‘’Kur’an Müslümanlığı’’ ,‘’Bize Kur’an Yeter ‘’ kavramları gelenekçilerin her zaman kin ve nefret duyduğu kavramların başlarında gelmektedir. Örneğin Kur’an Müslümanlığı sorusu ile ilgili çok ünlü bir dini sitenin verdiği cevapları ve cevaplara karşı koyu parantezler içinde vereceğim cevapları incelersek;
Değerli kardeşimiz,
Bazı ehliyetsiz insanları görüyoruz ki, yalnız Kur’an-ı Kerim’in getirdiği İlâhî hükümleri kabul edip, dinin diğer temel kaynakları olan sünnet, icma ve kıyası reddediyorlar. Maksatları ise, halkın itikadını bozmak ve saptırmaktan ibarettir. Bunlar, Kur’an’ı tek mezhep kabul edip, sünnet-i Peygamberiyeyi ve İslâm’ın diğer delillerini hafife alırken, işlerine gelen hadisleri kabul edip, gelmeyenleri reddederler. Şuurlu Müslümanları aldatamadıkları gibi takdir de göremezler, buna hakları da yoktur.
Malumdur ki, Müslümanlar Kur’an-ı Kerim’de nazil olan İlâhî hükümlere inanıp onlara uymaya mecbur oldukları gibi, hadislerle buyrulan dinî hükümleri de kabul etmeye mecburdurlar.
Bunlar, asırlardan beri tefsir, hadis, fıkıh ve diğer sahalarda yazılmış olan, bütün ilim ve fikir ehlinin takdirini kazanan çok kıymetli eserleri hiç dikkate almazlar.
Evet, Kur’an-ı Azimüşşan’ın gölgesine sığınarak yanlış yönlendirmede bulunan bir kimse, hiç olmazsa şunu bilmelidir ki, bir Müslüman ne kadar bilgisiz de olsa Kur’an-ı Azimüşşan’ın Allah kelamı olduğuna katiyen şüphe ve tereddütü olmadığı gibi, sünnet-i seniyyenin de İslâm’ın ikinci bir delili ve dayanak noktası olduğunu kesin olarak bilir ve öyle de inanır.
Şu hâlde, “İslâm dininin esası yalnız Kur’an’dır, biz yalnız onda olan hükümler ile amel ederiz, onun haram dediğine haram, helal dediğine helal deriz.” diyerek, sünneti dikkate almamak, ona kıymet vermemek, Peygamberimiz (asm)’in değerini ve görevini idrak etmemektir. Kur’an’ı tebliğ eden ve en başta tefsir eden O’dur.
Peygamberimiz (a.s.m.) bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmaktadır:
“Bana Kur’an-ı Kerim ve onunla birlikte, bir onun kadarı daha (yani sünnet) verildi. Bir kişiye, koltuğuna yaslanmışken hadisim ulaşır da ‘Aramızda Allah’ın kitabı var, ondaki helali helal, haramı da haram sayarız.’ derse (bilsin ki) Resûllullah ‘ın haram kıldığı da Allah ‘ım haram kıldığı gibidir.” (Ebu Davud, Sünnet, 6, İmare 33; Tirmizi, İlim 10)
Ulemanın bir kısmı şöyle der: Sünnetin getirdiği her hükmün, uzak veya yakın, Kur’an’da aslı vardır. Sünnet, sonuçta Kur’an’a ulaştırır. Onun öz hâlinde anlattığını açıklar, anlaşılmayan konuları ise açığa kavuşturur.
Şatıbî, Kur’an ile yetinme fikrine sahip olanların sünnetten ayrılan nasipsiz kişiler olduğunu söyledikten sonra, “Bid’at ehlinden birçoğu hadisi terk edip Allah’ın kitabını yanlış yorumlayarak hem kendileri sapıttı hem de başkalarını sapıttırdılar.” der.
