Fikret Başkaya
Eğer öyleyse, tartışmayı asıl bulunması gereken zemine çekmek gerekecek. Zira, kapitalist dünya sisteminin içine sürüklendiği durumu, kriz kavramı karşılamıyor. Artık çöküşten söz etmek gerekiyor… Dolayısıyla ne ile cebelleştiğini bilmek önemlidir. Eğer söz konusu olan kriz olsaydı, geri dönüş potansiyel bir olasılık sayılabilirdi. Zira, kriz, ‘normal durumdan’, ‘genel denge durumundan’ bir sapma demektir ama ‘geri dönüşü’, ‘normale’ dönüşü de ima eder. Oysa çöküş, artık geri dönüşün mümkün olmadığı eşiğin aşılması demektir…
Elbette bir sosyal sistemin, bir ‘üretim tarzının’, bir uygarlığın ölümü, bir canlının ölümüne benzemez, anlık bir şey, değildir, zamana yayılmış bir süreç , bir eğilim olarak tezahür eder. Karşı karşıya olunan ‘durumu’ yaratan Karona virüs (Covid-19) değil. Virüs bir tetikleyiciydi, sadece yıkımı görünür kıldı ve derinleştirdi. Sistem zaten ileri derecede kırılgan hale gelmişti.
Zira, kapitalist dünya sistemi on yıllardır yeteri kadar yeni değer, artı değer, fazla değer üretmekte zorlanıyor. Başka türlü söylersek, yeteri kadar büyüyemiyor. [1] Oysa, kapitalizm büyümeden var olamaz. Sürekli büyümek durumunda olan bir sistemdir. Büyüme veya yok olma ikilemine hapsolmuş durundadır… Bana bu kadarı yeter, burada durayım diyemez. Sınırsız büyüme, genişleme ve yayılma dinamiğine sahiptir… Lâkin bu dünyanın kaynakları sınırlıdır, sonludur… Ve bir zaman geliyor, sınırsız büyüme duvara tosluyor. İşte şimdilerde insanlığın ve uygarlığın kritik bir eşiğe gelip-dayandığını haber veren iklim krizi, ekolojik yıkım sınırsız büyüme saçmalığının bir tezahürü… Nitekim bir başına iklim krizi, Korona virüs’den çok daha tehlikeli sonuçlar yaratma istidadı taşıyor…
Sistem yeteri kadar büyüyemeyince, sermaye finans alanına iltica ediyor. Finanslaşma ve aşırı borçluluk, büyüyememenin doğrudan sonucu. Eğer sermaye değerlenemezse, değersizleşmek kaçınılmazdır… Bu parayla para kazanılan bir dönem ki, malûm para bir değer yaratmaz… Birinin cebindeki para başka birinin cebine girince bir yeni değer, fazla değer yaratılmış olmaz. Artık kapitalizm kendi iç çelişkilerinin bir sonucu olarak ‘kendi iç sınırına’ dayanmış bulunuyor… Ekolojik sorunla ilgili olarak, sınırsız büyüme saçmalığının bir sonucu olarak, dış sınırına da dayandı… Sonuç: Tam bir sürdürülemezlik durumu veya aynı anlama gelmek üzere bir uygarlık krizi…
Zira, söz konusu olan sadece ekonomik kriz değil, sistemin tamamını angaje eden krizlerin toplamı. Ekonomik kriz, finansal kriz, iklim krizi, sosyal kriz, ekolojik yıkım, etik krizi, politik kriz, jeopolitik kriz… Üstelik tüm bu krizlerin her seferinde birbirlerini azdırdığını da kaydetmek gerekir. Eğer biyolojiden bir benzetme yapmak gerekirse, artık tam bir metastas durumu söz konusu ki, metastas, hastalığın bünyenin tamamını sarması, geri dönüşü olmayan sınırın aşılmasıdır…
Elbette bir yanlış anlamaya da yer olmamalıdır. Kapitalizm çöküyor demek, bu iş tamam demek değil. Kimse siz buyurun demeyecektir… Dünyanın her yerindeki kapitalist devletler, ve tabii küresel oligarşi, küresel plütokrasi, ne yapıp-edip, her türlü barbarlığı ve vahşeti, şiddeti, çatışmaları, kaosu… dayatarak varlığını sürdürmek isteyecektir. Lâkin, çürümüş ve her şeyi hızla çürüten burjuva uygarlığının artık Büyük İnsanlığa teklif edebileceği bir şey yok… İnsanlık ve uygarlık kritik bir kavşağa gelip-dayandı… Artık hiçbir şey eskisi gibi değil ve olmayacak… Eğer öyleyse, bu kritik eşikte, insanlığın ve uygarlığın geleceğini kurtarmak, insan soyuna yaraşır yeni bir uygarlığa giden yolu aralamak gerekiyor… Üstelik onu da vakitlice yapmak kaydıyla, zira vakit daralıyor… Geç kalınırsa geriye kurtarılacak bir şey kalmayabilir… O zaman bu dünyanın ezilen ve sömürülen sınıflarına, yeryüzünün lanetlilerine önemli bir misyon düşüyor demektir… Onun için de ideolojik kölelikten kurtulmak gerekiyor… Bilincin özgürleşmesi gerekiyor. Bu kritik aşamada radikal eleştiriye büyük iş düşüyor… Boşuna, anlamak aşmaktır denmemiştir…
