Muhammed İkbal’in yaşadığı 1873-1938 yılları dünya tarihinde büyük dönüşümlerin yaşandığı yıllardı. Bir taraftan Osmanlı’nın şahsında İslam medeniyeti çöküş yaşarken diğer taraftan da Batı uygarlığı olanca ihtişamı ile zirvelere çıkıyordu.
Muhammed İkbal, kaybolan bir çağın haykıran son şairlerinden birisi oldu. Giderek nefesi Doğu İslamının şiirsel soluğu haline geldi. Yeni durum karşısında; ‘’ Ey şark milletleri! Şimdi ne yapmak lazım? diye sorarak, yoğun bir arayışın içine girdi.
Muhammed İkbal, şark milletlerine ‘’yeniden inşa’’ çağrısı yaptı. Artık ‘’ihya’’ çağları geride kalmıştı. İslam ümmeti eskilerin külüne değil ateşine sahip çıkarak ayağa kalkabilirdi. Bunun için yapılması gereken ‘’bir büyük sentez’’ ve ‘’bir büyük bütün’’ oluşturmaktı. Bu coğrafyada ancak bu şekilde ayakta kalınabilirdi.
Mensubu olduğu medeniyetin beş yüz doksan yıldır donmuş vaziyette olduğunu söyledi. Bunun nedenleri üzerinde kafa yoran İkbal, ‘’Batıda hayatın maharetinin akıl, Doğuda ise kainatın sırrının aşk’’ olduğunu’’ tespit etti. Şark milletlerini ‘’bir büyük senteze’’ çağırdı. Ona göre; ‘’Akıl ile aşk el ele verirse yepyeni bir âlem vücuda getirilebilir’’di. Bunun için ‘’Kalkın şark milletleri’’ dedi, ‘’Akıl ile aşkı mezcederek yepyeni bir âlem vücuda getirin.’’
‘’Bir büyük bütün’’ oluşturmak için ‘’İslam Milletleri Konseyi’’ fikrini ortaya attı ve bizzat başkanlığını yürüttü. İslamcılığın iki yüz yıllık kızıl elması, ‘’İslam Birliği’’ yolunda önemli adımlar atarak ‘’bütüne’’ hayatiyet kazandırmaya çalıştı.
İslam’da Dini Düşüncenin Yeniden İnşası kitabında yoğun bir felsefi-entelektüel ile yeniden inşaya geçti. Sorunu yüzeysel değil, oldukça derinden kavrıyordu. Hiçbir milletin kendisi içeriden çökertilmeden dışarıdan çökertilemeyeceğini anlamıştı. Bu nedenle Müslüman bilincin tarih boyunca yediği darbeleri, yaşadığı travmaları analize yoğunlaşarak; ‘’yeni bir din anlayışı’’ ve ‘’özgürlük ilahiyatı’’ oluşturmaya çalıştı.
Felsefe ve düşünce tarihinde adı geçen düşünürlerin her biri varlığın değişik boyutları üzerinde durmuşlardır. Örneğin Sokrat ‘’insan’’ üzerine, Eflatun ‘’ruh’’ üzerine, Aristo ‘’tabiat’’ üzerine yoğunlaşmıştır. Dolayısıyla geliştirdikleri felsefe; insan, ide ve tabiat felsefeleri olmuştur. İkbal’in felsefesi ise; bir ‘’hayat’’ felsefesidir. Onun temel anlayışı düşünce, duygu, akıl ve ruh değil; tümüyle hayattır. Hayatın içinde ne varsa onun felsefesinde de o vardır. Bu anlamda İkbal’in felsefesi bütünüyle ‘’hayata dönüşü’’ ifade eder. Hayatın içindeki insana, tabiata, Tanrı’ya ve bunları kavramak için akla ve aşka dönüştürür. Nitekim Cavidname’de geçen şu mısralar bu anlayışını en çarpıcı bir şekilde ifade etmektedir.
Günler hayat heyecanından parlıyor Cihetlerde görüldüğü o ışıktan değil
Yani günleri aydınlatan, bu geçici güneş nuru değil, hayatın daimi mücadele ve inkişafıdır.
İnsanın aklı dünyaya bir gece baskını yapıyor Onun aşkı mekansızlığa taarruz ediyor
Yani şu anda karanlıklarda bulunan topraktan can nurunu taşıyan insan çıkacak ki, onun aklı bu dünyayı fethetmeye çalışırken, onun aşkı dünyanın hududunu aşarak mekân ve zamanı olmayan ilahi huzura girmeyi kastedecektir Böylece bu dünya akılla (düşünce, tecrübe, deney, gözlem); öbür dünya ise aşkla (iman, sezgi, sevgi) idrak edilecektir.
İkbal’e göre din; Gazali, İbn-i Teymiyye ve diğerlerinin inandığı gibi felsefeye karşı değildir. Aksine felsefenin tefekkür etmesi gereken şey üzerinde topyekün tecrübenin çekirdeğidir. Bu da Kur’an’ın bilgi ve tecrübeye yaptığı olağanüstü vurgu ile ortaya konabilir. Bununla birlikte İkbal, İbni Rüşd ve Mu’tezile tarafından sergilenen akla aşırı itimadı, diğer taraftan da Gazali‘nin akıl karşıtlığını ve kuşkuculuğunu da eleştirmiştir.
İkbal’in dünya görüşünün bir ‘’felsefi harmoni’’ olduğu söylenebilir; Nazzâm’ın hareketi, Eş’ari’nin atomculuğu, Gazali’nin sezgici arayışı, İbni Sina‘nın her varlığın kendi başınalığı, Mevlana‘nın aşkı, Molla Sadra’nın asalet-i vücut ve cevher-i hareketi, İmam Rabbani’nin Vahdet-i Şühûdu, Hegel‘in mutlak beni, Bergson‘un yaratıcı evreimi, ve Whitehead’ın süreç (proses) felsefi ve bu felsefi harmoninin enstrümanlarıdır.
İkbal’in ‘’hayata dönüş’’ çağrısını ve bu çağrı çerçevesinde inşa etmeye çalıştığı düşünce dünyasını anlamak için temel eseri, İslam’da Dini Düşüncenin Yeniden İnşası’nı iyi okumak gerekmektedir. Çünkü bu eser onun temel düşüncelerini ihtiva etmektedir.
İkbal üzerine uzun yıllardır süren okumalarımın kısa bir özeti olan Yenilikçi Müslüman Düşünürler / Muhammed İkbal adlı eserimde Doğu İslamının bu haykıran şairinin ruh ve düşünce dünyasını bulabilirsiniz. İslam milletlerine yönelik çağrısının temel izlerini okuyacaksınız.
Başlattığı yeniden inşa çağrısının, kendisinden sonra da devam ettirilmesi vasiyetine uygun olarak Müslüman gençliğin, bu yürekli şairi gündemine alması gerekmektedir.
Söz tükenmedi, umut yaşıyor…
Kaynak: Bu yazı Yazar ve düşünür R.İhsan Eliaçık‘ın ”Muhammed İkbal” adlı eserinden alınmıştır. (Tekin Yayınları 2.Baskı/2016 )