((((Öncelikle en başta yazı dilindeki sertliği ve hakaretleri görmekteyiz. Bunun sebebi ise verilecek tutarlı cevaplar olmadığı için saldırgan bir üslup seçmektir. ‘’Kur’an’ın getirdiği İlahi hükümleri kabul ediyorlar’’ sözünde bir nevi kendi kendilerine Kur’an Müslümanlığı hakkındaki gerçeği itiraf etmiş bulunuyorlar. Sonrasında ise dinin temel kaynağı bir anda 4’e çıkmış oluyor. Kur’an’ı tek mezhep kabul edip Sünnet, İcma, Kıyas ve diğer mezhepleri kabul etmemek ise bozgunculuk, sapkınlık ve şuursuzluk olarak gösteriliyor. Cevap olarak her zaman olduğu gibi sükunetimizi koruyup ayetlerle cevap vereceğiz. Enam Suresi 159. Ayette ‘’Dinlerini parça parça edip fırkalara, hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Allah onlara, yapıp ettiklerini haber verecektir.’’ Müminun Suresi 52 ve 53. Ayette ‘’İşte sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ve ben de sizin Rabbinizim; o halde benden sakının! Fakat onlar işlerini aralarında parçalayıp çeşitli zübürlere/kutsallaştırılmış hizip kitaplarına ayırdılar. Her hizip, yalnız kendi yanındakiyle sevinip övünmektedir.’’ Rum Suresi 32. Ayette ‘’Onlardan ki, dinlerini parçalayıp hizipler/fırkalar haline geldiler. Her hizip kendi elindekiyle sevinip övünür. ‘’ Açık ve net şekilde onların dinlerini böldüğü ve onlarla bir işimizin olmadığı bize vahyedilmektedir. Zaten mezhepler çok sonradan çıkmış ve siyasi olaylar nedenli oluşturulmuştur. ‘’
Müslümanlar Kur’an’da nazil olan ilahi hükümlere inanıp uymaya mecbur olduğu gibi hadislerin hükümlerine de inanmaya mecburdurlar’’ denilmiş. Burada açık bir şekilde görüyoruz ki Kur’an’la Hadis aynı mertebeye getirilmiş. Bu durumlar her Nebi zamanında da yaşanıyordu. Atalarına, sorgulamadan inanan gelenekçi kesime ayetlerle karşılık verildiğinde onlar işlerine gelmediği için hep ‘’ bize başka kitaplarda getir ya da değiştir ‘’ diyerek cevap vermişlerdir. Yunus Suresi 15. Ayette ‘’Ayetlerimiz onlara açık-seçik parçalar halinde okunduğu zaman, bize ulaşmayı ummayanlar şöyle dediler: “Bundan başka bir Kur’an getir yahut bunu değiştir.” De ki: “Onu kendiliğimden değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum. Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından korkuya düşerim.” Bu ayet size bir şey hatırlattı mı? Şu zamanda ise; bize başka bir ‘’Kur’an’’ getir’’ değil de bize başka ‘’hadisler’’ getir diyorlar. Aslında maksat hep aynıdır. Çünkü Kur’an hükümleri işlerine gelmiyor ve sistemlerini bozuyor. Bu her devirde böyle olmuştur. ‘’ Ahkaf Suresi 8. Ayet De ki: “Ben, resuller içinden bir türedi değilim! Bana ve size ne yapılacağını da bilmiyorum. Bana vahyedilenden başkasına da uymam! Ve ben, açıkça uyaran bir elçiden başkası da değilim.”
