîlerin saray ve saltanat düzenini desteklemesi gibi güç sahiplerine boyun eğmedi; Mekke’nin politik, ekonomik, toplımsal, askerî ve hukûkî yönetim merkezi olan Dâru’n-Nedve’ye yalakalık etmedi; onların siyasal düzenini yıkmak için yola çıktı; onların makam ve imkân sunan tekliflerini elinin tersiyle itti.[16]
Vicdân elçisi Muhammed güç ve imkânlara ulaştığı Medîne’de başkasına adâlet tavsiye edip kendi zâlimleşmedi, başkasına paylaşma önerip kendi mal biriktirmedi, başkasına fakirliğin fazîletini ve cennetteki yoksulluk makamını anlatıp kendisi devrinin Bizans ve Sâsânî krallarıyla eşitlenecek biçimde zenginleşmedi ve yakınlarını da zenginleştirmedi; başkasına mütevâzı evlerde oturmayı söyleyip kendi saraylarda yaşamadı, başkasına az yemeyi telkin edip kendisi halkın adını dahi duymadığı yiyecekleri yemedi, başkasına adam kayırmayı yasaklayıp kendisi yandaş ve yakınlarını Medîne’nin yeni oluşmakta olan kurumlarına yerleştirerek makamlar dağıtmadı, başkasına çileli bir yaşamın gerçekliğini hatırlatıp kendisi özel sofralar ve hizmetçiler arasında yaşamadı.[17]
Vicdân elçisi Muhammed Medîne’de başkasına gösterişli at ve develere binmeyi uygun görmezken kendisi kızıl develere binip Medîne sokaklarında Yahûdî ve Hristiyanları çatlatan, Müslümanlara kibir veren bir eyleme girişmedi;[18] başkasına herkesle eşit olmayı hatırlatıp kendisi eşitler üstü bir konuma gelmedi, başkasını Kur’ân ilkelerine uymaya çağırıp kendisi mahkemeye yandaş kadı atamadı ve hukûk tanımazlık etmedi, başkasına kuralları hatırlatıp kendisi köprüden geçerken at değiştirmedi; başkasına sadakat, vefâ ve yoldaşlık tavsiyelerinde bulunup kendisi yönetme ve hükmetme sarhoşluğu için ruhunu şeytana satmadı;[19] başkasına ekonomik çaresizliği içselleştirmesini söyleyip kendisi kriz zamanlarında bile yağma, talan ve sermâye şımarıklarını koruma peşine düşmedi; başkasına eleştiri ve sorgulama hakkı tanımazken kendisi sorgulayan, denetleyen, iftira atan ve cezalandıran olmadı.[20]
Vicdân elçisi Muhammed Medîne’de başkasının konuşmasını türlü bahanelerle susturma ve cezalandırma yoluna gidip kendisi sınırsız ve sorumsuz biçimde konuşmadı, başkasına Abdullah oğlu Kureyşli Muhammed ve Hâşimî Muhammed kimliğiyle hakaret edip karşıdan cevap aldığında Allâh’ın elçisi Muhammed kimliğine bürünerek cevap vereni yargılamadı ve cezalandırmadı, başkasını korku ve dayatma ile kontrol ederken kendisi özgürlük nutukları atmadı, başkasına kânun ve kurallara uyma zorunluluğu tavsiye edip kendisi Medîne halkını sömüren eşkıyâ takımıyla el altından iş yürütmedi, başkasını saygı ve sevgi içinde yaşamaya zorlarken kendisi Müslüman olmayı kinci olmakla eşitlemedi, başkasına ancak ölmeyecekleri kadar maddi imkân verirken kendisi Medîne hazinesini çıkardığı yasalarla kime ve nereye harcadığı belirsiz bir biçimde kullanmadı.[21]
Medîne halkı Müslüman ve Müslüman olmayanlarıyla birlikte yoksulluk, işsizlik, açlık, aile baskısı, koca veya baba şiddeti, cinsel taciz, güvencesiz iş yaşamı, kalabalıklarda yalnızlık, dayanıksız ev veya evsizlik, yetersiz tedavi, özgürlüğünü kaybetme tehlikesi, fırsat eşitsizliği, iş cinâyetleri, gelecek kaygısı dramları yaşarken vicdân elçisi Muhammed Bizans kralları ve Roma imparatorları gibi yazlık kışlık saraylar, gösterişli tapınaklar, korunaklı köşkler, göz alıcı binekler, özel yapılmış yiyecekler, pahalı giyecekler, zengin evlatlar, Medîne hazinesini bitiren besleme yandaşlar, koruma alayları, altın varaklı oturaklar sahibi olmadı; başkasına Medîne fukarâlığı anlatıp kendisi firavunlar ve nemrutlar gibi bir varlık içinde yüzmedi.[22]
