Türkiye’de hemen herkes aylardır endişeyle bir saldırı bekliyordu. Yüzde 80’i aşan enflasyonu, dayanılmaz hale gelen yoksulluğu, iktidarın gözle görünür eriyişini unutturacak bir saldırı… Dikkati güvenlik sorununa çekecek, “Milli birlik ve otoriter yönetim ihtiyacı var” teziyle hükümeti çıkmazdan kurtaracak bir saldırı…
2015’te tam da böyle olmuştu. Haziran’daki seçimde beş milyon seçmen kaybeden AKP’nin yenilmesinden sonra ülkede bir anda müthiş bir kaos başlamış, alternatif hükümet kurma çalışmaları sırasında birbiri peşisıra yaşanan saldırılarda beş ayda 1000’e yakın insan ölmüş, o arada Erdoğan’ın erken seçim çağrısıyla yinelenen Kasım’daki seçimde beş milyon insan korkuyla iktidar partisine yeniden dönmüştü.
Korkulan silah sesi geçen hafta Mersin’den geldi. Uzun süredir sessiz olan PKK, bir karakola yönelik intihar saldırısı yaptı. Daha önce terörün bittiğini iddia eden İçişleri Bakanı, intihar saldırısında ölen militanlardan birinin daha önce CHP tarafından tutuklu gazeteci olarak kamuoyuna tanıtıldığını öne sürdü. Açık bir provokasyondu bu… Çünkü saldırıda öldüğü iddia edilen militanın saldırıda yer almadığı ve ölmediği, iki gün sonra, kendi kaydettiği videoyla anlaşıldı. AKP, bu yalan haberle hem saldırının tartışılmasını engellemeyi, hem tepkileri CHP’ye yönlendirmeyi planlamıştı.
Mersin saldırısı, Haziran’daki seçime kadar iktidarın yapabileceklerinin bir provası gibiydi. Ancak bu kez kamuoyunun ve muhalefetin daha uyanık olduğu ortaya çıktı. Yıllardır PKK ile organik bağ içinde olmakla ve teröre karşı tavır almamakla eleştirilen HDP saldırıyı kınadı. Daha da önemlisi, HDP’nin 6 yıldır tutuklu olan eski eşgenel başkanı Selahattin Demirtaş, saldırıyı çok daha net bir dille eleştirdi. PKK’nın tepkisi, Demirtaş’ın, “örgütü düşman diliyle kınadığını” söyleyip “sindirilmişlikle” suçlamak oldu. Bu, Kürt cephesinde ilk kez açıktan yaşanan bir sürtüşme…
Sekiz ayın binbir sürprize gebe olduğunu yazmıştım daha önce… Sürprizler paketi açıldı geçen hafta… Önümüzde uzun bir yol var daha…