‘’İslâm dininin esası yalnız Kur’an’dır, biz yalnız onda olan hükümler ile amel ederiz, onun haram dediğine haram, helal dediğine helal deriz.” Yazısının devamında bu söz eleştirilip, haram ve helal merci olarak Hz. Muhammed’in de haram ve helal koymada ortak olduğuna inanılıyor ve yazılıyor. Bakın yine çok benzer bir hadiseyi Kur’an nasıl vahyediyor okuyalım. Enam Suresi 143 ve 144. Ayetler ‘’Sekiz çift: Koyundan iki, keçiden de iki. De ki: “İki erkeği mi haram kıldı, iki dişiyi mi, yoksa iki dişinin rahimlerinin kuşattığını mı? Eğer doğru sözlü iseniz bana ilimle haber verin.” Ve deveden iki, sığırdan iki. De ki: “İki erkeği mi haram kıldı, iki dişiyi mi, yoksa iki dişinin rahimlerince kuşatılanı mı? Yoksa Allah size bunu önerirken siz de tanıklık mı ediyordunuz?” İlim dışı bir şekilde insanları şaşırtmak için yalan düzüp Allah’a iftira edenden daha zalim kim olabilir? Allah, zulme sapan bir topluluğa kılavuzluk etmiyor.’’ Yunus Suresi 59 ve 60. Ayetler De ki: “Ne oldu size de Allah’ın size rızık olarak indirdiği şeylerden bir haram yaptınız bir de helal?” De ki: “Allah mı size izin verdi, yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz?” Yalanı Allah’a yakıştıranlar, kıyamet günü hakkında ne düşünüyorlar? Allah, insanlara karşı elbette lütuf sahibidir, fakat onların çokları şükretmiyorlar. Bu ayetlerde haram ve helal yetkisinin açıkça Yüce Allah’a ait olduğu kesindir. Nahl Suresi 116 Ayette de ‘’Yalan düzerek Allah’a iftira etmek için, dillerinizin uydurma nitelendirmeleriyle “Şu helaldir, şu da haramdır!” demeyin. Yalan düzerek Allah’a iftira edenler kurtulamazlar.’’ Maide Suresi 87. Ayette de ‘’Ey iman sahipleri! Allah’ın size helal kıldığı şeylerin temiz ve güzel olanlarını haramlaştırmayın; azıp sınırı aşmayın, Allah azıp sınırı aşanları sevmez. ‘’
Yani bu gibi durumlarda halkın kendi keyfine göre haram helal koymaları ve Hz. Muhammed’e de ‘’ Sende bir kitap yaz ya da şuraya bir şeyler, haram ve helaller ekle bizim istediğimiz şekilde’’ diye baskılar çok olmuştur. Tabii ki Hz. Muhammed bu isteklerden Yüce Allah’a sığınmıştır. Çünkü Hz. Muhammed dinde ortak değil sadece bir ‘’Resul-Nebi’’ dir. Özünde hepimiz gibi bir insandır. Bu durum geleneğin çok zoruna gitse de gerçek budur. Fussilet Suresi 6. Ayette ‘’De ki: “Ben sadece sizin gibi bir insanım. İlahınızın bir tek ilah olduğu bana vahyediliyor. O halde şaşıp sendelemeden O’na yönelin ve O’ndan af dileyin. Vay haline ortak koşanların!’’ Kehf Suresi 110. Ayette de De ki: “Ben de sizin gibi bir insanım. Ancak, tanrınızın bir tek tanrı olduğu bana vahyediliyor. O halde, Rabbine kavuşmayı uman, hayra ve barışa yönelik iş yapsın ve Rabbine ibadette hiç kimseyi O’na ortak koşmasın!” Aslında böyle yapmalarının nedenini bulmak çok zor değildir. Hz. Muhammed’i şirksel mertebelere koymak ve sonrasında (onlarca, yüzlerce yıl sonra) onun diliyle söylenmiş gibi sözler yazıp başka bir din kurmak basit bir planın parçasıdır. Kur’an da İlahi koruma vardır. Hicr Suresi 9. Ayette ‘’Hiç kuşkusuz, o zikiri/Kur’an’ı biz indirdik, biz; her hal ve şartta onu muhakkak koruyacak olan da biziz.’’ Kur’an değiştirilemeyeceğine göre yapılacak olan şey Kur’an’ın etkisini azaltıp, onun için zor ve anlaşılamaz, yetersiz bir Kitap olarak gösterip aynı etkilere sahip yeni kitaplar inşa etmektir. Bu da Hadisler, İcmalar, Kıyaslar, Mezhepler vb. Üzerinden yapılmaktadır. Ankebut Suresi 51. Ayette Karşılarında okunup duran bir kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan bir toplum için elbette ki bir rahmet ve bir öğüt vardır. Diye vahyedilmiştir.
Şimdi de örnek gösterilmiş hadisi inceleyelim.