Vicdân elçisi Muhammed’in yukarıda anlattığım yolunu takip eden kişi Allâh’a iman fikrine sahip olsun veya olmasın yönetim uygulamasında onun yoldaşıdır. Bir örgütteki yönetici adayları ve kadrolarının namaz kılması, oruç tutması, hac yapması, kurban kesmesi, başörtü takması, sakal uzatması, takke ve sarık sarması, cüppe giymesi “Allâh razı olsun, selâmün aleyküm”[23] gibi ifadeler kullanması kendi yaşamlarını ilgilendirir. Yönetici adayı ve kadrolarının neye inandığı veya inanmadığı, hangi tarîkâta üye olduğu veya hiçbir mezhebe bağlı olmaması kendini bağlar ve bu durumla vicdân elçisi Muhammed’in yönetim pratiği arasında hiçbir ilişki yoktur. Bu sebeple bir örgüte yönetici ve yönetim kadrosu seçerken Peygamber’in Medîne pratiği Müslüman aklı için çok önemli bir kıstas[24] olmalıdır.[25]
Vicdân elçisi Muhammed’in Medîne’de hayata geçirdiği Medîne Sözleşmesi, yönetim pratiği ve Kur’ân’ın yönetim prensipleri dikkate alındığında Emevîlerden Osmanlı’ya kadar ortaya konmuş olan devlet modellerinin Hristiyan Bizans ve müşrik İran Sâsânîlerine ait devlet düzenleri olduğu ortaya çıkar. Bu sebeple vicdân elçisi Muhammed ve Kur’ân açısından krallık, sultanlık ve padişahlık veya bunların taklitleri İslâm dışı yönetim biçimleridir. Bu tarz yönetim biçimleri ve taklitleri hiçbir kurumsal sistem içinde yaşatılmamalı ve onlarla mücadele edilmeli. Örneğin bir kooperatif yönetiminde Medîne Sözleşmesi’nin çerçevesi dışında ortaya konan yönetim pratiğine karşı derhal başkaldırmak gerekir. Topluma hizmet sloganıyla bir araya gelmiş yapılarda Kur’ân ve vicdân elçisi Muhammed’in inşâ ettiği kolektif[26] yönetim anlayışlarına karşı duran her türlü saltanatçı, karizmatik liderci ve anti-şûrâcı[27] düzenler ile onları savunanları tasfiye etmek[28] ve bu sisteme kazan kaldırmak[29] İslâm (barış) ve imanın (güven) olmazsa olmazıdır.[30]
- Hadîs ve Sünnet Kriterleri
* Tüzel[31] varlıkların nasıl kullanıldığını, kime, hangi koşulda ve niçin verildiğini sorgulatmayanlar desteklenmez.[32]
* Toplumun ortalama yaşam standardından üst düzeyde giyinen, yiyen, içen, gezen ve araçlara binenlerden hesap soramayanlar;[33] özel imkânlar isteyen, makamı putlaştıran; üyelerin yaşadığı, yediği ve giydiğinden çok üstün konumda yeme, giyme ve barınma hakkına sahip olanlar desteklenmez.[34]
* Makam ve servet sahiplerine karşı insanların makama saygı adı altında susmasını, eleştiri ve sorgulamadan uzak durmasını, potesto etmemesini isteyenler makam putu üreten tipler olduğundan desteklenmez.[35]
* Üyelerin malını kendi malı ve yetkilerini babasının mirası gibi kullananlar desteklenmez.[36]
* Gerçeği yalan haberlerle unutturmaya çalışan, doğruların öğrenilmesini engeleyen, yaptığı her türlü kötülüğün kendine kâr kalmasını ve kendinden hesap sorulmamasını isteyenler desteklenmez.[37]
* Giydiği elbisenin, oturduğu evin, yediği yemeğin, içtiği suyun, bindiği bineğin, attığı imzanın, sunduğu imkânın, verdiği cezânın, oturduğu makamın hesabını vermekten kaçanlar; üyelerin yediği, içtiği, giydiği, barındığı, ulaştığı imkânların üstünde yaşayıp lüks yaşamı kendine layık görürken üyelere fazlalık olarak gören ve üyelerin günlük hayatı ile kendi lüksü arasındaki fark hususunda üyelere hesap vermeyenler desteklenmez.[38]
devam edecek…
_______________________________________________
[1] Kadın hakları, çocuk hakları, hayvan hakları, insan hakları örgütleriyle doğal yaşamı koruma örgütleri gibi.
