Erdoğan’ın yine “agorafobisi” tuttu. Yani meydan korkusu… Her otokrat gibi o da, insanların kendisine karşı sokaklara dökülmesinden ölesiye korkuyor. Haksız da değil. Baksanıza Kazakistan’a… Yakıt fiyatlarına yapılan zammı protesto için sokaklara dökülen Kazakların öfkesini, olağanüstü hal ilanı bile bastıramadı. Hükümet, fiyatları düşürmeyi vaat ettiyse de öfke dinmedi. Sonunda Cumhurbaşkanı hükümeti görevden almak zorunda kaldı.
İşte Erdoğan bu korkuyla sokağa çıkacakları tehdit ediyor: “Cumhur ittifakı olarak hepinizi önümüze katarız, gideceğiniz yere kadar kovalarız” diyor.
İki ittifakın oy oranları karşılaştırıldığında ve Cumhur ittifakının dün buluşan iki liderinin yürümeye çalışırken verdikleri görüntüye bakıldığında pek öyle insan kovalayacakmış gibi görünmüyorlar.
İşin ilginç yanı, sokak lafından muhalefet de, iktidar kadar korkuyor. Erdoğan’ın bu çıkışına karşı Kılıçdaroğlu, ”Beyefendi bizim sokağa çıkmamızı istiyor, ama çıkmayacağız” dedi. Akşener, kimsenin ağzından sokak cümlesi çıkmadığına dikkat çekti.
Elbette anlıyoruz; sokağa çıkacak halka dönük bir provokasyondan ve Erdoğan’ın daha önce defalarca yaptığı gibi, bizzat ateşleyeceği bu provokasyonu, bir sıkıyönetim rejimi için kullanmasından endişe ediyorlar. Haksız da değiller. Ancak böyledir diye, halkın en temel hakkı olan sokağa çıkma, protesto etme, gösteri yapma hakkının kararlılıkla savunulmaması, önemli bir geri adımdır.
Yürüyüş, ne iktidar lütfudur ne de yasal suç; anayasal bir haktır.
Zam yağmuru altında açlığa mahkûm edilen, en ufak itirazı polis copuyla cezalandırılan halkın yanında durmak yerine, “Sıkın dişinizi, sandığa az kaldı” demek, sorumluluktan kaçmaktır.
Beklemek, bir muhalefet stratejisi olamaz. Tepkiyle evinden sokağa taşan halkı meydanlarda, mitinglerde biraraya toplayıp o öfkeyi siyasal dönüşüm için enerjiye dönüştürmek zorundasınız.
Bunu yapamazsanız patlamak üzere olan o enerji, hem iktidarı, hem muhalefeti önüne katıp dönüştürür.