“Bana Kur’an-ı Kerim ve onunla birlikte, bir onun kadarı daha (yani sünnet) verildi. Bir kişiye, koltuğuna yaslanmışken hadisim ulaşır da ‘Aramızda Allah’ın kitabı var, ondaki helali helal, haramı da haram sayarız.’ derse (bilsin ki) Resûllullah ‘ın haram kıldığı da Allah ‘ım haram kıldığı gibidir.” (Ebu Davud, Sünnet, 6, İmare 33; Tirmizi, İlim 10)
Allah aşkına bir düşünün! Üstte yazdığımız o kadar ayetlerin verdiği mesaj ile Hz. Muhammed’ e hadis diye atfedilen bu söz uyumlu mu? Güya Hz. Muhammed demiş ki ‘’Kur’an’a uyan bir toplum gelecek ve onlar sapıtmış olacak. Çünkü onlar Kuran ‘a uydu, Hadislere uymadı. Kur’an ayetleri yeri geldiğinde benim hadislerimle de neshedilir ve hükmü düşürülebilir. Aman ha! Sadece Kur’an a göre hüküm verenler yoldan çıkmıştır ‘’ anlamında konuşabilir mi? Yahu bu şirk değil de nedir? Şirk sadece putlarla olmaz. Biz niye Hristiyanlara müşrik diyoruz? Hz. İsa ve Hz. Meryem’i çok yücelttikleri ve Teslis yaptıları için değil mi? İşte aynı sorun biz Müslümanlarda da var. Biz de Hz. Muhammed’i şirksel mertebelere koyuyoruz. Dine ortak ediyoruz, ‘’Sen olmasaydın, Ben âlemi yaratmazdım” diye Haşa Yüce Allah’a atfedilen sözler uyduruyoruz. Bu sözlere inananlar Mahşer günü sorgulanacaklarını lütfen düşünsünler. Çünkü hem Yüce Allah ‘’bu sözleri ‘’demiş diye iftira atıyorlar hem de Hz. Muhammed ‘’ Kur’an’ın dışında bana da uysunlar’’ demiş diye denilen sözlere inanıp iftira atıyorlar. Hiç mi düşünmüyorlar ki Yüce Mahkeme de Hz. Muhammed, Hz. İsa’nın Maide Suresi 117 ve 118. Ayetteki sözlerini tekrarlamayacak? Teslis söylentilerine karşı Yüce Allah’ın ‘’Allah şunu da söyledi: “Ey Meryem oğlu İsa! Allah’ın yanında beni ve annemi de iki tanrı olarak kabul edin diye insanlara sen mi söyledin?” İsa dedi: “Hâşâ! Tespih ederim seni. Hakkım olmayan bir şeyi söylemek benim haddime değildir. Eğer onu söylemişsem sen onu elbette bilirsin. Sen benim içimde olanı bilirsin ama ben senin zatında olanı bilmem. Çünkü sen, evet sen, gaybları çok iyi bilensin!” “Onlara, senin bana emrettiğin şu sözden başka bir şey söylemedim: “Benim Rabbim ve sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin.” İçlerinde olduğum sürece üzerlerine tanıktım. Sen beni vefat ettirince üzerlerine yalnız sen gözetleyici oldun. Ve sen zaten her şey üzerinde bir Şehîdsin, bir tanıksın’’ sorusuna karşı Hz.İsa’nın verdiği cevabı ayette gördük.
Bundan Gelenekçiler emin mi ki Hz. Muhammed de ‘’ Hâşâ! ben Yüce Allah’ın kitabı olan Kur’an dışında benim hadislerimi de kabul edeceksiniz diye bir şey söylemedim. Hâşâ! Tespih ederim seni. Hakkım olmayan bir şeyi söylemek benim haddime değildir. Eğer onu söylemişsem sen onu elbette bilirsin. Sen benim içimde olanı bilirsin ama ben senin zatında olanı bilmem. Çünkü sen, evet sen, gaybları çok iyi bilensin!” “Onlara, senin bana emrettiğin şu sözden başka bir şey söylemedim: “Benim Rabbim ve sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin.” İçlerinde olduğum sürece üzerlerine tanıktım. Sen beni vefat ettirince üzerlerine yalnız sen gözetleyici oldun. Ve sen zaten her şey üzerinde bir Şehîdsin, bir tanıksın’’ diye bir cevap vermeyecek?
Kur’an’ı ağır ağır düşüne düşüne anlayıp okuyan herkes Mahşer de bu sorgunun Hz. Muhammed ‘e de yapılacağını ve vereceği cevabında buna yakın bir şekilde olacağını bilir. Mahşerde Hz. Muhammed’in vereceği bir cevapta Furkan Suresi 30. Ayette yazar. ‘’Resul de şöyle der: “Ey Rabbim, benim toplumum, bu Kur’an’ı terk edilmiş/dışlanmış halde tuttular.” Bundan çok daha ve en korkunç olan hata ise Kudsi Hadis adı altında Yüce Allah’a atfedilen sözleri yazan ve buna inanan kişiler bizzat Mahşer de Yüce Allah’a iftira dan yargılanacaktır. Bunlar şirk değil de nedir?))))