[2] SÜNNET: Takip edilen yol, izlenen yöntem, örnek alınan uygulama, günlük yaşamın beğenilen veya tutulan davranış biçimi (örf), geçmişten eklenerek gelen davranış biçimi (gelenek). Peygamber pratiği. Bir olay ve durum karşısında Peygamber’in vahiy emir ve ilkelerine göre davranış ortaya koyması. [Abdullah oğlu Arap Muhammed’in Arap geleneklerine uygun davranışları dînî anlamda sünnet sayılmaz ve Peygamber’in geleneksel toplum davranışlarına uymasına âdet denir, ancak vicdân elçisi Muhammed’in âyetleri yerel, kültürel ve tarihsel ortama göre uygulamasına sünnet denir. Hadîs, sünnet değildir, Peygamber’in söylediği iddiâ edilerek aktarılan sözlerdir. Kur’ân, Peygamber sözleri de olsa âyetlerin üstünde bir söz tanımaz ve kendini ahsene’l-hadîs (sözün en güzeli, Zümer 23) diye tanımlar. Peygember’in âyet diye aktardığı sözler, onun heves, keyif ve kaprisinin sonucu olan sözler değildir; vicdân, sağduyu ve aklından çıkmış sözlerdir (Necm, 3-4). Fakat Peygamber’in günlük yaşamındaki konuşmalar, Kureyşli bir Arap olan Abdullâh oğlu Muhammed’in sözleridir.]
[3] İLKE: Her türlü tartışmanın dışında ve üstünde sayılan anadüşünce ve inanış. Başkural. Bir kişi veya grubun davranış biçimini belirleyen ve titizlikle uyulması gereken kurallar bütünü. Temel düşünce ve inanç. Umde, prensip. Vazgeçilmez temel öncül.
[4] EMÂNET: Verilen görev ve sorumluluğu kişinin savsaklamadan ve gerektiği biçimde yapacağı konusunda hiçbir güven sorunu yaşamamak. Birine bir şeyi koruması için geçici olarak verilen şey. Emin olma hali. Güvenilirlik.
[5] EHLİYET/LİYAKAT: Görev ve sorumluluğu taşıyabilecek yeterlilikte ve donanımda olmak. Yeterlilik.
[6] MASLAHAT: İyi, doğru ve güzelin şartlara göre belirlenmesi. Görev ve sorumluluğun amaca uygun olması, aynı anda hem fayda sağlayan hem zararı engelleyen davranış.
[7] MEŞVERET: Bir konuda ilgili tüm kişi ve çevrelerle konuşup ortak karara varma. Farklı görüşlerin tartışılması sonucunda ortaya çıkan uzlaşma.
[8] ADÂLET: Hiç kimseyi ayırmamak, herkese eşit davranmak, birine verirken ötekini mahrum etmemek.
[9] SÜNNÎ: Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat mezhebi. Hanefî, Şâfîî, Mâlikî, Hanbelî ile Mâtürîdî ve Eş’ârî mezhepleri. Duruşunu itaat, biat, boyun eğme, susup sabretme, kalabalığa uyma, genelin gittiği yoldan gitme, sorgulamadan inanma, ataları yüceltme, yönetime her koşulda uyma, geleneklere sımsıkı sarılma, eleştirmekten sakınma, farklı görünmekten korkma biçiminde ortaya konmuş olan tarihsel Müslümanlık biçimi Sünnî Müslümanlıktır.
[10] PROPAGANDA: Bir öğreti, düşünce, inanç ve politikayı tanıtma, benimsetme ve yayma amacıyla görsel, sözlü ve yazılı her türlü yöntemle çalışma.
[11] AJİTASYON: Kışkırtma, köpürtme, gaz verme, ateşe odun atma, yangına benzin dökme, körükleme, duygu sömürüsü yapma. Kişiyi duygusal bunalıma sokma veya zihinsel karmaşaya itme.
[12] ÖLÇÜT: Bir konuda karar verebilmek veya bir şeye değer biçebilmek için başvurulan ölçü (aracı), doğruyu yanlıştan ayırt etme aracı. (Uzunluğu metreyle, davranış ve sözleri ilkeyle ölçme biçimi ölçüttür.)
[13] KRİTER: Bir şeyin değerini belirleme ölçüsü. Ölçü, ölçüt, ilke.
[14] PEŞKEŞ ÇEKMEK: Birinin malını izinsiz biçimde bir başkasına vermek. Verilmemesi gereken bir şeyi uygunsuz ve yersiz biçimde ve kişisel çıkar gözeterek başkasına vermek.
[15] Düzeninize Hayır! Yıkılsın Statükonuz! Kahrolsun Sisteminiz! Düzeniniz Batsın!..
