Fatih Polat
Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi, Kobanê davasında, aralarında HDP Eski Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile HDP MYK üyelerinin de olduğu 36 siyasetçi hakkında 16 Mayıs 2024’te açıkladığı mahkumiyet kararlarının gerekçesini 1 yıl 1 ay 10 gün sonra 32 bin 630 sayfayla açıkladı. Günümüzde dijital programların sağladığı avantajlarla filtreleme yoluyla metin okumanın kolaylaştırıcı bir tarafı olsa da, karşımızdaki metnin politik mimarisini ve ideolojik şifrelerini çözmek için sözcüklerin yerleştirildikleri bağlamları atlamamanız fazlasıyla önem taşıyor.
Üzerine çok şey yazılabilecek bu hacimli gerekçeli karara dair ilk izlenim olarak şunu söyleyebiliriz: Kobanê’den Esenyurt’a bir yol var.
Gerekçeli karar metni bize, karşımızda hukukun siyasetin emrine amade bir enstrüman işlevi gördüğü bir dava olduğunu adeta döne döne anlatıyor.
Öncelikle daha önce KCK merkezli büyük davalardan alışık olduğumuz, örgüte dair devletin istihbari dökümünün fazlasıyla yer tuttuğunu hatırlatarak başlayalım. Kobanê davasında, ek olarak bir de Suriye, PYD, YPG, SDG vb. arşiv çalışması eklendiği için bu kısım daha da kabarık hale gelmiş.
Gerekçeli kararda belli bölümlerinin, Nazi Almanyası döneminin Propaganda Bakanı Goebbels’in tekrara dayalı propaganda yönteminden esinlenerek yazılmış olabileceğini hissediyorsunuz. Onlardan biri:“HDP MYK açıklaması şöyle:‘Şu anda toplantı halinde olan HDP MYK’den halklarımıza acil çağrı:
“Kobanê’de durum son derece kritiktir. IŞİD saldırılarını ve AKP iktidarının Kobanê’ye ambargo tutumunu protesto etmek üzere halklarımızı sokağa çıkmaya ve sokağa çıkmış olanlara destek vermeye çağırıyoruz.” Bu bölüm metinde, ‘Bu davada verdiğimiz cezalar boşuna değil’ tezini insanın bilinç altına nakşetmek istercesine tekrarlanıyor.
Bir de, Kobanê davasında yargılanmadıkları halde, gerekçeli kararda yer verilerek metnin hacminin şişirilmesine de yol açmış bölümler var. Örneğin, gerekçeli kararda, o dönemki görevleriyle ÖDP Eş Genel Başkanı Bilge Seçkin Çetinkaya, EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan’ın açıklamaları bunlardan bazıları.
Bu hacimli gerekçeli karar metninde, düz bir teknik hukuki okumayla anlam vermekte zorlanacağınız kısımlara bir örnek: “2011 yılı ile birlikte Suriye’de başlayan iç savaşa bağlı olarak ülkenin kuzey bölgesinde ortaya çıkan otorite boşluğunda KCK-Rojava yapılanması özerk bir yönetim oluşturmak amacıyla örgütlenme faaliyetlerine ağırlık vermiştir. Bu çerçevede PYD yapılanması gerek bölgesel gerekse uluslararası alanda (sözde) meşru bir otorite izlenimi vermeye çalışmış, böylelikle süreç içerisinde özerk bir yönetimin siyasi ve diplomatik zemininin tesis edilmesi amaçlanmıştır. Ancak PYD yapılanması gerek kuruluş sürecinde gerekse de mevcut dönemde PKK/KCK üst yönetiminin talimat ve perspektifleri doğrultusunda hareket etmiştir.” (Sayfa, 20644)
“Suriye’de otorite boşluğundan doğmuş olan PYD” vurgusu, gerekçeli karar metninde, defalarca, farklı cümle bütünleri içinde ama aynı bağlama gelmek üzere mütemadiyen yinelenip duruyor. Boşuna değil. Aslında bu vurgu, Kobanê davasını motive eden -biraz daha ileriye gidelim- şu anki ‘süreç’ açısından da en kritik belirleyenlerin başında gelen bir özellik taşıyor.
AKP iktidarının bölgesel dış politika pratikleri içinde IŞİD’in Esad rejimi ve YPG ile savaşan bir güç muamelesi gördüğü bir zamanda, PYD ve YPG-YPJ de terör parantezi içindeydi. Bugün de benzer bir yaklaşım hükmünü sürdürüyor.
Erdoğan’ın 7 Ekim 2014’teki “Kobani düştü, düşecek” söylemindeki ideolojik motivasyonun Kobanê davasına yol veren ve şu anda önümüzde Kobanê gerekçeli kararı olarak duran metnin politik mimarisini belirlediğini söyleyebiliriz. Suriye’nin kuzeyinde dünyanın kabul ettiği bir otorite haline gelen SDG’nin içinde etkili bir aktör durumunda olan PYD’ye, Kobanê gerekçeli kararındaki yaklaşım biçimi, onu devlet gibi görmeyenlere bir ceza olarak yansıyor.
Kobanê gerekçeli kararındaki örgütsel şemada üst sıralarda yer alan Remzi Kartal ile telefonla konuşmanın Esenyurt’ta ‘kent uzlaşısı’ ile CHP’den seçilen Prof. Dr. Ahmet Özer’in tutuklanmasına ve yerine kayyım atanmasına gerekçe yapıldığını hatırlayalım. Bu süreç 19 Mart’tan sonra İBB soruşturması ve diğer ilçe belediyeleri kapsamındaki tutuklama, kayyım ve görevden almalara uzandı. Kitlelerin itmesiyle geleneksel çizgisinin dışına çıkma eğilimi gösteren CHP’yi yeniden ‘makbul resmi muhalefet’ hizasına çekmek için yapılan son operasyon da buna dahildir.