Yine ilgili sitenin (aşağıda link mevcut) verdiği cevabın 2. Kısmı
“Muhakkak ki, O zikri (Kur’an’ı) biz indirdik biz, şüphesiz O’nun hıfzedicisi de biziz.” (Hicr, 15/9) âyeti ile bu iki esastan Kur’an-ı Azimüşşan’ın lâfızları gibi manalarını da muhafaza etmeyi garanti altına almıştır. İslâm alimleri buradaki korumanın Kur’an’ı olduğu gibi sünneti de kapsadığını beyan etmişlerdir. Bu âyet-i kerime Kur’an’ın tefsir ve izahı mahiyetinde olan Peygamberimiz (asm)’in sünnet ve hadislerini de yani“Biz sana Kur’an’ı, insanlara indirilen hükümleri beyan etmen için indirdik.” (Nahl, 16/44) âyeti ile teminat altına almıştır. Çünkü âyette bildirilen “beyan” Kur’an’ın manasındandır. Bu beyan ise ancak Peygamberimiz (asm)’in sünnet ve hadisleri ile olur.
“… Resûlullah’ın size getirdiklerine yapışınız. O’nun size yasak ettiği şeylerden de uzak olunuz. Allah’dan korkunuz. Çünkü Allah’ın vereceği ceza ağırdır.” (Haşr, 59/7)
Elmalılı Hamdi Yazır Hazretleri tefsirinde bu âyete şöyle meal verir:
“Peygamber size her ne verdiyse onu alın, almayın dediğini almayın, yapmayın dediğini yapmayın ve Allah’dan korkun da Allah’ın ve Peygamber (asm)’in emirlerine karşı gelmekten ve birbirinizin hakkını yemekten, devlete hıyanet eylemekten sakının…”
Şu hâle göre Kur’an sünnetsiz, sünnet de Kur’ansız düşünülemez. Bunlardan birini ihmal etmek, İslâm dinini anlamamaktan doğan bir hastalıktır ve bir dalalettir. Tabiri caiz ise Kur’an bir güneş ise sünnet-i seniyye onun ziyasıdır. Birisi için diğeri feda edilmez.
Evet, nasıl Cenâb-ı Hak, hafızlar ile Kur’an’ı hıfz (muhafaza) etmişse, İslâm alimlerinin vasıtası ile de sünnet ve hadisleri muhafaza etmiştir.
((((Şimdi geldik Kur’an dan iddialara. Hicr Suresi 9. Ayette ‘’Hiç kuşkusuz, o zikiri/Kur’an’ı biz indirdik, biz; her hal ve şartta onu muhakkak koruyacak olan da biziz’’ ‘’İslâm alimleri buradaki korumanın Kur’an’ı olduğu gibi sünneti de kapsadığını beyan etmişlerdir.’’ Anlamını çıkarmalarını şaşkınlıkla karşılıyorum. Yanlış bir anlam verilmiş. ‘’Kur’an’ın korunması nasıl aynı zamanda Sünnet içinde geçerliymiş?’’ Akıl işi değil.
Yine örnek verilen Nahl Suresi 44. Ayette ‘’Açık delillerle, kitaplarla gönderdik. Sana da bu zikiri/Kur’an’ı vahyettik ki, kendilerine indirileni insanlara açık-seçik bildiresin de derin derin düşünebilsinler.’’ Burada Hz. Muhammed’e Kur’an’ı açıklama değil ‘’tebliğ’’ etme görevi verilmiştir. Nitekim Al-i İmran Suresi 187. Ayette de ‘’Allah, kendilerine kitap verilenlerden şu yolda mîsak almıştı: “Onu insanlara mutlaka açık-seçik bildireceksiniz, onu saklamayacaksınız.” Ama onlar Kitap’ı sırtlarının gerisine attılar, basit bir ücret karşılığı onu sattılar. Ne kötü şey satın alıyorlar!’’ Yine Maide Suresi 15. Ayette de ‘’Ey Ehlikitap! Resulümüz size geldi. Kitap’tan saklamış olduklarınızın çoğunu size ayan-beyan açıklıyor; çoğundan da geçiyor. Şu bir gerçek ki, size Allah’tan bir ışık ve apaçık bir Kitap gelmiştir.’’ Hz. Muhammed dolayısıyla Kur’an’ı açıkça tebliğ etme ve Kur’an’ı yalnızca Kur’an’la açıklama misyonuna sahiptir. Nitekim Kıyame Suresi 19. Ayette ‘’Sonra onu açıklamak da bizim işimiz olacaktır.’’ Diye vahyedilir.