[16] Mehmet Azimli, Siyer, Bilimsel Araştırma Yayınları, Ankara, 2018.
[17] Celâl Yeniçeri, Hz. Muhammed ve Yaşadığı Hayat, MÜİF Vakfı (İFAV) Yayınları, İstanbul, 2000.
[18] KIZIL DEVE: Arap toplumunda en değerli deve türüdür. Kişinin sahip olduğu en pahalı ve en değerli mülkiyet aracını (tarla, bahçe, arazi, para, araç, hayvan, ev… gibi) sembolize eder. (Buhari, VII, 3468, Megâzî, 39; Saffet Bakırcı, Kızıl Develer, Serendib Yayınları, Konya, 2020.)
[19] Goethe, Faust, çev. Celal Öner, Oda Yayınları, İstanbul, 2001.
[20] İbrahim Sarmış, Hz. Muhammed’i Doğru Anlamak, Düşün Yayıncılık, 7. Baskı, İstanbul, 2013.
[21] Muhammed Hamidullah, El-Vesaiku’s-Siyasiyye, Kitabevi Yayınları, çev. Vecdi Akyüz, İstanbul, 1997.
[22] Ahmed Badla, Resulullah’ın Hutbeleri, Siyer Yayınları, çev. Şule Çakmak, İstanbul, 2019; Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, çev. Mehmet Yazgan, Beyan Yayınları, İstanbul, 2021.
[23] Zümer, 73.
[24] KISTAS: Ölçü, terazi.
[25] Mevlânâ Şiblî Numânî, Son Peygamber Hz. Muhammed, çev. Yusuf Karaca, Milli Gazete, İstanbul, 2005.
[26] KOLEKTİF: Birçok kişinin bir araya gelmesi sonucu oluşan, ortak bir amaca ulaşmak için birlikte çalışan grup, ortaklaşa.
[27] ANTİ-ŞÛRÂ: Şûrâ karşıtı. Kararların tartışarak ve ortak akılla alınmasına karşı (olma).
[28] TASFİYE: Saflaştırma, arıtma, temizleme, uzaklaştırma, rafine etme.
[29] KAZAN KALDIRMAK: İtaat etmemek, isyan etmek, başkaldırmak, sivil itaatsizlik sergilemek, boyun eğmemek, yanlışa ses çıkarıp haksızlığa karşı eyleme geçmek.
[30] Mustafa Özkan, Medine Vesikası/Anayasası ve Birlikte Yaşama, Fecr Yayınevi, İstanbul, 2019.
[31] TÜZEL: Tüzeye ait, tüze ile ilgili. Şirket, vakıf, dernek, belediye, fabrika, okul, üniversite, sendika ve kooperatif gibi tüm üyelerin haklarını eşit biçimde temsil eden bütünlüklü yapı.
[32] M. Yusuf Kandehlevi, Hadislerle Hz. Peygamber ve Ashabının Yaşadığı Müslümanlık, Mütercimler: Yaşar Erol, A. Ömer Tekin, Ahmet M. Büyükçınar, İçtimâî Yardımlaşma, 2. Cilt, Divan Yayınları, İstanbul, 1994, Allah’ın Emirlerine Aykırı Olan Emirleri Kabul Etmemek, Cilt 2; İbn-i Abdi’l-Hakem; Kenzü’l-Ummâl 3/148.
[33] Age, Allah’ın Emirlerine Aykırı Olan Emirleri Kabul Etmemek, Cilt 2; İbn-i Asâkir, Kenzü’l-Ummâl 3/166.
[34] Heysemî, IX, 21; İbn-i Sa’d, II, 193; Heysemî, IX, 21; İbn-i Sa’d, I, 372.
[35] Ebu Davud, Edeb,165; Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ; Alâuddin Abidin, el-Hediyye’l-Alâiyye, 249; benzer bir hadis ve açıklaması için bk. Fetâvây-ı İbn-i Salah,18.
[36] Age, Peygamber’in Ashabıyla İstişaresi, 2. Cilt.
[36] Age, İçtimâî Yardımlaşma, 2. Cilt; Buhari, Tarih; Bidaye 86/48.
[37] Ebû Dâvûd, Melâhim, 17; Tirmizî, Fiten, 13; Nesâî, Bey’at, 37; İbni Mâce, Fiten, 20.
[38] Müslim bin Kuteybe ed-Dineverî, Uyunu’l-Ahbâr, 1/118; Ebu’l-Ferec ibnu’l-Cevzi, Sıfatü’s-Saffe, 1/203-204; Muhibbu’t-Taberî, er-Riyâzu’n-Nadra, II, 380.