Dün Ankara gündeminde yine Gazze yardım konvoyuna İsrail saldırısı vardı; ama bu kez tartışmanın akışını tamamen değiştiren bir eleştiriydi konuşulan.
Eleştirinin sahibi, Fethullah Gülen idi. Eleştirdiği ise, Gazze’ye yardım konvoyunun İsrail’in rızası olmadan yola çıkarılması idi. Gülen, 1999’dan bu yana yaşadığı ABD’de, gazetenin iddiasına göre, ilk kez bir Amerikan gazetesine mülakat vermiş, bu gazete uluslararası mali çevrelerin en etkili gazetesi ‘The Wall Street Journal’ olmuştu. Gazze saldırısının hemen ardından yapıldığı belli olan mülakatta ‘Türkiye’nin en etkili dini lideri’ olarak tanımlanan ve ‘İmam’ sıfatıyla anılan Gülen, kendisine yakın bir yardım kuruluşunun da Gazze’ye yardım göndermek istediği, ancak kendisinin önce İsrail’den rıza alınması gerektiğinde ısrarlı olduğunu anlatmış.
Gazze olayında bugün nabız Ankara’dan İstanbul’a kayıyor. Saadet Partisi’nin saat 16’da Çağlayan’da planladığı ‘Sustukça ölüyoruz’ mitinginde İsrail’in saldırısı protesto edilecek.
Gazze konvoyu saldırısı olmasaydı, bu sabah bir grup Ankaralı meslektaş ile birlikte Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş ile yemekli bir toplantıda bir araya gelecektik.
Kurtulmuş, dünkü telefon konuşmamızda, “Pazartesi bu olay meydana gelince hemen miting kararı aldık” dedi; “Hafta içi da olabilirdi, ancak insanların toplanması zor olur diye hafta sonu yapalım dedik”.
Kurtulmuş, kendilerinin düzenlemesine rağmen bu mitingi bir parti mitingi haline getirmeyeceklerini, kendilerine destek veren 200 kuruluş arasında solcu ve liberallerin de bulunduğunu söylüyor. Bir konuda belirsizlik var: Kurtulmuş, Gazze olayı üzerine eski arkadaşı Başbakan Tayyip Erdoğan hükümetine yönelttiği sert eleştirileri cenazelerin acısını dikkate alıp bu mitingde mi dile getirecek, yoksa dün telefonda söylediği gibi ‘Birkaç gün sonra mı seslendirmeye başlayacak?’
Bunu göreceğiz. Ama Kurtulmuş’un Gazze konvoyu saldırısı konusunda hükümete eleştirileri -biz şimdiden duyurmuş olalım. Şöyle:
‘İsrail’in insafına bırakıldılar’
– “Olanları televizyondan izledim. Gece yarısından itibaren gemideki insanlar ‘Etraftan geliyorlar. Yok mu kurtaran?’ diye feryat ederken Türkiye’den hiçbir resmi açıklama gelmedi. Dört buçuk saat sonra İsrail askerleri müdahale etti. Sonradan gösterilen tepkinin önceden gösterilmesi gerekirdi. İnsanlar kurbanlık koyun gibi İsrail’in insafına bırakıldı. Akdeniz’de görevli gemilerimiz, jetlerimiz harekete geçirilebilirdi. İsrail’in işi ateş açmaya dek vardıracağı tahmin edilemedi belki. Ama İsrail’in daha önce yaptıkları ortada, bu ihtimal de göz önüne alınabilirdi. Burada bazı ihmaller görülüyor.”
‘Ciddi ihmal olmuştur’
– “Tabii, belki Başbakan’ın, Dışişleri Bakanı’nın, Genelkurmay Başkanı’nın yurtdışında bulunması da Türkiye’nin anında tepki vermesine engel olmuştur. Ama gece yarısından itibaren gemide ‘Bizi kurtarın’ diyen insanlar uydu yayınında izlenirken, Türkiye’den hiçbir resmi sesin çıkmaması ciddi ihmal olmuştur. Ciddi bir devlet olmak, o 4,5 saatte olaya müdahil olmayı gerektirirdi.”
‘Konvoy sahipsiz bırakıldı’
– “Biz İHH yetkilileriyle konuştuk. Bize söyledikleri, bir süre açık denizde yol aldıktan sonra rotayı Mısır’a, El Ariş Limanı’na çevirip, yardımı Mısır üzerinden ulaştırma niyetinde oldukları. Ama İsrail’in bunu öğrenip, o yolu da engellemek için askeri müdahalede bulunduğunu söylediler. Burada bir koordinasyon eksikliği de görülüyor. Koordinasyonu sağlamak hükümete düşerdi. Neticede, bu olayda hem konvoy sahipsiz bırakıldı, hem de diplomatik ve askeri ihmaller görüldü.”
‘Tepkide eksiklikler var’
– “Olayın ardından 9 maddelik bir eylem planı açıklamış, hükümetin bunu yerine getirmesini istemiştik. Doğrusu, 4-5 maddesi getirildi. Mesela, Birleşmiş Milletler ve NATO’dan kınama çıkarıldı, yaralıların Türkiye’ye getirilmesi sağlandı, büyükelçimiz geri çağırıldı, askeri tatbikatlar iptal edildi. Ama hâlâ eksiklikler var. İsrail’in büyükelçisi neden ‘persona non grata’ yani istenmeyen adam ilan edilmedi? İsrail’le askeri anlaşmalar en azından bu olayın soruşturması sonuçlanana kadar askıya alınmadı? Bir de, biz önceki Gazze krizinde Anadolu Kartalı Tatbikatı iptal edildi diye destek vermiştik. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın açıklamasından anlıyoruz ki, üç tatbikat anlaşması daha varmış? Onları ne ara imzaladınız?
Neden daha önce iptal etmediniz?”
‘One minute’ değerlendirilemedi’
– “Bana göre Başbakan’ın, Davos’taki ‘One minute’ çıkışı iyi değerlendirilemedi. İki olayda İsrail hükümetinin eline büyük koz verildi. Birincisi, Eylül 2009’da İsrail’in elinde nükleer silah bulunup bulunmadığı soruşturması Birleşmiş Milletler’de oylanırken, Türkiye çekimser kaldı, büyükelçimiz oylamada bulunmadı. Böylelikle Türkiye, İsrail’e önemli bir destek vermiş oldu. İkincisi, 27-28 Mayıs’ta İsrail’in OECD üyeliği oylandı.
Türkiye oy vermese, İsrail üye olamayacaktı. Ama Türkiye orada da İsrail’i destekledi. Birkaç gün sonra da bu olay meydana geldi.”
‘Saldırıya uğrayan Türkiye’dir
– “İsrail’in 1967’den bu yana en büyük gücü, ne askeri teknolojisi, ne gizli servisi olmuştur; en büyük gücü diplomasi planında karşısına çıkacak bir gücün olmayışıdır. İsrail böylece bütün yaptıklarına karşın yoluna devam ediyor. Bence, Mavi Marmara saldırısı ile Sabra, Şatila saldırılarının farkı yok. Saldırıya uğrayan Mavi Marmara gemisi değil, Türk devletidir. Evet, bu defa bir kınama çıkarılabildi, ama İsrail yine yoluna devam ediyor. Evet, bu defa uluslararası imkânlar harekete geçirilebildi, ama ne yazık ki bir sonuç alınamadı. Bunları dile getirmeye başlayacağız.”
Murat Yetkin / Radikal