Hakkı Özdal
Kuzey Kıbrıs’ta pazar günü yapılan ve muhalefetin adayı Tufan Erhürman’ın rekor oyla kazandığı cumhurbaşkanlığı seçimi Türkiye’nin bölge siyaseti ve hatta ‘iç siyaseti’ açısından da hem belirgin işaretler gösterdi hem de önemli sonuçlar üretecek gibi görünüyor. Kıbrıs politikası yeniden gündemde. Kaybeden aday Ersin Tatar’ın 2020’de AKP-MHP ittifakı ve onun kontrolündeki devlet aygıtının açık ve kimi zaman tehditkâr desteğiyle seçilmiş olması ve ‘son düzlüğe kadar’ da yine Ankara tarafından desteklenmiş olması sonuçları daha çarpıcı hale getiriyor.
Erdoğan’ın 2020’den farklı olarak bu kez seçime çok doğrudan müdahil olmaması dikkat çekerken, pazar akşamı sonuçların belli olmasının ardından Cumhur İttifakı ortaklarının takındığı zıt yönlü tutumlar da bu tabloya eklendi. İlk tepkiyi veren MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “KKTC parlamentosu acilen toplanmalı, seçim sonuçları ve federasyona dönüşün kabul edilemeyeceğini ilân etmeli ve Türkiye Cumhuriyeti’ne katılma kararı almalıdır” dedikten kısa süre sonra Erdoğan, Tufan Erhürman’ı oldukça ılımlı bir dille ve adeta Bahçeli’nin sözlerine yanıt verircesine tebrik etti: “KKTC’nin sahip olduğu demokratik olgunluğu bir kez daha gösteren, Kıbrıs Türkü kardeşlerimizin iradesini sandığa yansıttığı bu seçimin ülkelerimiz ve bölgemiz için hayırlı olmasını diliyorum.”
Burada kritik sözcüklerden biri ‘bölgemiz’ olmalı… Batı basını, “Yeniden birleşme ve AB yanlısı, ılımlı aday” diye tarif etmekte birleştiği Erhürman’ın zaferini, Türkiye’nin ‘iki devletli çözüm’ tutumuna karşı ‘federal çözüm’ün tercih edilmesi olarak tevil ediyor. Ancak arkadaşımız Gözde Tüzer’e konuşan Kıbrıslı akademisyen ve gazetecilerin değerlendirmelerinin de işaret ettiği üzere, adanın kuzeyinde uzun süredir yaşanan ve giderek kronikleşen çok katmanlı sorunlar; ‘çözüm’ tartışma ve tercihlerinin önüne geçmiş durumda. Yine de bu sonuçtan, başta ‘vasi’ pozisyonundaki İngiltere olmak üzere ‘bölgesel’ bazı faydalar umacak ülkeler olduğu açık. Özellikle ABD ziyaretinden sonra Kıbrıs seçimi konusunda profil düşüren ve önceki seçimde adada silahlı grupların boy göstermesine varan müdahaleyi ‘gevşeten’ Erdoğan’ın ‘bölgemiz’ mesajı belki de bu ‘faydalar’ konusunda bir uzlaşmaya işaret ediyordur. Bu noktada milliyetçi çevrelerin, “Erdoğan Ersin Tatar’ı destekliyor-muş gibi yaptı” yönündeki değerlendirmelerini de yabana atmamak lazım.
Kuzey Kıbrıs’ın uyuşturucu, bahis gibi faaliyetlerden kaynaklanan kara paranın toplandığı ve ucu Türkiye’ye uzanan bir suç mahalline dönüşmesi de belirleyici bir etken gibi görünüyor. Nitekim bir önceki seçimde Ankara mahreçli baskı ve tehditlere maruz kalan aday Mustafa Akıncı da seçimin ardından şöyle yazdı: “2020’de Erdoğan-AKP-MHP ittifakının başta MİT olmak üzere, asker sivil bürokrasi ve tüm devlet aygıtlarının tehdit ve baskıları ile Falyalı’nın milyonlarla ifade edilen kara parasının etkisiyle çok az bir farkla elde edilebilen bir makamda bulunuyordu.”
‘Anavatan’da art arda gerçekleşen kara para operasyonlarını da “Falyalı’nın milyonları”nın bir siyasal enstrüman olmaktan çıkmasıyla birlikte mi düşünmek gerekir yoksa?




