Kırgızistan’ın güneyinde, Özbeklerin kalabalık bir nüfus olarak yaşadığı bölgede günlerdir kanlı bir çatışma yaşanıyor. Daha doğrusu Kırgız çoğunluk, herhalde devlet güçlerinin desteği ile Özbek nüfusu Özbekistan’a sürmek için katliamdan yağmaya, yakıp yıkmadan tecavüzlere her yolla Özbek nüfusu kıyıyor. Ajanslar ölü sayısının 2 bin, yaralı sayısının da binlerce olduğunu belirtiyorlar. Yüz bini aşkın Özbek’in de Özbekistan’a sığındığı belirtiliyor.
Olayların daha büyük insani felaketlere yol açmasından korkuluyor.
Bizim basında ise bu sefer tam bir şaşkınlık hakim. Kimine göre Amerika, kimine göre Rusya, kimine göre de Çin bölgeyi karıştırmak için bu tür olayları kışkırtıyor!
Elbette bu söyleneler ne bir somut bilgiye ne de gerçekçi analizlere dayanıyor. Tamamen üstten tutuma! Ama genel ve hemen hemen sermaye basındaki ortak görüş; “Bu iki kardeş halkın arasındaki ‘kardeş kavgası’nın nedeni belli değil!” biçiminde. Çünkü onlara göre, milliyetçi kışkırtmalar bir neden olmuyor!
Çünkü Kırgızistan’da milliyetçi kışkırtma bu çatışmaların nedeni sayılırsa Türkiye’de milliyetçi kışkırtmalar benzer sonuçlar doğurur demeleri gerekir ki; bu da devletin, hükümetin izlediği politikalara aykırı olur!
Dün Evrensel’de Yard. Doçent Hakan Güneş ile arkadaşımız Mustafa Kahveci’nin yaptığı röportaj, bu konuda gerçeklere, dikkat çeken tek girişim (Başka varsa ben görmedim) oldu.
Yard. Doç. Hakan Güneş; çatışmaların arkasındaki neden olarak, Özbeklerin ikinci sınıf yurttaş olarak görülmesini, Özbekleri dışlayan pek çok ayrımcı uygulamaları, Özbeklerin Kırgızlara göre daha yoksul kalmasını ve bu hoşnutsuzlukların da milliyetçiliğin kışkırtılarak baskılanmasına dikkat çekiyor.
Hani bu “Nedeni belli olmayan kardeş kavgası” üstünden ortalığı toza dumana boğmak başka bir ülkenin, örneğin Yunanistan basınında olsa; “Aptallık işte!” denilip geçilebilirdi. Ama ortada, çözümü dayatmış bir Kürt sorunu varken; ayrımcılık, bir halkın küçümsenmesi Kürtlerin varlığını tanımanın gereği olan özgürlüklerinin tanınmaması ve bütün bunların da üstünde bir Türk-Kürt çatışmasının tırmandırıldığı göz önüne alındında; Kırgızistan’da olanlara böyle aptalca nitelemeler yaparak bakmak, aslında Türkiye’de olanlara aptalca bakmayla birleşmektedir. Bu, ise işi masum bir gazeteci aymazlığı olmaktan çıkarıp; Türkiye’nin sadece uzak geleceği değil, yakın geleceğinde de olacaklara göz yummak; şoven milliyetçi odaklar ve AKP Hükümeti’nin bunlara dayanak sağlayan uygulamalarını en hafif deyimiyle masum göstermek anlamına gelmektedir.
Şu açıktır ki, çok derinde olan nedenler farklılık gösterse de bugün Kırgızistan’da ortaya çıkan Özbek-Kırgız çatışmasının arkasında milliyetçi kışkırtmalar vardır. Ve binlerce kişi ölmüş, yaralanmış yüz binlerce insan mağdur olmuştur. Dahası çatışmaların nerelere uzanacağı, başka ülkelere de sıçrayıp sıçramayacağı ve nerede duracağı da belli değildir. Ve öyle anlaşılmaktadır ki, gazetelerde ve TV kanallarında günlerdir “dehşet öyküleri” aktarılan Özbeklere yönelik saldırılar (Öldürme, talan, yakıp yıkma, tecavüz) Kırgızistan’ın sadece bir bölgesindedir.
Bir de Türkiye’yi düşünün!
Sadece Doğu ve Güneydoğu’da değil ülkenin batısında İstanbul, İzmir, Antalya, …pek çok kentinde de Kürtler azımsanmayacak bir nüfus olarak vardır ve bir Kürt-Türk çatışması; bütün ülkeyi bir yangın yerine çevrilebilir. Ancak bu gerçeğin açıkça görülür olmasına karşın, hükümet başta olmak üzere ülkeyi yöneten güç odakları hâlâ; “Terörle mücadele”, “Yoksullukla savaş”, “İçeride ve dışarıda operasyonlarla sorunu çözme” gibi gerçekle ilişkisi olmayan alanlarda vakit öldürmekte, günü kurtarmaya çalışmakta, seçim yatırımlarıyla “meşgul” olmaktadırlar.
Kürt sorun boyutları göz önüne alındığında, bir Türk-Kürt çatışması yanında Kırgız-Özbek çatışması küçük bir laboratuvar deneyi kalır. Ama orada bile bu kadar trajik gelişmeler olduğuna göre, önümüzdeki sorunun ne kadar ciddi olduğu daha iyi görülür.
Peki, ülkeyi yöneten odaklar Kırgızistan’da olanlardan ders alır görünüyorlar mı?
Ne yazık ki görünmüyorlar!
Evrensel