‘’Kur’an’ın beyanı yalnızca Sünnet’le olur.’’ Demek Kur’an’ın anlaşılması imkânsız ve başka açıklamalara muhtaç bir kitap olduğunu gösterir. Halbuki Kur’an’ın mübin, anlaşılır ve kolay olduğu ayetlerde defalarca kez vahyedilmiştir. Kamer Suresi 17. Ayette ‘’Yemin olsun ki, biz, Kur’an’ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?!’’ Kamer Suresi 22. Ayette Yemin olsun ki, biz, Kur’an’ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var? Duhan Suresi 58. Ayet Biz o Kur’an’ı senin dilinle/senin diline kolaylaştırdık ki, düşünüp öğüt alabilsinler.
Geldik en büyük hatalardan birine. Resulullah’ı Kur’an’dan ayrı bir haram helal koyucu otorite olarak saymak şirke götüren büyük bir hatadır. İlgili örnekte Haşr Suresi 7. Ayetin bölümünde ‘’Resul size ne verdiyse onu alın; sizi neden yasakladıysa ona son verin ve Allah’tan korkun. Hiç kuşkusuz, Allah’ın azabı çok şiddetlidir.’’ Açıklamasını kavrayabilmek çok önemlidir. Bir örnek daha da biz verelim. Tevbe Suresi 29. Ayette de ‘’Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve âhiret gününe inanmayan, Allah’ın ve resulünün yasakladığını haram saymayan ve hak dini din edinmeyenlerle, boyun eğerek kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın.’’ Benzer bir vahiy vardır. Bir bilgiyi iletmek için gönderilen elçiye resul dendiği gibi onunla gönderilen bilgiye de resul denir. Kur’an’da geçen resul ya elçi ya da Allah’ın Kitabı anlamındadır. Resul kelimesi ise hem gönderilen mesaj hem de mesajı yüklenip götüren kimse anlamındadır. Elçi sadece kendisine yüklenen risaleti ,fermanı yani Kur’an’ı okur. Herhangi bir ekleme çıkarma yapamaz. Hz. Muhammed için Al-i İmran Suresi 144. Ayette ‘’Muhammed bir resulden başkası değildir. Ondan önce de resuller gelip geçmiştir. Şimdi o ölse yahut öldürülse ökçeleriniz üzerine gerisin geri mi döneceksiniz! İki ökçesi üzerine geri dönen, Allah’a hiçbir şekilde zarar veremez. Allah, şükredenleri ödüllendirecektir.’’ Vahyedilmiştir.
Örneğin Enfal Suresi 20. Ayette ‘’Ey iman edenler! Allah’a ve resulüne itaat edin. İşitip durduğunuz halde ondan yüzünüzü çevirmeyin’’ Ayette ‘’Resulehu’’ ‘’O’nun elçisi ve elçi ‘’ olarak Kitap-Resul anlamına da gelir. Beşer-Resul olan Muhammed Peygamber Risaleti döneminde Kur’an’ı insanlara aktarmakla yükümlüydü. Hz. Muhammed vefat ettikten sonra Kur’an tamamlandığı için Kitap-Resul yani Kur’an baki olarak kalmıştır. Yine dikkat edilirse ‘’Ondan yüz çevirmeyin’’ diye vahyedilmiştir. Allah ve Resul’ünün dedikleri farklı olsaydı ‘’Onlardan yüz çevirmeyin’’ diye vahyedilirdi. Nitekim Enfal Suresi 24. Ayette de ‘’Ey iman sahipleri! Sizi, size hayat verecek şeye çağırdığında, Allah’a da resule de “Buyur deyin!” Şunu da bilin ki, Allah kişi ile kalbinin arasına girer. Ve bilin ki, en son O’nun huzurunda haşredileceksiniz.’’ İlgili ayette ‘’Çağırdıklarında’’ değil ‘’Çağırdığında’’ kelimesi kullanılmıştır. Yani farklı kişiler değil Resul de; Kur’an yani Allah’ın Kelamından başka bir şey demeyeceği, aynen aktaracağı için tekil kelime kullanılmıştır.
