Entelektüel olduğunu söylenen bazı kişilerden sıklıkla duyduğumuz “Entelektüel olabilmek için 7 kuşak boyunca eğitimli bir aileye sahip olmanız gerekir.” sözünü duymuşsunuzdur. Bu duruma göre kendinizi ne kadar geliştirirseniz geliştirin eğer aileniz, dedeniz kısacası soyunuzda eğitimli bir geçmiş yoksa entelektüel olunamaz. Peki ama bunun kriterini belirleyen nedir? Tıpkı padişah olabilmek için bir hanedan soyundan olma zorunluluğu gibi aydın olmak içinde şanslı bir ailede olmanız gerekiyor.
Aydın, ileri görüşlülüğüyle bulunduğu zamanın ve mekânın özelliklerini iyi bilen ve farkındalığı yüksek olan kişidir. Aydın, toplumuna karşı sorumluluk sahibi, bulunduğu toplumun sorunlarını dile getiren ve farkındalığı arttıran kişidir. Aydın, herhangi bir fikirde takılıp kalmayan kişidir. Halkın geniş kesimlerine hitap eden ve ayrımcılık yapıp onların değerlerini aşağılamayan kişidir.
İstisnalar hariç bizde aydın olanlar, halkın değerlerini aşağılayarak aydın olmanın gereğini yerine getirmeyi düşünmüşlerdir. Aydın olmak, halkın değerlerini aşağılamadan, onların içerisine girerek aşama aşama onları özgür düşüncenin kapışana getiren kişi demektir. Bir aydın; milliyetçi, sömürgeci, ırkçı, herhangi bir güce bağlı olması mümkün olmayan kişidir.
Batı Avrupa’da aydın profili, kilisenin tahakkümüne karşı ortaya çıkmıştır. Bu sebeple aydın olmak dine mesafeli durmakla eşdeğer bir özellik olarak görülmüştür. Doğu’da aydın olmanın yegâne birinci özelliği hep bu şekilde olmuştur. Aydın olmanın diğer bir özelliği ise bilimci (scientism) olmakla eşdeğer görülmektedir. Aydın kavramına yüklenen bu anlamların yapı-bozumu (deconstruction) ile sorunsallaştırılması gerekir.
Aydın olmak için Orta Çağ’da kral- padişah anlayışına benzer bir anlayışla 7 kuşak boyunca soyunuzun eğitimli olması gerekmez. Çünkü sorumluluk bilinci taşıyan, bulunduğu zamanın ve mekânın özelliklerinin ona verdiği acıyı vicdanında taşıyan bir kişide, aydın olduğu söylenenlerden gerçekleri daha iyi haykırabilir. Kimi zaman eğitimi yeterince iyi olmayan birisi eğitimi yüksek olandan daha büyük sorumluluk alabilir ve ondan daha güçlü bir rol oynayabilir.
Aydının en önemli özelliği ezilenlerin yanında olmaktır. Aydın, lüks sofralarda, halkın ilgisini çekmeyen ve akademik birtakım söylemlerle üstün olduğunu gösteren kişi değildir. Halkla iç içe olan ve onların sorunlarını paylaşan, ezilenlerin eylemlerinde boy gösteren kişidir. Aydın olmayı eğitimle, zenginlikle ve soylu bir aileden gelmekle eşdeğer görenler, Orta Çağ’ın özelliklerini devam ettirenler olmaktadırlar.
Aydın olmak için din karşıtı ve bilimci olmak da gerekmez. Çünkü aydının görevi, aşağılamak yerine hurafelerden arındırarak vicdanın sesini karşı tarafa uyandıran kişi olmalıdır. Gücü, kurumları ve şahısları değil, insanı ve insani değerleri yüceltmelidir. Güç ve bilginin yayılmasına karşı, bu ilişkinin baskı aracına dönmemesi için uyarılarda bulunan kişidir. İnsanın yaptığı tüm faaliyetler, en nihayetinde temel insani değerlere zarar vermemelidir. Ve aydının en önemli görevi, gücü eline geçirmeden önce ezilenlerin yanında olanların, ancak gücü eline geçirdiklerinde zorba bir tahakküm aracına dönüşenleri deşifre etmek ve hatırlatmak görevi olmalıdır.
Tam anlamıyla aydın, vicdanında dizginlenmez bir acı duyan ve hakikatin onda yarattığı sorumluluğu ne pahasına olursa olsun hiçbir baskıdan korkmadan haykıran kişidir. Hele de bulunduğu tolumda adaletsizlik, eşitsizlik, torpil, liyakatsizlik hat safhadaysa bu aydın Batı Avrupa aydınından daha büyük bir sorumluluk içerisinde demektir. Tıpkı Frantz Fanon ve Ali Şeriati gibi. Şimdi elit bir soydan gelenlerin yaptığı bu aydın tanımı anlayabilmek için onların hayatlarına bakmamız gerekir. Bulunduğu zaman içerisinde iktidarlar tarafından memnuniyetle karşılanan veya sorunlar yaşamayan, ezilenlerin değil, güçlülerin yanında bir takım elit söylemlerle yer alanlar nasıl aydın olabilir? Bir aydın hiçbir baskıya uğramadan ve sıkıntılar çekmeden nasıl yaşayabilir?
Şu soruyu sorarak bitirmek istiyorum: Türkiye’de aydın olduğu söylenen kişiler milliyetçi hatta ırkçı özellikler gösterirken niçin ülkemizden evrensel özelliklere sahip bir aydın çıkmamaktadır?
Ahmet Özkaya Kimdir?
1993 yılı Kadıköy doğumludur. İlköğretim ve liseyi İstanbul’da tamamladı. Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi coğrafya bölümünde bitirdikten sonra, Marmara Üniversitesi’nde Pedagojik formasyon eğitimi almıştır. Yeditepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılapları Enstitüsü’nde tezli yüksek lisansa devam etmektedir. Post-Coğrafya kitabının yazarıdır. Ayrıca çeşitli dergilerde makaleler ve popüler bilim platformlarında yazılar yazmaktadır.