İhsan Çaralan
2026 yılı asgari ücretinin belirlenmesiyle ilgili Üçlü Danışma Kurulu toplantısı önceki gün yapıldı.
Toplantıda 2026 yılı Asgari Ücret Tespit Komisyonunun nasıl bir prosedür izleyeceğinin konuşulduğu ama Türk-İş ve Hak-İş’in 21 Ekim’de toplanan Üçlü Danışma Kurulu toplantısına işçi tarafının da katıldığı, ancak Asgari Ücret Tespit Komisyonunun yapısının tartışıldığı açıklandı. Türk-İş ve Hak-İş’in ayrı ayrı yaptıkları açıklamada “Adil bir düzenleme yapılmadığı sürece AÜTK’ye katılmayacağız” denildi.
Nitekim, TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay, 25 Aralık 2024’te düzenlediği basın toplantısında asgari ücret belirleme sürecine ilişkin olarak, “Adil olmayan bir komisyonda maalesef 50 sene durduk. Bu saatten sonra adil bir düzenleme yapılmadığı müddetçe bir daha biz TÜRK-İŞ olarak Asgari Ücret Tespit Komisyonuna katılmayacağız” demişti. HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Aslan da Türk-İş’ten sonra, “Biz de katılmayacağız” demişti.
Çünkü Atalay’ın belirttiği gibi geçen 50 yıl boyunca asgari ücret, AÜTK tarafından belirlenir gibi gösterilen, aralarına Türk-İş’i de kattıkları bir oyundu. Ama son yıllarda asgari ücretin belirlenmesinin kamuoyunda daha çok tartışıldığı, özellikle de Türk-İş’in katılımında etkisiz kaldığının daha yoğun eleştirildiği ve AÜTK’nin demokratikleştirilmesi ya da tümden değiştirilmesinin tartışıldığı bir dönem oldu. Nitekim 2025 asgari ücretinin belirlenmesi sürecindeki eleştiriler karşısında Türk-İş, bundan böyle AÜTK toplantılarına katılmayacağını açıklamış, hatta 2025 yılı asgari ücretinin ilan edildiği son toplantıya da katılmamıştı.
‘Adamlar asgari ücreti önceden nokta atışı mı biliyor’ yoksa bir tezgah mı var!
2026 yılı asgari ücretinin tespitine daha iki aylık bir zaman varken, uluslararası sermaye kuruluşları Türkiye’de asgari ücrete ne oranda zam yapılacağı konusunda rakamlar verip bu rakamlar üstünden asgari ücreti ilan etmeye başladılar!
Ünlü JP Morgan’ın raporuna göre “Türkiye’de 2026 için asgari ücrete yüzde 20 zam yapılması öngörülüyor.” Bu da mevcut net 22 bin 104 TL’lik asgari ücretin yaklaşık 26 bin 525 TL’ye çıkarılacağı anlamına geliyor. Morgan Stanley ise Türkiye’deki asgari ücret zammının yüzde 20-25 olarak belirleneceğini öne sürüyor.
Özellikle de medyada JP Morgan’ın 2026 asgari ücret için yüzde 20’lik “tahminde” bulunması üstünde daha çok duruluyor. Çünkü bu banka 2025 asgari ücretine yapılacak zammı yüzde 30 olarak “tahmin ederek” tam bir “Nokta atışı yapmış”tı!
Elbette burada 2025’teki yüzde 30’luk “tahminin” ya da bu yıl yaptıkları yüzde 20’lik tahminin “Adamların nokta atışı becerisi”nden mi yoksa yılın 365 günü JP Morgan ve benzeri uluslararası finans kuruluşlarının kapısından eksik olmayan “yerli ve milli” etkili-yetkili zevattan bu kuruluşlarla içli dışlı kimi kişilerin Türkiye’de iktidar ve patronların aldıkları kararları bu kuruluşların adamlarıyla yaptıkları dost sohbetlerinde ifşa etmiş olmalarından mıdır, bunlar elbette tartışılırdır.