Kitap-Resul’e iki ayet daha örnek verelim. Tevbe 80 ve 84.Ayetlerde ‘’İster af dile onlar için ister dileme. Yetmiş kez af dilesen de onlar için, Allah onları affetmeyecektir. Çünkü onlar Allah’ı da resulünü de inkâr ettiler. Allah, yoldan çıkmış böyle bir topluluğa kılavuzluk etmez. 84.Ayet ‘’ Onlardan ölen biri üzerine asla dua etme; böyle birinin mezarı başında da durma. Bunlar Allah’a ve resulüne nankörlük ettiler ve yoldan sapmış olarak ölüp gittiler.’’ Burada dikkati çeken şey Resul kelimesinin bizzat Kur’an anlamına da gelmiş olduğudur. Dua edip af dileyen kişi Nebi Muhammed, inkâr edilen ise Yüce Allah ve Risaleti Kur’an’dır.
Risalet bir tebliğ temsiliyetidir. Unvandır. Nebilik ise makamdır. Nisa Suresi 69. Ayette ‘’Kim Allah’a ve Elçisine boyun eğerse onlar, Allah’ın mutluluk verdiği nebiler, doğru kişiler, bilginler ve iyilerle beraber olacaklardır. Onlar ne iyi arkadaştırlar!’’ Yani Ahirette risalet olmayacaktır. Bu dünyada Resullük görevi son bulmuştur. Ama Nebiler Ahirette olacaktır.
Yine bir diğer konu olan ‘Hikmet’ten kasıtta Kur’an’ın bağlamı ve bütünlüğüdür. Nitekim Bakara Suresi 231. Ayette ‘’Allah’ın ayetlerini eğlence aracı yapmayın. Allah’ın üzerinizdeki nimetini ve kendisiyle size öğüt vermek için indirdiği Kitap’ı ve hikmeti hatırlayın. Allah’tan korkun ve bilin ki, Allah her şeyi çok iyi bilmektedir.’’ Ayette ‘’yeizuküm bihi’’ ifadesi çok önemlidir. ‘’Onunla’’ demektir. Hikmet ve Kur’an farklı bağlam olsa ‘’yeizuküm bihima’’ yani ‘’O ikisi ile’’ denirdi. Yine Ahzab Suresi 34. Ayette ‘’Evlerinizde okunan Allah’ın ayetlerini ve hikmeti aklınızdan çıkarmayın. Allah latiftir (en ince ayrıntıyı bilir), her şeyden haberdardır.’’ Demekki Kur’an ayetleri gibi hikmette okunan bir şeydir. Hadis veya sözlü bir şey değildir. Hikmet Kur’an’ı Kur’an ayetleriyle çözümlemedir. Çünkü Kur’an sanatı gereği ilgili bir ayette vahyedilen olayın devamını 30 sayfa sonraki ayette anlatabilmektedir. Bunları Kur’an’ı okuya okuya hikmete ulaşarak rahatça anlayabiliriz.
Hadisler koruma altına alındıysa neden bu sözler Buhari zamanı 200 küsür yıl sonra yazıya geçirilmiştir? Yine kendi inançlarına göre neden Hz. Muhammed Kur’an’la karışır korkusuyla bir süre hadis yazmayın demiş? Hani hadislerin İlahi koruması vardı? Yüce Allah’ın Kelamıyla hadisler neden birbirine karışsın? Hem Hadisler madem bu kadar önemli niye bu kadar sene beklenildi? (Detaylı bilgileri okumak isteyenler için Hadislerle ilgili ve Nebi Resul kavramları ile ilgili yazılarımın linklerini aşağıya koyacağım.)
Son olarak ‘’Geleneğe’’ inananların, Kur’an Müslümanlarına karşı sayıca çok fazla olması asla onların haklı olduğuna bir delil değildir. Söylenilecek her söze Kur’an ayetlerinin vereceği bir cevap vardır.))))
https://www.adilmedya.com/hadislerin-incelemesi-1/ https://www.adilmedya.com/hadislerin-incelemesi-2/https://www.adilmedya.com/hadis-incelemesi
https://www.adilmedya.com/nebi-ve-resul-kavramlari/-3/
___________________________________________________________
Kaynaklar
Kur’an Işığında Nebi ve Resul Arasındaki Farklar -Ali Aydın