Covid-19’un yaklaşık üç ay gibi kısa bir zaman diliminde ‘dünya turunu’ tamamlayıp, beş kıtaya yayılması, burjuva uygarlığının, kapitalist barbarlık ‘düzeninin’ reel manzarasını açık etti, görünür kıldı. Tabii çıkış arayışları da çoğalmakta, çeşitlenmekte, hızlanmakta… Geçtiğimiz haftalarda üç kadın akademisyen tarafından kaleme alınan 650 üniversiten üç binden fazla, üniversite üyesinin ve araştırmacının imzaladığı bir Krizden Çıkış Manifestosu yayındandı. Bildiriyi hazırlayan üç akademisyenden biri olan Dominique Méda’yı kitaplarından ve yazılarından tanıyorum… Değerli bir akademisyendir… Tabii bildirinin kadınlar tarafından yazılmış olması da önemli … Krizden Çıkış Manifestosu, İşi -çalışmayı- demokratikleştirmeyi, bir meta olmaktan çıkarmayı, Çevresel sürdürdülebilirliğin sağlanmasını öneriyor…
Bildiride kapitalizmin adı bir kerecik bile geçmiyor… Kapitalizmi radikal olarak sorun etmeden krizden çıkılabilir mi? Kapitalizm dahilinde, bir meta uygarlığı olan kapitalizm dahilinde, işi bir meta olmaktan çıkarmak asla mümkün değildir. Aynı şekilde işyerlerini demokratikleştirmek de mümkün değildir… Bu, bir şeyi olmadığı yerde aramaktır… Coşkun Canıvar, Sermaye mantığı bizi nereye çıkarır? ‘Krizden Çıkış Manfestosu’ başlığı taşıyan yazısında, şöyle diyor: “İşi meta olmaktan çıkarmak ve işyeri demokrasisi, sermaye birikim süreçlerinden, mülkiyet ilişkilerinden ve devletten bağımsız tartışılamaz. ‘Krizden Çıkış Manifestosu’, Marx’ın ekonomi politiğe dair eleştirel incelemelerini hatırlatma zorunluluğu doğuruyor. Kavramların içinin bu denli boşaltılmasına ve bağlamından koparılmasına seyirci kalındığında, krizden çıkış bir yana ‘iletişimle’ ilgili daha derin bir krizin içinde buluruz kendimizi”[2] diyor…
Bildirinin temel zaafı, kapitalizmin ‘reforme edilebilir bir sistem’ olduğu anlayışından hareket etmesidir. Oysa, kapitalizm asla reforme edilebilir değildir… Öyle bir şeyi düşünmek abestir… Kapitalizm ne reforme edilebilir ve ne de insafa gelebilir…Kapitalist mantık dahilinde öyle bir şey asla mümkün değildir… Bu tür girişimler ‘iyi niyet’ ürünü olsalar da, şeylerin gerçeğine nüfûz etmeye, bilince çıkarmaya hizmet etmezler… Kapitalizmi reforme etmek mümkün değildir ama kapitalizmden çıkmak mümkündür. Kaldı ki, hiçbir üretim tarzı, hiçbir uygarlık reforme edilebilir değildir. Zira, her üretim tarzı, her uygarlık modeli ‘belirli bir mantığa göre işler’ ve o mantığın dışına çıkıldığında artık sistem olmaktan çıkar… Köleci üretim tarzı, feodal üretim tarzı reforme edilebilir, insafa getirilebilir miydi? Köle-efendi ilişkisi geçerli oldukça, kölenin statüsünde bir ‘yenilik, radikal bir değişiklik’ mümkün müdür? Bir meta uygarlığı olan kapitalizmden çıkmadan ne işi meta olmaktan çıkarmak ve ne de sistemi demokratikleştirmek, ekolojik yıkımı, sosyal plandaki sayısız kötüleşmeyi durdurmak mümkün değildir… Kapitalizm dahilinde demokrasi asla mümkün değildir… Zira demokrasi ve kapitalizm antinomik kavramlardır… Biri olursa diğeri olmaz… O zaman, demokrasinin ne olduğu, nasıl olması gerektiği, demokrasi olarak sunulan sirk oyununun sefaletini de tartışmak gerekecek… Velhasıl, radikal olma zamanı… Malûm, radikal olmak, sorunları kökeninden el almaktır denmiştir…
[1] Bu konuda bkz: Fikret Başkaya ÇÖKÜŞ- Kapitalizmin nihai krizi üzerine bir deneme… Yordam Kitap.
[2] Sendika Org, 22 Mayıs 2020.