Ama bu dev bankaların açıklamaları içeride “Bu uluslararası bankalar bile böyle tahmin ediyorsa demek ki bir bildikleri vardır” propagandası biçiminde kullanılmak için öne çıkarılıyor. Tıpkı TİS sürecinde olan işçilere sendika bürokrasisi ve patronların “İşinizi kaybetmemeye bakın. Bu yıl iyi sözleşme beklemeyin” propagandası yapmasının asgari ücrete asgari zam için de kullanılması gibi…
İhtiyaç olan demokratik bir asgari ücret belirleme mekanizması
Demek ki Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ekibi ve iktidar memnundur. Çünkü JP Morgan ve Morgan Stanley’in asgari ücretle ilgili 2026 yılı asgari ücret “tahminleri”, onların da aklından geçen, hatta üstünde anlaştıkları zam miktarıdır. Bu yüzden de bu açıklamaları kendi programlarına uluslararası sermaye cenahından yapılan bir destek olarak görmektedirler.
Büyük olasılıkla da Türkiye’yi oralarda temsil ettiği söylenen kişilerin geçen hafta yapılan IMF ve Dünya Bankasının yıllık toplantılarında da bu konuyu konuşmuşlardır. Ki önümüzdeki günlerde IMF ve Dünya Bankasından da Türkiye’deki asgari ücrete yapılacak zammı kendilerine dert edinip yüzde 20-25’ler dolayında bir zam için iktidara destek ve başarı ifade etmeleri sürpriz olmaz.
Ancak Türk-İş’in eylül ayı araştırmasına göre, dört kişilik bir aile için açlık sınırı 27 bin 970 TL’ye yükseldi. Aynı dönemde Türk-İş yoksulluk sınırını ise 91 bin 109 TL olarak hesapladı. Dahası MB, Şimşek ve ekibi bile 2025 yılı sonu enflasyonunun yüzde 30’un altına inmeyeceğini kabul etmiş bulunuyorlar.
Bu koşullarda işçiler ve emekçilerin asgari ücretin öyle 20-25’lerde ya da 30’larda kalmasına, asgari ücretli işçinin bütün illüzyonlara ve sendika bürokrasisinden gelen ve gelecek desteklere karşın razı edilmesi kolay olmayacaktır.
Ancak şu da açık ki bu yıl AÜTK toplantısı da hayli zor geçecektir.
Çünkü geçtiğimiz yıl AÜTK’n.n çalışmaları sırasında Türk-İş, sonra da Hak-İş bundan böyle AÜTK toplantılarına katılmayacaklarını açıklamışlardı.
İki konfederasyon önceki günkü Üçlü Danışma Kurulu toplantısında da, yukarıda belirtildiği gibi aralık ayında yapılacak AÜTK toplantılarına katılmayacaklarını söylemişler!
Bu iki konfederasyon sözlerinde dururlar mı bunu şimdiden bilmek zor. Ama içinden geçilen koşullar dikkate alındığında; bugün sendikalara ve konfederasyonlara düşen AÜTK’yi protesto edip katılmamak değil, AÜTK yerine;
– Patron ve hükümet temsilcilerinin çoğunlukta olamadığı,
– Asgari ücretli işçilerin temsilcilerinin çoğunlukta olduğu,
– Asgari ücretli işçilerin grev ve TİS hakkıyla donatıldığı,
– Asgari ücretten yararlanan diğer emekçi kesimlerin temsilcilerinin de asgari ücretin belirlenmesine katıldığı, demokratik biçimde işleyen bir asgari ücret tespit mekanizmasının oluşturulması için girişimler yapmaktır.
Konfederasyonlar ve sendikalar böyle bir mekanizma oluşturulması için ciddi adımlar atmaya yönelmeden AÜTK’yi terk edemezler. Çünkü her durumda zaten tam keyfi yönetimler için fırsat kollayan iktidarı rahatlatmak, dolayısıyla patronlarla bir araya gelip işçi tarafını tamamen devre dışı bırakarak krizi bir fırsata dönüştürmek isteyecektir. Üstelik de bunu işçi tarafını (konfederasyonları ve sendikaları) suçlayarak yapabilecektir.
Konfederasyon ve sendikalar eğer asgari ücretli milyonların talebinin önüne düşüp yeni, demokratik bir asgari ücret belirleme mekanizması oluşturulması için adım atıp bu doğrultuda harekete geçirilebilirse sadece asgari ücret sorunu değil, asgari ücret, bütün ücret ve maaşları da aşağı çeken bir mekanizma olmaktan çıkarılmış da olacaktır. Dahası milyonlarca asgari ücretli ile sendikalar arasındaki barikatları da ortadan kaldırmanın önemli bir dayanağı da olabilecektir.
Bu, sendikaların makus talihlerini aşmaları için de bir fırsat olabilecektir.
Yeter ki fırsatlar gereği gibi değerlendirilebilsin!




